28 Ocak 2021 Perşembe

Âşk-ı Ebedi





Ciğerlerim sadece bir nefes için bana yalvarırken ben koşmaya devam ettim. Babam gireceği toplantı için gerekli olan dosyasını unutmuştu. Aslında babam sırf bir dosya için beni çağırmazdı çalıştığı yere. Hem zaten garip bir şekilde genelde bu holdinge gelmeme karşıydı nedenini hiç merak etmemiştim. Aksine gayette işime gelmişti yoksa babamla beraber iş günü yapmak zorunda kalırdım ve ben okuldan nefret ettiğim kadar çalışmaktanda nefret ederdim.

Şansıma küfredip yavaşlayan ayaklarıma dahada yüklendim. Babam bu dosyayı yetiştiremezsem ebemi sikmekle kalmaz harlığımı keserdi!

Ayrıca bu ülkede öğrenci olmaktan daha kötü bir şey varsa oda beş parasız bir öğrenci olmaktı!!

Ve abim salağının ek dersi olduğu için şuan koşan kişi bendim ve bir okadarda abim olan şerefsizin bilerek ek derse kaldığını biliyordum. Hadi ama o normalde üniversiteye bile gitmiyordu! Sadece bugün arkadaşı okula gitmek zorunda olduğu için gitmişlerdi. Ayrıca abimin o ek derse girmediğine emindim kesinlikle profesörü ayartıp kaçmışlardı. Ayrıca bir kaç kez buna tanık olmuşluğumda fardı. Abim her ne kadar şerefsiz piçin teki olsada yakışıklıydı zalımın oğlu.

Ciğerlerin artık işlevini yerine getiremez hale geldiklerinde biraz soluklanmak için duraksadım eğer durmasaydım bu sefer gerçekten ölebilirdim. Nefes alamaz hale gelmiştim. Normalde odamdan tuvalete gitmeye üşenen biri olarak kıymetli götüm haliyle çok ağır gelmişti ve ben toplam hayatım boyunca koştuğum zamanları toplasam gerçekten şimdiki zamanın yanında devenin yanında bok kadar kalırdı. Bu bokun keçi boku olduğunuda belirmek isterim ayrıca.

İçime derince bir nefes çekerken ciğerlerim sanki ateşte kavrulurmuşçasına yandı. Ağzımdan inleme kaçarken abime küfrettim. O şerefsize bunu ödetmezsem bende hasibe değildim amınakoyim.

Daha içime ikinci nefesimi çekmeden arkamdan gelen havlamayla başım 180 derece döndü ve sesin geldiği yere baktım.

Sikim koca bir sikim.

Ayaklarım direk koşmaya başlarken ciğerlerin daha çok yanmaya başladı ama bunu umursamadım. Arkamda tatlı olan ama canavar gibi koşan bir köpek vardı. Köpek çok küçüktü fakat atalarımız götü yere yakın olandan korkulur diye boşuna dememişlerdi.

Ayaklarım daha deminki koşmama kıyasla kat kat fazla koşuyorlardı. İşte korku duygusu o kutsal popişimi harekete geçirmeme yetmişti.

"Amınakoyim bırak peşimi!!" Diye bağırdığımda köpek daha çok havlamaya başladı. Bu köpeğin içine yatağın altındaki canavarlardan kaçmadıysa adımı değiştirirdim ki zaten adımda çok boktandı. Hasibe de neydi amına koyim?? 1500 yıllarda doğsaydım ancak bir isim böyle olabilirdi fakat biz 2005 deydik.

Köpeğin daha sesli havlamasıyla bedenim iyice gerilmiş korku duygum iyice yükseltmişti. "Ayyy! Hoşt amınakoyim siktirgit"

"SAHİBİ YOK MU LAN BU-" sesimi yüksettip konuşmaya çalıştığımda iyice daralmıştım fakat cümlemi yarıda kesen nefessiz kalan ciğerlerim değil koca bir cüsse olmuştu. Kocaman kaslı bir cüsse.

Bana gelen köpeğe doğru düşecekken korkuyla önüme gelen ilk şey olan karşımdaki adamın gömleğine tutunup kendimi astıldım.

Bir köpeğe yem olmak hayallerim arasında asla yoktu! Hem daha abimin ağzına sıçmadan bu dünyadan gidemezdim.

Arkamdaki köpek sesi yükselirken kollarımı adamın boynuna dolayıp kendimi astıldım ve bacaklarımıda beline doladım. "Tut onu tut! Beni yiyecek" dedim ve sanki köpek beni göremeyecekmiş gibi gözümü sıkıca kapatıp kafamı adamın boynuna gömdüm.

Adamın boyu o kadar uzunduki resmen şuan elektrik direği görevi görüyordu benim için. Köpek adamın ayağının dibine gelip popoma doğru zıpladığında kendimi iyice yukarı çekmeye çalıştım ama zaten adamın kucağındaydım.

"Sikeyim yiyecek beni!" Diye bağırdığımda sarıldığım adamın bedeni kasıldı. Galiba adam şoktan çıkmıştı ve verdiği ilk tepki buydu yada ben korkudan sadece bu hareketini algılayabilmiştim.

"İn" dedi adam beni bedeninden iterken. Kollarımı iyice sardım ve belindeki ayağımı iyice sıklaştırdım. Eğer beni kucağından iterse bu köpek beni ıstırıdı!

"Hayır! Lütfen ben-" daha adam sözümü tamamlayamadan beni daha kuvvetli itti. Kollarım acıdan gevşerken yinede kendimi sıktım bu gözlerimin dolmasını sağlamıştı. Köpeklerden küçüklüğümden beri korkardım çünkü bir arkadaşımı gözümün önünde parçalayarak öldürmüşlerdi ve ben sadece izleye bilmiştim.

Anılarla gözlerimden yaşlar dolarken hıçkırdım. "Gerçekten sadece şu köpeği kovar mısın ineceğim lütfen" köpek bir kez daha havladığında hıçkırığım daha sesli çıktı dudağımdan ve hıçkırığımla beraber bir çığlıkta atmıştım.

"Lütfen!" Dedim. Gözüm kararırken kendimi iyice adama sardım bayılırken köpeğe yem olamazdım!!!

Yarak kadar boyu olan bir köpekten korktuğuma gerçekten inanamıyordum.

Adam beni itmeyi bıraktığında derin bir nefes aldım fakat bu bayılmamı engelliyelemişti.


Anne Diye Seslendim



"Anne!!" Diye seslendim ama cevap gelmiyordu. Bana inat yaptığını o kadar iyi biliyordumki. Ofladım. Kırmızı ekoseli eteğimi bulamıyordum. Gerçi annemden gelecek klasik cevap belliydi. 'nere koyduysan oradadır kızım!' Diyecek ve beni başından sinek gibi kovacaktı.

Allahım sinirden ağlamama ramak kalmıştı resmen! Bulamıyordum.

Bu sefer normal bağırmanında üstünde olan bir böğürmeyle seslendim "ANNE! CEVAP VERSENE YA!" Dedim. Kendimi yerdeki halının üstüne atıp depinesim vardı. O kadar çok sinir bozucu bir durumdaydımki... Elimi saçımın arasına geçirdim ve saç diplerimi acıtacak kadar astıldım. "Ne var!? Neoldu!" Diye bağıran annemle 'ebenim amı var anne!' dememek için zor tuttum kendimi. Akşam eve almayabilirdi mazallah. O yüzden tüm sinirimi bir köşeye koyup "kırmızı ekoseli eteğim nerde bulamıyorum? Ayrıca son koyduğum yerdede yok!" Diye tekrar bağıdım. Annem alt katta mutfakdayken ben üst katta odamdaydım bu yüzden bağırmak durumunda kalıyorduk.

Vallaha annem koyduğun yerdedir derse oturup ağlayacaktım gerçekten. Okula bile gitmeyebilirdim yani o derece sinirlerim hoplamıştı. Normalde bulamayınca gidip başka bir etek giyebilirdim ama inada bindirmiştim. O eteği giyecektim yoksa okula filanda gitmeyecektim.net.

"Ne bileyim kızım baksana oralara. Yaratıyimmi eteğini!" Diyen annemle ufak bir çığlık attım. Tüm odayı karış karış aramıştım zaten ama yoktu yani yok!! "Ne bağrıyorsunuz sabah sabah ya!" Diye böğüren abimle gözlerimi devirdim. Bazen abimin sesine bile sinir olabiliyordum gerçekten. Derin bir nefes aldım gitmeyecektim işte okula!

"Anne bak eteğimi bulamazsam gitmeyeceğim okula!" Dedim. Şuan gereksiz bir şekilde tribe girmiş olabilirdim, ama inattı bu anladınız mı? Bulamamıştım. "Ay kızım balkondaki çamaşırların arasına baksana!" Diye gelen sesle göz devirdim. Önce neden aklıma gelmemiştiki. Odadan çıktım. Odamın kapısının önündeki abime göz devirdim beyfendi banyoya giriyordu. Onun odasınsa banyo yoktu ama benim odamda vardı. Ailedeki kız olmanın ayrıcalığını kullanıyordum.

Evimiz iki katlı küçük bir müstakil evdi. Bahçemiz vardı fakat küçüktü. Hemde baya küçüktü ama sonuçta vardı. Evimizin alt katında lovobo, annemgilin odası ve mutfakla salon vardı birde ek olrak misafir odası bulunuyordu. Üst kattaki yerde ise üç oda bir salon vardı. Lavobo ve banyoda bulunuyordu fakat odada banyo olan tek yer benim odamdı.

İki kardeştik abim ve ben vardık ama abim iki kardeşe bedeldi. "Yine tşörtümümü aldın sen benim" kollarını göğsüne bağlamış banyonun kapısına yaslanmış bana bakıyordu. Güya hesap soruyordu. "Yoooo, kim aaaa tşörtte ne demekmiş" dedim ve sanki şaşkınmış gibi kaşlarımı kaldırdım. Her tşörtünü aldığımda elimden zorla alıyordu ve giymeme izin vermiyordu. Bu sefer beyaz tşörtünü almıştım ve kırmızı ekoseli eteğimle kombinlemiştim. Çok güzel olmuşlardı bu yüzden abime o tşörtü asla veremezdim. Salağa yatacaktım...

"Beyaz kenarında ananas olan" dedi şüpheli bir sesle. Bense "hah! Ne bileyim ben ya git bak temizlerin olduğu seleye. Sorgu memuru gibi dikilmiş başıma sabah sabah." Dedim ve bu kattaki bulunan balkona doğru ilerlemeye başladım aynı zamandada deyiniyordum. "Bir şey kaybolsun nerde bu hasibe, sen mi aldın hasibe! Sanırsınız hep çalıyorum. İftiraya bak, bir kere ben alırken izin alıyorum" dedim. Galiba izin almıyor olabilirdim ama bu çalmaya girmezdi. Paramı okula bile yetiremiyorken sweetle tşört almaya kalmıyordu, arttıramıyordum. bende babamla abimden ödünç alıyordum. Ne güzel bol bol giyiyordum ama bu çalmaya girmezdi yanii. Hem aile evinde senin benim olmazdı.


"Sabah sabah nerden bu enerji amınakoyim ya!" Dedi abim ve banyoya girdi bense "anne abim bana küfretti, psikolojim bozuluyor!!" Diye bağırdım. Hala ilkokula giden çocuklar gibi tartışıyorduk hemde ünivesteye gitmemize rağmen. Gerçi abim mezun olalı çok olmuştu."Sanki hiç duymadığın şeyler hasibe! Sen bir giyin okula geç kalacaksınız" diye bağırdı. Sabah sabah evdeki herkes gergindi ve birbirimize bağırıyorduk. Babamdan ise ses seda yoktu. Bu bağrışmaya nasıl uyanmıyorsa artık. Gerçi işe gitmiş bile olabilirdi. Aile ilişkilerimiz çok mükemmel olduğu için babamın nerde olduğunu bilmiyordum.

Balkona geldiğimde çamaşır askısında olan eteğim direk gözüme çarptı. Şuan nasıl bir tatmin yaşayıp mutlu olduğumu tahmin bile edemezdiniz. Eteğimi alıp direk odama geçtim. Banyo yapıp üstümü giyinmem lazımdı. Aslında sabahları banyo yapan o kızlardan hiç olamamıştım. Ben daha çok üşenirdim fakat artık banyo yapmam gerekiyordu. Okulda bakımsız olamazdım. Okulla ev ayrı ortamlardı. Dün akşam kombinlediğim kırmızı ekoseli eteğimle abimden çaldığım beyaz kenarında küçük bir şekilde anans basıkısı olan tşörtü giydim. Tşört abime ait olduğu için omzuma gelen dikiş yeri dirseğime geliyordu ama bol olduğu için eteğin üstünde daha güzel duruyordu. Salaş bir kombin yapmıştım. Bunların altına ise beyaz konvers giyecektim.

Çok fazla geç kaldığım için dalinli kolanyamdan bir kaç fıs sıkıp aşşağıya indim. Evet dalin kullanıyordum çünkü olduğundan güzel kokuyorlardı. Ben direk aşşağıdaki mutfağımıza girip masaya oturdum. Yemek yiyip çıkmam lazımdı otobüse yetişmeliydim yoksa abimle aynı arabayla gitmek zorunda kalırdım. "Günaydın anacım" dedim abartılı bir sesle ve yanağına gidip bir öpücük kondurdum. Öpesim gelmişti özel bir sebebi yoktu fakat annem "para yok hasibe babandan iste, sömürdün beni iliğime kadar!" Diye sitemle konuşunca göz devirdim. Para isteyeceğimde yalakalık yapıyor olabilirdim fakat bu tamamen benim sevgimi belli etmek amacıyla yaptığım samimi bir davranıştı! "Sende anne görende her öptüğümde para istiyorum sanır." Dedim ve masaya oturdum. "Çok konuşma geç kalacaksın hadi" dedi ve tüpteki pişen patetesi kızgın yağdan çıkarıp önüme koydu. Ortahalli bir aileydik. Zengin değildik hatta bazen faturaları bile ucuucuna yetiştiriyorduk ama şükürdü. Bu durumdan daha kötü olanlarda vardı.

Babam özel sektörde çalışmaya başladığından beri genel olarak para açısından sıkıntı yaşamıyorduk. Aldığı maaş iyiydi yani sıkıntı çekmediğimize göre öyle olmalıydı. En son çalıştığı yere gittiğimde 16 yaşındaydım. Toplantı için önemli bir dosyayı evde unuttuğu için benden istemişti fakat gidemeden bayılıp hastanelik olmuştum. O zamanlarda babam şirkete gitmeme şiddetle karşıyken şuan halâ şirkete gitmeme karşıydı. Halada işime geliyordu.

Masaya oturup elime telefonumu aldım. Kızlarla kurduğumuz gurupta yine bir sürü bildirim vardı. Aydının bihterleri olan guruba girdim ve 500 mesajı okumaya üşendiğim için

Ben:özet geçin hanımlar


Yazdım ve guruba gönderdim. Telin ekranı kapatıp bir parça ekmeğe patates koyup yemeye başladım. Ben kahvaltıya başlamışken abim gelip tam yanıma oturdu. "Yiii nii tişirti, bin bi kiri izin iliyirim" daha deminki söylenmelerimi taklit ederek ağzına patates attı. Göz devirdim bir şeyin altında kalsa ölürdü zaten. "Artık çok geç. giydim ve bu benim." Dedim ve dil çıkardım. Abim ise sanki çok iğrenç bir varlığa bakıyormuşcasına yüzünü buruşturdu. "Parasını ver 70 tl o tşört" dedi ve ekmeğine yağ sürüp ağzına attı. Bu haftaki harçlığım sadece 20 tl kalmıştı bense abimden para dilenmeyi düşünüyorken benden para istemişti. Suya düşen hayallerime el salladım ve kahvaltıma devem ettim. Abim olmazsa babam olurdu.

"Ya abii ben seni çok seviyorum ya" dedim ve eğilip yanğını öptüm "dünyadki en iyi abisin sen" dedim abartılı bir sesle ve önündeki çay bardağına çay doldurdum. "Tamam al senin olsun, kes şu hareketleri" dedi ve kıkırdadı. Hoşuna gidiyorduda kendini ağırdan satıyordu canım abim benim! Bu sefer samimi bir öpücük kondurdum ne kadar bazen sinir olsamda bana çok iyi davrandığı bir gerçekti. "Pekala hanımlar baylar ben kaçtım" dedim ve masadan kalkıp ağzıma bir zeytin attım. Otobüsü kaçırmamam lazımdı. Çay bile içememiştim. Artık kafeteryadan alacaktım. Annem "Görüşürüz kızım allah zihin açıklığı versin" dediğinde gülümsedim annemide çok seviyordum. Şükürler olsunki aile konusunda çok sanşlıydım. Ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğimde abimden "istersen ben bırakayım seni abicim benim çalışma saatime daha var!" Diye ses geldi. Yerdim ben bunu ya! "Gerek yok abicim otobüs şimdi gelir zaten" dedim ve 1 sokak ötede bulunan otobüse durağına gitmeye başladım. Yolda yürürken aynı zamanda kızların olduğu guruba tekrar girdim.

Zeyno: öğleden sonra beraberiz hasibe avmye gideriz gezeriz

Zeyno:Akşamada çiğköfte partisi yapacağız haberin olsun.

Ben:çiğköfte yapmayı bildiğimizi bilmiyordum

Ben:saat kaçta bukuşuyok bebekler

Telefonun ekranını kapttım ve hafif koşar tempoda ilerlemeye başladım. O otobüse yetişmem lazımdı. Taksiye verecek param bile yoktu. Okuldan çıktıktan sonra kesinlikle babamın yanına uğramam lazımdı. Kızlarla avmedeyken etrafa mal mal bakmak istemiyordum.

4 dakikada durağa geldiğimde otobüsün daha yeni durağa yaklaştığını gördüm. Mutluluk ne diye sorsalardı kesinlikle bu anı tarif edebilirdim. Gelen otobüse binip akbilimi bastım. En arka koltukların boş olduğunu görünce kaşlarımı çattım. Her şey gereksiz bir şekilde mükemmel gidiyordu günün sonunda bir bokluk yaşanmazdı inaşallah. Mutlu bir şekilde arka koltukların en sağına pencere kenarına oturmuştum.

Çantamdan kulaklığımı çıkarıp taktım. Sabahın bu saatlerinde otobüste hazır boşken ,ki istanbulda otobüsün boş olması o kadar anormal bir durumduki, son ses müzik kadar mükemmel olan çok az şey vardı. Kulaklığı takıp yasin miy'in gidiyor musun? Şarkısını açtım. Şu aralar bu müziğe sarmıştım.

Evimle okulumun arası uzak sayılabilecek bir mesafedeydi. Toplamda otobüsle 20 dakka sürüyordu. Müziği açtıktan sonra whatsaap'a girdim. Buluşma saatine göre okuldan erken çıkabilirdim. Babamın şirketi okula yakın olsada ben yavaş yürüdüğüm için uzun sürüyordu.

Ceren: knk satt 1:30 da 

*Hasibe: saat kaçta buluşuyok bebekler*

Ceren:çiğköfte hakkında hasibeye katılıyorum valla elimi bile sürmem

Zeyno:zıkkım yersin o zaman

İrem:kimin evinde toplanıyoruz?

Zeyno: asu da toplanacağız

Asu:çiğköfteye yardım etmeyecekler gelmesin karşiim ya

Asu:annemle babamgil konyaya babannemgile gittiler tek olcaz yani

Ceren: teksek ben okeyim yardım ederim

Ben: babam akşam için izin vermeyebilir kızlar ama öğlen sizinleyim 👍

Asu: ben alırım izni davut amcadan o iş bende

Ben:valla sevaba geçerşin bebek

Ben: okula gidiyorum ben sms atın netim az

Mobil veriyi kapatıp telefonu çantaya attım ve gözlerimi kapatıp şarkıyı dinlemeye odaklandım. Otobüste yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Bu etekle ayakta gitmediğime o kadar sevinmiştimki sabah sabah tacizcileri çekmek... Midem bulanırken yaşadığım o sabahları düşünmeyi bıraktım.

Biraz vakit geçince gözlerimi açtım okulumun oradaki durağa gelmiştik. Kenardaki siyah düğmeye bastım ve ayağa kaltım. Otobüs durunca ortadaki tüm insanların arasından sıvışıp otobüsten indim.

Hukuk okuyordum hedefim ise avukatlıktı. Herkes benim bu iş için yaratıldığımı söylerdi. Çok konuşuyordum ve ayrıcada hızlı konuşuyordum belkide bundan kaynaklıydı. Arkadaşlarım çok konuşmamdan yakınırken bazen kendimi frenleyip konuşmamaya çalışıyordum. Bu benim huyumdu ve malesefki engelleyemiyordum. Çok konuşmamın yanında birde açıksözlülüğüm vardı. Bazı yerlerde söylememin yanlış kaçacağını bilmeme rağmen gerçek düşüncemi söylemekten kendimi alıkoyamıyordum. Bu yüzden genelde sevilmezdim.

Birazdan hukuk tarihi dersim vardı... Bu derse karşı nötrdüm ne çok seviyordum nede nefret ediyordum. Karşımda bulunan fakülteye girdim. En alt katta kafeteryamız vardı dersim başlamadan bir çay içsem fena olmazdı. Ben çay içmeden güne başlayamayan biriydim. Çay içmeyenin aklını sorgulardım... Şaka şaka, herkesin tercihiydi tabikide.

Kafeteryaya doğru giderken karşıdan gelen berkle kaşlarımı çattım. Bu çocuğu sevmiyordum. Bizim kızlar sevsede ben hoşlanmıyordum. Bana olan davranışları farklıydı. Kızlar abartmamamı söylüyordu fakat hissediyordum işte... Ve ben hislerimde asla yanılmazdım.

Biran yolumu değiştirip dersin olacağı amfiye gitmeyi düşündüm fakat çay içmek istiyordum. Her hücrem çay diye ağlıyordu ve ben içimdeki o isteği bastıramıyordum. Yoluma devam ettim ama tamda tahmin ettiğim gibi "günaydın hasibe" diyen berkle göz devirmemek için zor durdum. Abi çocuğu o kadar çok tersliyordumki! Resmen onu sevmediğimi yüzüne söylemiş olmama rağmen hala benimle konuşmaya çalışıyordu. Kalp kırmayı sevmezdim bu yüzden yüzüme zoraki bir gülümseme oturttum. "İyi berk çay alıp derse geçeceğim" dedim ve karşıda bulunan kafeteryanın kapısına doğru yürümeye başladım. Çayımı alıp direk dersime girmek istiyordum. Bilirsiniz ben hukuk tarihi dersine bayılırdım(!)

"Öyle mi, dersin ne peki?" Sesizce ofladım. Cümleyi söyleyiş tarzımla onu istemediğimi belirmeme rağmen diyoduki 'hasibe ben malım lütfen neolur benim kalbimi kır!' diye resmen yalvarıyordu. Fakat ben iyi kalpli bir kızdım bu yüzden onu kibarca kovacaktım.

Yalandan bir gerginlikle hızla saatime baktım. Bu arada ben acayip güzel rol yapardım. Saatime bakıp hareketlerimi hızlandırdım "berk çok geç kaldım hemen gitmem lazım!" Diye hızlı hızlı konuşup kafeteryadan içeriye girdim. O kadar büyük bir kafeteyamız vardıki sabahları sıra olması imkansızdı genelde öğlen yoğunluğun çok olduğu zamanlar bile sıra çok nadir oluşurdu. "Ya peki ben seni tutmayayım o zaman" dedi ve yanımdan ayrıldı. Bunuda atlattığıma göre hiç sevmediğim(!) hukuk tarihi dersime gidebilirdim. Berki sevmediğimi söylemiştim değil mi?

Çayımı alıp dersin olduğu amfiye girip en arkalarda olan bir yerlere oturdum. Zaten birkaç dakika sonrada profösör gelip dersi anlatmaya başladı. %50 burslu okuyordum bu yüzden derslerim genel olarak hep yüksek olurdu. Bursumu kaybedip babama fazladan yük olmak düşüncesi beni üzdüğü için derslerimi asmazdım. Kendi ayaklarımın üstünde durmak için okuyordum, babama yük olamazdım.

Derte genel olarak hep not almıştım. Sıkıldığımı hissedemeyeceğim kadar kafam meşgul olmuştu. Ben genelde vize haftası o not istenilen kızdım ama tabikide parayla veriyordum! Birde bedeva mı verecektim yahu! Bedevaya ancak yarağımı alırlardı. Anlımızda enayimi yazıyordu.

Bu arada merak edenler için. Vize haftası deli para kaldırıyordum. Not isteyenleri tek tek not alıyor üstüne birde fotokobi parası ekliyordum. O yüzden diğer öğrencilere kıyasla vize haftalarına bayılırdım.

Hoca dersi bitirdiğinde saate baktım daha bir dersim daha vardı. Bugün pazartesydi ve iki dersim vardı bu benim için iyiydi. Kızlarla buluşmak için derslerimden birini asmayacaktım. Derin bir nefes aldım ve kafeteryaya tekrar indim. Berkle karşılaşmamak için özel bir efor sarfetmiştim ve karşılaşmamıştık. Gerçi üniverstelerin büyüklüğünü hesaplayacak olursak karşılaşma şansımız zaten azdı fakat berk her olur olmadık yerde karşıma çıkmaya başlamıştı. Beni takip ettiğini bile düşünmüştüm bir ara ama sonra hemen vazgeçtim. Dinçer gibi bir abim varken bana asılacak olan kişinin aklına şaşardım. Abim insan yiyordu!

Kocaman bir vücudu vardı ama ben küçücüktüm. Hayır ana malzemeler aynıyken ben neden küçüktüm. Beni yaparlarken farklı bir pozisyon denemiş olabilirlerdi. Bu yüzden babamdan gelen spermler yarım kalmış olabilirdi.

Bence çok mantıklı ve bilimsel bir açıklama bulmuştum.

Kıkırdayıp aklımdaki bu deli saçması şeyleri yok ettim.bazen ciddi ciddi saçmalıyordum. Kafeteryadan çay alıp bir sonraki dersime girdim. Bu dersimde anayasa hukukuydu. Daha çok hayatı sorguladığım bir dersti.

Bazen bunalıp aşiret gelini veya zengin koca avlamak istiyordum fakat sonra boyum aklıma geliyor hemen vazgeçiyordum. Çirkin değildim fakat şu kitaplardaki ateşli karılar gibi hiç değildim! Ateşi geçin bende kıvılcım dahi yoktu.

Tatlılık hamurunu alıp yumurmuşlar beni yapmışlar gibi bir şeydim ben.

Bu derstete hep not almıştım. Ben hep nor alırdım.bazen sıkıldığımda ise aklıma vize haftası alacağım paraları getirirdim. Çok işe yarıyordu. Güzel bir taktik olduğu için hep uygulardım.

Bu derste sonlandığında saat 1'di yarım saat sonra kızlarla buluşacaktım. Üstümü değiştirmeye vaktim yoktu direk babamın yanına gitmeliydim. Hedefim 150tl'ydi tabi 100tl'de olurdu. 100'den aşşağısı bu ekonomide beni kurtarmazdı.

Bugünkü kombinim güzeldi. Gerçi benim konbinlerim hep güzeldide işte bazen üşenip ne bulduysam giyindiğim nadir günlerde oluyordu. Allahtan bugün o nadir günlerden değildi.

Bu arada ben hiç üşengeç bir kız değilim


Önümde not tutuğum defterimi çantama tıkıştırdım. Çantamı sabah alelacele hazırladığım için içinde birde tşörtüm kalmıştı. Birde kendime fazladan ağırlık yapmıştım. Göz devirdim bazen gerçektende kendimi çok salak hissettiğim anlar oluyordu. Aynı şimdiki anlar gibi.

Çantamı alıp fakülteden çıktım. Öğle yemeğini kızlarla avm'de yada bir lokantada yerdik bu yüzden bir şey yemeden ayrılmıştım. Hayalimde şuan adana dürüm vardı lahmacunda olabilirdi yada kuzu kebab. Tabii babamdan para alabilirsem hayallerim gerçek olabilirdi.

Babamın çalıştığı şirket çok yakında olduğu için yürüyecektim. Yürüyerek 9 dakka filan oluyordu. Tabi bu benim yürüyüş hızıma bağlı olarak değişiyordu. Çantamdan telefonumu çıkartıp kulaklığımı taktım ve bir müzik açtım. Zaten şarkılarımı toplasan 15 şarkı bile çıkmayabilirdi.

3 şarkı sonrasında şirkete vardığımda iç çekip kulaklığımı kapattım. Son ses müzik açıp güneşli havada yürümek hiçbir terapinin önüne geçemezdi. Net. O kadar rahatlatıyorduki...

Önümde olan koca binaya fakir olan ruhumu dizginleyip garipseyen bakışlar atmadım artık alışmıştım. O kadar çok sık gelmesemde param tükendiği an soluğu burada alıyordum. Karşımdaki dönme kapıdan geçip alt katta bulunan danışmaya gittim. Kadın beni tanıyordu artık alışmıştı bana. Bu yüzden "pişt merve" dedim ve onu çağırdım. Merve ise önündeki bulunan kadına elindeki kartı verip bir şeyler söyledi ve kadını yollayıp bana döndü. Yüzünde bir gülümsemeyle bana baktı "tahmin ediyorum paran bitti demi?" Diyen merveyle bende kıkırdadım.galiba çok sık gelmeye başlamıştım. "Sanada merhaba ya(!)" Dedim.

Merve güldü ve "merhaba" dedi. Saat 1:18 olduğu için konuşmayı fazla uzatmadım ve "merve babam nerde?" Diye sordum o ise acelemin olduğunu anlamış olacakki "şuan toplantıdalar canım bir 5 dakikaya biter sen yukarda yönetim katındaki koltuklarda bekleyebilirsin istersen. Ben talimat veririm" dediğinde merveye karşı içten bir gülümseme sunup öpücük attım. "Bir tanesin sen bebeğim benim!" Dedim abartılı bir tonda.

" Sadece işin düşünce gelmesen bebeğin olduğuna inanabilirdim" dediğinde kıkırdadım. Galiba biraz şerefsizdim. "Ne alakası var ya! Neyse bebek ben kaçtım acalem var bir ara söz uğrayacağım yanına" dedim ve direk oradan uzaklaştım. Götüm sıkışınca hemen kaçardım hiç şaşmazdı.


Ofladım. Bu toplantı ne toplantısıydı allahesen? Bitmek bilmiyordu. Buluşmaya geç kalacaktım. Salladığım sol ayağımı durdurdum. Ben bile sinir olmuştum ayağıma. Saate baktığımda 1:25 olduğunu gördüm ve telefonumu çantadan çıkardım.

Cerene mesaj atıp avm'nin ismini öğrensem iyi olurdu birde geç kalacağımı haber vermem lazımdı. Sms bölümüne girdim. İnternetim yok denecek kadar azdı sanırsam 50mb filan kalmıştı bu yüzden sms atacaktım.

Ben: pişt cero ben geç kalcam ya babamdan para istemeye gelmiştim toplantıdaymış amk

Ben:bu arada hangi avm?

Yazdım ve gönderdim. Telefonun ekranını kapatıp yan tarafıma koydum. Merve 5 dakika sonra biter toplantı diyerek beni umutlandırmıştı. Ayağa kalkıp katta bulunan kahve makinesine gittim umarım sallama çayda olurdu.

Makinenin yanına vardığımda gördüğüm makine beni hüsrana uğrattı. Sadece kahve vardı. Ben kahve içenlere ve sevenlere saygılıyken onlar neden çay içenlere saygılı değildi? Kahve makinasının yanına gidip kendime bir bardak doldurdum ve ayakta yudumlamaya başladım. Koltuklar kutsal popişimi ağrıtmışlardı. Ben oturmayı sevmezdim. Fazla oturunca götüm acıyordu. Tekrar ofladım. Artık çıksaydı ya babamı özlemiştim. Hemde çok özlemiştim.

Sol bacağım kendiliğinden sallanmaya başlarken kalçamın tam üstünü arkamdaki standa iyice yasladım. Kalçamın üstü diyordum çünkü stant çok yukardaydı. Ben kısa değildim. Elimseki saate tekrar baktım gerçekten gecikmiştim inanamıyordum şuan. Elimdeki kahveyle beraber koltukların yanına gittim. Koltuklar beyazdı. Beyaz bir koltuk iş yeri için sorun teşkil ederdi. Çabuk batardı fakat bu koltuk gereğinden fazla temizdi. İçimdeki psikopat ses 'elindeki kahveyi döksene üstüne, yanlışlıkla' diye fısıldarken göz devirdim. Yapamazdım babam kızardı hem ben onları yapacak yaşı çoktan geçmiştim. Beyaz L koltuğun ortasına yayıldım. Bunu yaparken bazı yerlerimin firikik vermemesi için dikkat etmiştim. Eteğim kısaydı buda oturup kalkarken dikkatli olmamı sağlıyordu.

Önümdeki katoloklara baktım. Katolok sevmezdimki ben. Tamam modaya bayılıyor olabilirdim fakat katoloklardaki o saçma sapan elbiseler ilgimi çekmiyordu ben eşofman severdim veyahutta etek ama bu katoloklarda eşofman yoktu. Elbiseleri ise nasıl desem çok... Mmmm sikimsonikti. Dekolte diye yamuk yumuk elbiseler dikiyorlardı. Tabiki arada nadir güzellerde vardı fakat... Ben kısaydım. Acı gerçek hatrımdan çıkmadığı için katolokları elime bile almadım. Güzel karılara bakıp psikolojimi deprosyona sokmak istemiyordum.

Katolokcularda benim bu naçizhane fikrimi bekledikleri için hemen eşofmanda koyarlardı inşallah.

Kahveyi önümdeki siyah beyaz olan sehpaya koydum ve telefonumu elime tekrar aldım. Ceren mesaj yazmıştı. Açıp ona baktım.

Ceren:biz zaten toplandık bile
şsöxşxödl

Ceren:kimse seni sormadı. Varlığınla yokluğun bile aynı.

Ben:komik şey seni hahaha

Ben:nerde buluştunuz amk uzatma söylede geleyim hadi

Daha smsi gönderir göndermez ceren direk cevap yazmıştı. Aramızda teknolojiden en iyi anlayan oydu bu yüzden tekefonu elinden pek düşürmezdi. Gerçi elinden düşürmediği tek şey telefonda değildi. Yanlış anlamayın biz masum kızlardık asla onu görmemiştik bile! Biz cinsellik hakkında konuşmaya bile utanırdık! Biz bir kere sevimli masum kızlardık yahu!

Ceren: sakinnn tamam demedik bişiy.
Şsödşdöfşcşf

Ceren: ****n avm'si. Çabuk gel kızım özlem giderelim.



Ben:tmm bende senin çabuk gel demeni bekliyordum. Kanatlarımı takar uçarım şimdi.

Ceren: kimik şiy sini hihihihi

Ceren:çabuk gel bekliyoz hadi.

Gülerek telefonumu bıraktım. Benim telefonu burakmamlada koltuğun tam karşısındaki kapınında açılması aynı anda oldu. Allahımm çok şükür diye içimden geçirdim önümdeki kahveyi aldım. Boşuna katmamıştım herhalde. Kapıdan çıkan adamlara baktım. Hepsi aynıydı. Yaşlı ve takım elbiselilerdi. Farklı olan tek şey takım elbiselerinin renkleriydi. İnanmayacaksınız belki ama hepsinin saçları beyazdı. Neden hiç genç yokki? Diye düşündüm fakat sonra aklıma eğtim sistemimiz danketti. Şuan zeki çocuklar okumakla intahar etmek arasında varıp geliyorlardı. Bu yüzden çok sorgulamadım.

Tüm yaşlıların ardından tüm düşüncelerimi alabora eden bir adam çıktı kapıdan. Benden büyük olsa bile daha gençti. Kaslı bir bedeni vardı. Siyah bir takım elbise giymişti.

Anan fetöcümü yavruumm bomba doğurmuş


Aklıma gelen videoyla kıkırdadım. İnstagram sağolsun saçma sapan videoları aklıma kazıyordu. Adamı gözlerimle yemeyi bıraktım. Esmerdi ve çok büyüktü. Ben abimden daha iri bir erkeğin olacağına ihtimal bile vermezken karşımdaki adam bunun tam aksi olduğunu ispatlamak için gelmiş gibiydi. Boyu uzundu hemde bayaaa. bunun yanındada kocaman bir cüssesi vardı. Resmen benim 4 katımdı yahu! Esmer teni ve siyah saçlarıyla her kadını şak diye elde edebilecek bir cazibesi vardı.

Şak diye kızları elde etmeye devam edebilirdi benim buluşmam gereken gönlümün efendisi olan dört kız vardı.

Bu sefer bakışlarımı harbi harbi adamı kesmekten çekip babamı beklemeye başladım. Babamda yaşlıydı. Yaşı o kadar ileri olmamasına rağmen geçmişinin yorgunluğu önündeki yılların izlerini ona önceden yüklemişti. Babamı gerçekten çok seviyordum. Gönlü büyük yüce kalpli kahramanımdı o benim. Onca zorluğa göğüs geren koca göbekli hulkum benimm.

Yakışıklı adam koltuğun yanından gidip kahve makinasının oraya doğru yürümeye başladı. Hepsi onamıydı allhım, ne vardı birazda bize verseydin diye isyan etmemek için zor tuttum kendimi. Parfümü mü yoksa kendi kokusumu anlayamadığım o kokusu mükemmeldi.

Adamdan aklımı alıp karşımdaki kapıdan çıkan babama verdim. Babam kapıdan çıkar çıkmaz yayıldığım koltukta hemen toparlandım. O kızını hanım hanımcık biliyordu. Tabikide ben hanım hanımcık bir kızdım! Yarı büklüm olan oturuşumu direk toparlayıp yukarı sıyrılan eteğimi hemen düzelttim. Babam acayip kışkanç despot bir adamdı. Babamın bakışları beni bulduğunda yüzümde kocaman samimi bir gülümseme oluştu. Yalakalık time...

Babamın yüzündede koca bir gülümseme olurken oturduğum koltuktan hızlıca kalktım "babacım!" Diye hafif yüksek sesle abartılı bir tavırla babama doğru yöneldim. Bu davranışımı gören biri babamı 2 yıldır görmediğimi sanabilirdi. Oysaki benim tek amacım biraz özlem giderip yanındada komisyon olarak para koparmaktı. Babama yaklaşıp ona sarıklığımda hafif çıkkın olan göbeğinin karnımın biraz üstündeki yerde olan baskısını hissettim. Babamın göbekli olduğunu söylmiştim değil mi?

"Kızım" dedi oda sıcacık bir tonda ve saçlarımı okşadı. Babama sarılmak için parmak uçlarımın üzerine hafifçe çıkmam gerekmişti. Babam o kadar uzun olmasada benden uzundu. Zaten genel olarak herkes benden uzundu. Neden dünyada kısa olanların sayısı azdıki? Gerçekten şuan düşündüğüm şey bumuydu? Gerçekten?

Babamın şefkatini saçlarımı okşayan ellerinden hissediyordum. Yalakalık yaptığımın farkındaydı ama artık alışmışlardı. Ayrıca hoşuna gittiğinide biliyordum. Bazen sinirli olduğu anlarda ise çocuk musun sen diye beni azarlıyordu. Bazen bende kendimi çocuk gibi hissediyordum ama umursamıyordum. Olgun olmaya çalışmıyordum. Ben bendim işte. Başka biri gibi davranamazdım. Yapmacıklıktan nefret ederdim.

"Sabah seni göremeyince çok özledim" dedim ve yanaklarına öpücük kondurdum. Herzamanki sevgi pıtırcığı yalakalık yaptığım bir hareketimdi. Babamdan beni alnımdan öpüp "hıhı para istemeye asla gelmedin zaten. Hep özlediğinden" dedi. Hafif bir şekilde kıkırdamıştı. Babam bana asla kızamazdı. Normalde ağlamaktan nefret eden ve asla toplum içinde ağlayamayan ben konu sevdiklerim olunca nerde ve nasıl demeden bayılana kadar ağlayabiliyordum. Babam benim ağlamama asla kıyamazdı. Hatta bazen annem 'sen bu kızı çok şımartıyorsun davut' diye kızardı. Babam ise 'ben şımartmayacağımda kim yapacak' der anneme karşı çıkardı.

Şükürler olsun allahım babam gönlüme yara olmadığı için...


Babamın bana sarılmadığını bile düşünmek ciğerimde bir ağrı oluşmasını, kalbimin acıdan kavrulmasını sağlarken babamın bana vurup annemi dövdüğünü düşünmek... Öyle bir acıyı hayal bile edemiyordum. Şükürler olsun allahım.

"Tabii özlemimin yanında para versende güzel olabilir" dedim muzip bir tonda ve babamdan ayrıldım. Babam ise "sen odama geç kızım benim bir acil lavoboya gitmem gerek" dedi ve bana odasının yerini söylemeden beni ortada bırakıp gitti. Koca yönetim katının ortasında iki çocukla ortada kalmış bir kadın gibi ayakta bekliyordum. Babam sekreterdi ve odası olmalıydı üstündede ismi yazmalıydı. En azından filimlerde öyleydi...
Hayatım boyunca holding algım babamın çalıştığı yerden öteye gidememişti. Danışmaya gelir paramı alır giderdim bu yüzdende holding görüşlerim sadece rüyalarımdan ve izlediğim dizilerden ibaretti.

Koltukda duran sırt çantamı aldım. Tabikide okul çantası değildi. Nike'ın çakması olan şalaş gezmek için kullanılan tiplerdendi. İnek öğrenci olabilirdim ama dozunuda kaçırmıyorduk yani. Ben giyinişime çok önem veriridim. Giyiniş tipden önce gelirdi. Net.

Çantamı aldıktan sonra ofladım. Nasıl bulacaktımki şimdi? Kaçıncı kattaydıki odası. Bulunduğum katta sadece bir oda vardı, oda daha daminki toplantının yapıldığı odaydı. Bulumduğum çevreye göz attım. Birine danışmak en mantıklısıydı. Katta sadece şu yakışıklı bomba adam vardı. Diğer amcalar dağılmışlardı. Bu adam kimdi acaba? Yani hangi bölümde çalışıyordu? Stajer olabilir miydi acaba?

Ona doğru yürümeye başladım. Her ne kadar yakışıklı olsada korkutucuydu. Çekinmiştim ama yanına gittim. Sadece bir soru soracaktım adam beni yemeyecekti, sakin olmalıydım.

Hızlı atan kalbime küfrettim. Kalbim tüm düşüncelerime inat hızlı hızlı atmaya başladı. Adamın karşısına geçtiğimde o telefona bakıyordu. "Afedersiniz." Diye seslenip dikkatini çektim. Telefonda olan bakışlarını kaldırıp bana baktı. Kaşları çatıktı biran acaba yanlış bir şey mi dedim diye duraksadım ama gayette kibardım. "Buyrun" dedi karşımdaki adam. Yutkundum sesi... Çok kalındı. Bu görüntüyede ince bir ses zaten beklemiyordum ama... Tırsmıştım. Adamın kemikli ve damarlı olan elinden çekip yüzüne bakmaya başladım.

Yüzünde yara izi vardı! Ve çok korkunçtu! Sol kaşının üstünden başlayıp dudağının kenarına kadar uzanıyordu. Yara izi derindi. Bulunduğu bölge kurumuş kenarlara doğru kuru olan bölge yayılmıştı. O bölgedeki ten rengi daha koyu bir renkti. Bu yara izi yüzüne yakışıyordu fakat... Korkutucuydu. Biran keşke seslenmeseydim diye geçirdim içimden ama artık çok geçti.

"Şey ben babamın yanına gelmiştimde ismi Davut Girşah sekreter, odası kaçıncı katta acaba?"

Çok mu konuşmuştum? Allahım sesim neden içeme kaçmış gibi çıkmıştı?

Adamın kaşları dahada çatılırken şansımada küfrettim. Bir kerede normal birine neden denk gelemiyordum ben amınakoyim ya! "Tabi en üst katta bende oraya gidiyordum götürebilirim." Dedi. Kaşları hala çatıktı ama en azından üstüme atlayıp beni öldürmemişti! Katil tipi vardı adamda. Ayrıca beni öldürmek isterse o kocaman elleriyle on saniyesini bile almazdı. Gülümseyip baş işareti yaptım ve ardından yukarıya doğru bakmaktan dolayı hafif sızlayan boynumu karşıma diktim. Bakışlarım adamın göğsüne denk gelirken göz devirdim. Biliyorum hayat kısayım, her fırsatta 'üzül amınakoyim!' diye gözüme sokmana gerek yok yani. Ben geceleri zaten yeterince ağlıyorum...
Şaka lan şaka ağlayacak derdim yoktu allahıma şükür. İnşallahta olmazdı.

Adımlarımı kattaki asonsöre doğru atarken arkamdan gelen adamı hissedebiliyordum. Hissedemeyene de şaşırdım zaten. Kocamandı yahu adam. 'beni görmeyen gözün miyopunu sikim' gibi bir şeydi. Anlatabiliyor muyum yani?

Asonsörü çağırma tuşuna bastığımda adamda yanımda belirmişti fakat o benim bastığım asansöre değilde yönetim kurulunun kullandığı asonsörü çağırmıştı. Kimdiki bu adam? Şirketin sahibi olamayacak kadar gençti. Sormayada çekiniyordum. Heran ters ters bakıp 'çık burdan!' diye bağıracakmış gibi hissediyordum. Adamın göğsüne gelen boyumla komik duruyorduk deve ve cüce gibirdik. Uzun ve huysuz.

Düşündüğüm şeyle kıkırdadım. Komikti! Ama kıkırdamamla beraber soğuk bakışları karşıda olan adam bana bakmıştı. Ona güldüğümü filanmı sanmıştı acaba? Bende başımı kaldırıp ona baktım. Sinirlenmemiş gibiydi, ama sorun yokmuş gibide değildi. Şimdi ona mı güldüğümü sanmıştı yoksa sanmamış mıydı? Ona göre bir tepki vermem lazımdı ama anlayamamıştım. Bir yarım saniye anlamsızca bakıştıktan sonra önüme döndüm. Galiba ona gülmediğimi anlamıştı. Ne gerim gerim geriliyordum, ne saçma sapan bir andı bu böyle?

Gerçekten kimdi bu adam?...


Düşündüğüm şeyle kıkırdadım. Komikti! Ama kıkırdamamla beraber soğuk bakışları karşıda olan adam bana bakmıştı. Ona güldüğümü filanmı sanmıştı acaba? Bende başımı kaldırıp ona baktım. Sinirlenmemiş gibiydi, ama sorun yokmuş gibide değildi. Şimdi ona mı güldüğümü sanmıştı yoksa sanmamış mıydı? Ona göre bir tepki vermem lazımdı ama anlayamamıştım. Bir yarım saniye anlamsızca bakıştıktan sonra önüme döndüm. Galiba ona gülmediğimi anlamıştı. Ne gerim gerim geriliyordum, ne saçma sapan bir andı bu böyle?

Gerçekten kimdi bu adam?...

Gerginliğimi üzerimden atmaya çalıştım. Sadece babamın odasını bulmama yardımcı olacak bir adamdı. Gerginliğim boşunaydı. Adamın bakışları benim başımı indirmemle karşısını bulmuştu. Kalbim gerginliğimin sillesi olarak arada kasılıyor ve ritmini değiştiriyordu. Kaşlarımı çattım. Kalbimin hızlı atmasıda biraz tuhaftı ama bunu korkuma yoruyordum.

Yönetici kurulunun asansörü bulunduğumuz katta durduğunda ilk önce önümdeki adam bindi. Evet hiçte kibar biri olmadığınıda anlamış bulunuyordum. Herkes kibar olmak zorunda değildi. Sonuç olarak benimde kibar olduğum söylenemezdi. Bu yüzden bu davranışı görmezden geldim zaten önemsenmeyecek küçük bir ayrıntıydı. Adamın arkasından bende asansöre bindiğimde bakışlarımın ilk hedefi kat tuşları olmuştu. En üst kat olan 50. Kata basmıştı. Aslında bina 60 katlıydı fakat üst katı lüls bir daireymiş ve şirketin sahibine aitmiş. Babam söylemişti. Adam para şıçıyordu abi. Ben olsam bende şirketimde ev yaptıtırdım.

Babam zaten patronun asistanıydı bunu biliyordum bu yüzden maaşıda iyiydi fakat bu kadar kısa sürede nasıl bu rütbeye ulaştığını anlamamıştım. Kurcalamamıştım çünkü o sıralar hazırlanmam gereken bir üniverste sınavı vardı. Anlayacağınız benim derdim başımdan aşkınken babamı önemseyecek boş yer kalmamıştı. İntegral filan öğreniyordum. Fonksiyonu sike sike çalışmama rağmen başarılı olamamıştım. Keşke hiç fonksyon çalışmasaydım...

Lise zamanımı düşünmeyi bırakmalıydım. Artık bitmişti üniversteliydim fakat bir vize haftasını kaldıracak bir psikolojimde kalmamıştı. Artık sınava girmekten bıkmıştım... Bulunduğumuz asönser harekete geçtiğinde içimdeki merakta bulunduğu derin uykudan ayılıp harekete geçmişti. "İsminiz neydi?" Dedim başımı yüzüne doğru kaldırıp yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Adam aynaya sırtı gelecek şekilde paralelken bende adamın yüzüne karşı tam paraleldim. Sorduğum soru karşısında umursamaz soğuk bakışları beni buldu. Biran yine kendimi sorguladım. Çok donuk bakıyordu ve insan ister istemez kendini sorgularken buluyordu ama yinede ben yüzümdeki gülümsemeyi silmedim. Bakışları gözlerimi bulduğunda "daniel petrov" dediğinde zihnimde bir anı tüm beynimi işgal altına almıştı fakat ele geçiremiyordu. Kimdi? Hatırlıyordum ama...

Adam sormamış olsada konuştum. Ben hep konuşurdum ama lanet olsunki bazen gerçekten susmalıydım. "Bende hasibe" diyip elimi ona uzattım. Hala gülümsüyordum. Daniel ilk elime sonrada yüzüme baktı. O elimi sıkmak için hala girişimde bulunmazken yüzümdeki gülümseme solmaya başladı. Evet gerçektende öküzün tekiydi. Bir insan ancak bu kadar kaba olabilirdi. Tamam sormamış olabilirdi bende görgüsüzlük yapıp boş bir harekette bulunmuş olabilirdim fakat elimi havada bırakması akılişi değildi. Öküzdü!

Bakışları solan gülüşümü bulduğunda çatılı kaşları dahada çatıldı ardındanda havadan inmekte olan elimi tutup sıktı "memnun oldum" dedi. Gereksiz konuşmuyordu ama ben meraklıydım. Fazla merak göte ...

Düşünceme kıkırdadım ve "hep somurtkan mısınızdır? Yanlış anlamayın sadece biraz merak etmiştimde" yanaklarım pembeleşirken kendime küfrettim bazen bende çok salakça konuşabilşyordum. Cümlem karşısında gerçekten utandım. Yanaklarım ısınırken bakışlarımı adam hariç her yerde dolaştırıyordum. Göstereceği tavırdan çekiniyordum. Şuan ağzıma sıçsa haklı olabilirdi. İçimdeki merak bakışlarımı adama değdirmeme neden oluyordu fakat hemen gözlerimi ondan çekiyordum. Kızacakmıydı acaba? Hayır adamda tepki olarak tek bir mimik bile oynamıyordu. Düz duvarla konuşurken bile bu kadar garip hissetmiyordum. Evet duvarla konuşuyordum. Genelde yazılı haftaları psikolojim dara girdiğinde böyle garip tavırlar sergiliyordum.


"Bilmem öyleyimdir." Dediğinde yerde olan bakışlarımı yüzüne diktim. Saygısızlık yapmıştım ve artık sussam iyi olabilirdi. Sessizliğe gömülüp bakışlarımı aynaya çevirdim. Adamdaki sırt kasları mükemmeldi! Giydiği gömlek omuzlarını sıkmıştı. Kolunu kaldırsa gömler yırtılacak kadar gerilebilirdi. Çıkartsada bi baklava görseydim be! Ay şaka şaka sonra babam kalpten filan gider.

Asonsör sonunda durduğunda gözümü devirdim babamın odasına girsemde bir rahatlasaydım. Kasım kasım kasılmaktan kaslarım iflas edecekti birazdan. Daniel çekilip bana yol verdiğinde kaşlarımı kaldırdım. Bu nazikliği ondan beklemiyordum ama beni şaşırmıştı. "Teşekkürler" diyip tebessüm ettim. Genel hayatımda tanımadığım insanlarla gerekmedikçe iletişim kurmazdım. Kurarsamda kibar davranırdım. En azından kibar olmaya çalışırdım.

Adam nezaket cümleme karşılık vermezken biran onu boğazlamak istedim. Çok sinir bozucu ve korkutucu bir adamdı. Adam önümden yürürken bir odanın karşısında durdu. Kapıya baktığımda duvarda kapının sağ köşesinde bulunan küçük platformda ceo daniel petrov yazısını gördüğümde kaşlarım havaya kalktı. Adamın şirketin sahibi olduğunu anladığımda yutkundum. Ben bu adama biraz önce somurtkanın tekisin demiştim! Babamı işten kovma olasılığı kaçtı?

Canım adam okumuş görmüş geçirmiş bir adamdı olgun bir yapısı varsa benimle babam arasında bir bağ şey etmezdi. Umarım şey etmezdi! Eğer şey ederse babamda beni şey ederdi!

Asonsörün direk karşısında bulunan oda yanımdaki adama aitken danielin odasının yanındaki oda babama aitti. Odanın şağ üst köşesinde davut salman yazıyordu. Adamda eliyle sol tarafını kösterip "busarı" dediğinde babamın odasının kapısında olan bakışlarımı kafamı kaldırıp adamın yüzüne diktim. "Teşekkürler" diyip tekrar tebessüm ettim. Bu sefer daniel beni şaşırtarak "rica ederim" dedi. Fakat yüzünde tek bir mimik yine olmamıştı. Kasıntı herifin tekiydi. Gülse biryerleri eksilecekti sanki!

Adam kendi odasına girdiğinde bende sol taraftaki babamın odasına geçtim. Babam danielin sekreteri olduğundan odaları birleşikti. Ve odalarının birleştiği bölümde duvar değilde cam vardı. Bildiğin cam. Kaşlarım havaya kalktı. Babamın odasıda mübarek çok iyiydi be! Odanın tam karşısında bulunan kısımda camdandı. Duvar değildi her yeri camdı. Manzarası o kadar güzeldiki! Kapıyı arkamdan kapatıp babamın koltuğuna oturdum. Tekerlekliydi. Elimdeki çantamıda masaya koydum. Ardındanda ayaklarımı babamın masasına sağ ayağım solun üstüne gelecek şekilde üst üste attım. Bu hareketimle eteğim aşşağıya coğru kayarken bunu umursamadım odada tektim. Elime tekrar telefonumu aldım cerenden yine mesaj vardı.

Ceren:beklemekten ağaç olduk nerde kaldın ya?

Ben:hani varlığımla yokluğum birdi? Yapamazsınız işte bensiz.

Ceren:uff ne zaman geleceksin?

Ben:bilmşyorum babam lavoboya gitti odasında onu bekliyorum param yok.

Ceren:ne gerek var paraya amk gel biz öderiz sanki hiç bize hesap kitlemiyormuşsun gibi

Ben:geldim artık birazdan gelir babam siz keyfinize bakın.

Ceren:bu arada çiğköfte iptal akşama zeynonun annesiyle bizimkiler oturacakmış sizide çağırmışlar.

Ben:benim her zamanki gibi haberim yok

Ceren:kızım diyorum sana inanmıyorsun. Dışlıyorlar seni be.

Ceren:Ayrıca abin olacak o salakta gelecekmiş onun bile haberi var!

Ben:oha ama neden bana söylememişler.

Ceren: ne bileyim ben babana sor ben kaçtım kızlar çağrıyor

Evet ailedeki haberlerden genelde en son benim haberim olurdu. Buna alışmıştım ama yinede her böyle bir olay yaşandığında sinirlerim tepeme fırlıyordu. Bir mesaj yazardı insan ya!
Kısa saçlarımı elimi geçirip arkama attım. Daralmıştım penceresi nerdeydiki bu odanın? Babam bi gelseydi. Tuvalet deliğine düştü galiba!

Ayaklarımı hala sallarken telefondan müzik açıp masanın üstüne koydum. -medyayı açın bebekler- ergenliğimden çıkmama rağmen hala rap dinliyordum. Fakat rap dinleyenlerinin zevklerinin genel olarak iyi olduğunu söyleyebilirdim. En azından benim zevkim iyiydi. Salladığım ayaklarımı masadan çekip ayağa kalktım. Saçlarımı tekrar geri savururken karşımdaki camadoğru yürüdüm. Manzara içimdeki kötü hisleri yavaş yavaş yok ederken gülümsedim. Belki bu şirketle anlaşma bile yapabilirdim. Şirketin hukuk bürosunu ben üstlenebilirdim. Boğaziçinde okuyordum. Bu yüzden burada işe başlamam kolay olacaktı ama ben kendi büromu açıp kendi işimi yapmak istiyordum.

Daha bunlar için 4 yılım daha vardı bu yüzden bu düşünceleri kafamdan kovdum. Odanın kapısı tıklanırken "gelin!" Diye hafif bir biçimde bağırdım. Babam içeri girerken yüzümde bir gülümseme oluşu. "Evet küçük hanım" dedi ve cüzdanını çıkardı normalde olsa naz yapardım fakat geç kalmıştım ve ben geç kalmaktan nefret ederdim aynı zamanda bekletilmektende nefret ederdim. Babam cüzdandan 100 tl çıkarırken biraz üzüldüm artık kuzu kebabı kızlara kitlerdim yapacak bir şeyim yoktu.

Babam yanıma yürüyüp parayı uzattı ve anlımdan tekrar öptü. "Dikkat et kızım kendine" dedi ve geri çekildi. Bende yanağından öptüm ve "teşekkür ederim babacım. Bu arada akşam cerenlere mi gideceğiz?" Diye sordum babam ise "bilmiyorum kızım bana bir şey demediler" dediğinde sırıttım. Aliden dışlanmıyordum işte!

"Baba çantam burada kalsa olurmu sen eve bırakırsın yanımda taşımak istemiyorum."

"Peki kızım hadi sana iyi eğlenceler" dedi ve masasına oturdu. Masanın üstündeki telefonumu alıp müziğini kapattıktan sonra cebime koydum. Babama son kez öpücük atarken "yorma kendini yakışıklı sen bana lazımsın" diye arabacı dayılar gibi konuştum babamsa olmamış bu kız gibi başını sağa sola salladı. Gülümsüyordu.
Kattan ayrıldım asansördeykende cerene yolda olduğumu yazmıştım.

Bir 10 dakka sonra avm'ye vardığımda telefondan zeynoya yazdım.

Ben:nerdesiniz ırıspılır?

Zeyno:aynı mekanda yemek yiyoruz

Zeyno:şiparişleri yeni verdik

Telefonumu tekrar cebime tıkıştırıp mutlu restoranta gitmeye başladım 3. Katta yer alıyordu. Kızlarla her buluştuğumuzda hep oradan yerdik babam gilin tanıdığı olduğu için arada torpil geçiyordu. Bizimde işimize geldiği için hep orada yerdik.

Restorana girdiğimde kızların üst katta olan masalara oturduklarını gördüm ve oraya doğru yürümeye başladım. Dükkan küçüktü fakat koray amca mekanın içini öyle iyi değerlendirmiştiki resmen kendine yeni bir alan yaratmıştı.

Yerde bulunan her masanın üstüne tahtadan yapılmış bir masa daha eklenmişti. Bu masalara merdivenle çıkıyorduk. Yani 2. Kat gibi bir şeydi ama bu oda olarak değil masa olaraktı. Kızlar üst tarafa oturdukları için merdivenden çıkıp masaya kuruldum. "Selam kelebeklerim!" Diye abartılı bir sesle bağırdım ardında "ben lahmacun alıcağım!" Diyerek ekledim. Ceren bana bakıp "merhaba bebek" dedi ve kızların selamlarını tek başına üstlenmiş oldu. "Eee naptınız bensiz? Bir şey filan içtiyseniz zehirlenin" dediğimde zeyno "sensiz yiyemeyeceğimizi 3 yıl önce güzelce özetlemiştin, cesaret edemedik" dedi. Bu laf üzerine göğsümü gerip kabadayı edasında "aferin böyle yola gelin işte!" Dediğimde asu lafa atladı "yemekten sonra ne yapıyoruz?" Diye sorduğunda ceren direk ekledi "tabikide buz pateni!" Dediğinde hepimiz birden yüz buruşturduk. Aramızda paten yapmayı bilen tek kişi cerendi ama biz bilmediğimiz için sürekli düşüyorduk. "Hayır ben oraya birdaha sikseniz gitmem. Net" dediğimde kızlar kıkırdadı. En son buz pateni yaptığımda millete rezil olduğum için oraya bir daha gitmeyeceğime yemin etmiştim! Gitmezdim, gidemezdim.

Ceren "yaa hasibe ya lütfen" diyip masum bakışlar sandığı o korkunç bakışlarını atmaya başladı "şu korkunç gözlerini düzelt ben gitmem!" Dedim ve arkama yaslandım. Şu yemek bir gelseydi midem kazınıyordu. Çok acıkmıştım. Asu "bende gitmiyorum kesinlikle" dedi ve gözlerini kocaman açtı. Bu tepkisine kıkırdadım. Beraber rezil olmuştuk. Allahım o anı hatırladıkça utanıyordum. Ben yine iyidim fakat asu yere düşerken gördüğü ilk şeye tutunmuştu fakat tutunduğu şey bir erkeğin eşohmanıydı! Adamı buzların ortasında alt kısmını çıkartmıştı! Hemde içliğiyle beraber! Ayyy allahım ben bile utandım şuan. O an daha korkunç ve komikti.

İrem bize sadece boş bakışlar atıyordu "şu bakışlarını düzel psikolojim bozuluyor gül biraz gül!" Dedim ve ireme laf attım o ise bakışlarını bana çevirip "sanane" dediğinde saçına yapışmamak için kendimi zor tuttum.beni sinir etmek hobileri arsındaydı. Benim tam zıttımdı ve beni her durumda sinirlendirebilme potansiyeline sahipti. "Senin yanak kasların yok bence. Ben olsam bende senin yanak kasın olmam şu surata bak. Galatadan daha düz!" Dediğimde asu kıkırdadı "kesin şu boş muhabbeti ne yapacağız ona odaklanın." Diyen zeynepti ve ekledi "ayrıca bende paten istemiyorum" dedi. Zafer gülümsemesiyle "4'de tek" dedim ve cerene baktım. O ise şu korkunç bakışlarını düzeltip bize kötü kötü baktı "evet deseniz ölürsünüz çünkü." Dediğinde "evet ölürdüm" dedim ciddi ciddi. Ben utançtan ölebilen tek insan bile olabilirdim. Çok utanınca bayılıyordum ben! Tabi bayılmam için bayaa utanmam lazımdı fakat ben çok rezil bir insandım. Heran her yerde rezil olurdum ki eğer olurda rezil olmassam hayatım neden bu kadar iyi gidiyor diye durup sorgulardım.

"Acıktım ben ya yemek ne zaman gelecek!" Dedim ve ofladım. Açken ben ben değildim. Mantıklı düşünemiyordum ve rezil olma olasılığımda çok fazlaydı. "Bilmem farkındamısın ama daha yeni sipariş verdik" diyen ireme göz devirdim. Bende biliyordum ama midem anlamıyordu. Aramızda gerçekci olan tek irem vardı o daha çok sorgular sebeb arar mantıklı davranırdı. Bense sebeb aramaz anı yaşardım. O an ne hissediyorsam oydu benim için.

keyfim ve kahyası 'yap!, Yap!' diye fısıldarsa koşa koşa yapardım. Ne neden nede sebeb... benim için hayat; keyfim ve kahyasından ibaretti.

Bir kaç dakika sonra yemeklerimiz gelmiş ardındanda hayvanca bir şekilde açlığımı gidermiştim. Ceren hanfendi gibi yemiş zeynep yavaş yavaş yemiş iremse normal bir şekilde yemişti. Asu salata yiyordu!! Salatayla insan olmayacağını milyonlarca kez anlatmış hatta nutuk ve vaâz bile vermiştim ama zayıflamak için onu yiyordu!

Aramızda en bakımlı olan ceren vardı o süslenmeye ve bakım yapmaya bayılırdı. Asu ise pek bakım kızı olmasada kıyafetleri onun için çok değerliydi. Moda uğruna tüm servetini harcayabilirdi. Tabii hiç birimizin öyle bir serveti yoktu. Sonuçta türkiyede bir öğrenciydik ki hiç bir zamanda öyle bir servetimiz olmayacaktı. Zeynepe baktığımda tabağında hala yemek olduğunu görünce "hızlı ye biraz sinamaya gideceğiz bekleyemem seni!" Diye azarladım. Yemeği o kadar yavaş yiyorduku resmen bir lokmasını 40 kez çiğniyordu. Ben aceleciydim o ise çok yavaştı. Onu izlerken sinir krizi bile geçirebilirdim.

"Ya napabilirimki yiyorum işte. Beni beklemezseniz ağlarım!" Diye bizi tehdit ettiğimde gözlerim sonuna kadar açıldı. Zeynep şaka yapmazdı gerçektende ağlayabilirdi. Kızda bu yetenek vardı istediği yerde ağlayabiliyordu. Her konuda. Bu ise biraz sinir bozucuydu. Tamam insan ağlardı tabiki doğal bir şeydi ama zeynep ota boka ağlıyordu. Çok duygusaldı ve ben duygusal insanlardan haz etmezdim çünkü ağlarlardı ben ağlamaktan nefret ederdim. Ve asla ama asla konu eğer sevdiklerim değilse toplum içinde ağlamazdım.

"O değilde lan bizimkiler neden toplanacakmış?" Diye cerenle zeynepe soru yöneltim. Biraz meraklıydım. Misafirliktende nefret ederdim çünkü büyüdüğüm için uyuyunca beni kucaklarında taşımak yerine uyandırıyorlardı.

"Bilmem... bir nedeni mi olması gerek?" Diye soran cerenle ona hak verdim bizimkiler kankiydi onların ağırabi deyimirle 'gardaş' dık. Cerene baktım ve ardındanda zeynepe. Tamam cerenin ailesiyle baya içli dışlıydıkta zeynep gille pek öyle değildik. Zeynepin babası mahallede pek sosyal biri değildi bu yüzden zeynepgil hiç misafirliğe gitmezlerdi, nede misafir evlerine gelirdi. "Zeynep?" Dediğimde bilmem kaçıncı kez çiğnediği lokmayı sonunda yutup "efendim?" Dedi.

"Seninkiler ne alaka?" Diyip güldüğümde zeynepte kıkırdadı. Babasının sosyal biri olmadığının oda çok net farkındaydı zaten bu durumdanda hep yakınırdı ben ne kadar misafircilik ve evcilik işlerini pek sevmesemde Zeynep tek kelimeyle bayılırdı. Misafieliğe gitmek onun 1. Hobisi bile olabilirdi "Ya sorma davut amca zorla ikna etmiş babamı. Duyunca misafirlik olayını bende şok oldum" dediğinde gülümsedim "ooo benim pederede bakın ihsansız yapamazmış" dediğimde zeynepte kıkırdadı.

Şuan masada herkes kendi kafasındaydı. Ceren telefona bakarken irem etrafı inceliyor asu telefona bakıp gülüyordu. Zeyneple bense bir sohbetteydik işte. Asunun hali gözümden kaçmazken "kapat ağzını amı*nakoyim sinek kaçcak." Dediğimde asunun gülen yüzü düşmüş dik dik bana bakmaya başlamıştı. Eniştelerden sıkılmıştım. Çünkü hep piç oluyordu ve her piç eniştede benim başıma patlıyordu. Yok deprasyon yok çikolata yok kek ağlamalar peçeteler falan. Hatırlayınca bile bir titreme geliyordu bana. Bizimkiler üzgünken hiç ama hiç çekilmiyordu yahu!

"Açmış apzını beş karış gülmeler falan, o salak ağzına şıçınca göreceğim ben seni" diyip telefonu elimden aldım. Konu ne olursa olsun kızlardan birini üzeni fena üzerdim. Ben çok şeytanda bir kızdım. Benim için sevdiklerimi üzen kişi düşmandı ve eminolun ben düşmanımla bir savaşa girdiğimde sınır tanımazdım. Bilirsiniz savaşta herşey mübahtır.

"Senin gibi rahibe mi olayım!" Dedi ve göz devirdi. "Oyarım o gözlerini bak!, Hem ayrıca benim sevgilim oldu" dediğimde güldü ve "sadece 2 tane ki hepsinide 1 gün dolmadan bitirdin" dediğinden ofladım "götümden ayrılmıyorlardı napim yani siktir git artık deyincede alınıyorlar kısa yoldan ayrıldık işte " dediğimde asu gülüp "keşke sadece sigtirgit deseydin bebeğim. Çocuklara ben bile acımıştım" dedi ve yanağımdan makas aldı.

Asuyu tınlamayı bırakıp gözümü telefona diktim enişte fotojenik gibiydi tipi bayaa iyiydi. Tek kaşımı kaldırıp "yine fotoğraftaki çocuk değilde başkası gelirse ve sen ağlarsan seni döverim" dediğimde bana masumca bakıp "yok bu gerçek gibi" dediğinde "sanki elbise alıyor salak" diye söylendim "efendim?" Diye soran asuya bakıp yapmacık bie gülümseme attım ve "çok akıllısın diyordum kanka ve zeki" dedim o ise saçını savurup "evelallah zekiyizdir" diye konuştu. Şimdi kafasına bir tane geçirmek vardı fakat iremin "zeynep yemeğini bitirdi kalkalım artık" demesiyle herkes yaptığı işi boşlamıştı bende asuya vuramamıştım.

"Hangi film?" Diye soran zeyneple tam atılıyordumki "sus hasibe bu sefer ben seçeceğim. Hepiniz en az bir kere seçtiniz tek ben seçmedim" diye savunmaya girdi. Ağzım açılırken suratım asıldı "belgesel izlemek istemiyorum!" Dşye yakındığımda kızlar kıkırdasada irem düz düz bakıp "örümcek ve demir adamlardan daha iyiler" dedi bense göz devirdim "bir kere ona bilim kırgu deniyor ve çifleşen zebralardan daha çekiciler!" Diye zevkimi savunmaya geçtiğimde irem sadece bana göz devirmekle yetindi "yemin ederim bazen seniboğasım geliyor ya!" Dediğimde ise bana bakıp "belgesel izlemeyeceğiz zaten!" Dediğinde derin bir nefes aldım ve masadan indim iremde benim ardımdan indiğinde kolumu omzuna atmaya çalışıp yanağından öptüm. İremin boyu uzun olduğundan kolumu tam atamamıştım ve baya bir komik duruyordum. İremse tebessüm edip kolumu omzumdan alıp beline yerleştirdi "boyundan büyük işlere kalkışma" dedi ve kolunu omzuma attı. Gülümsedim ve bakışlarımı ireme dikip "bir şey sorcam?" Dedim ve tepkisini izledim.

Karşıda olan gözleri odağını kaybetmezken kızlar masadan inmiş ve kasaya doğru gidiyorlardı zaten kendi hesabımı masanın üstüne koyduğum için ben kasaya gitmedim kızlar zaten ödeyeceklerdi. "Sor" diyen iremle ben bakışlarımı karşıya dikip ciddileştim. Bu soruyu gerçekten önemsiyor ve merak ediyordum. Birlikte çıkışa doğru yürürken "belgesele gitmeyeceğiz demi?" Dedim ama birden karşıda olan gözlerim sırtımdaki baskıdan dolayı odağını kaybetmişti. Öne doğru bir iki adım düşmemek için sendelerken "oha amı**koyim bu resmen yaralamaya teşebbüs!" Dedim ve ireme döndüm o ise omuz silkmekle yetinti. "Heran sana inat belgesele gidebilirim" dediğinde hemen sustum. "Senlede iki muhabbet edilmiyorki!" Diye sitem ettim ama irem beni tabikide takmadı.

Bir yarım saatin sonunda hangi filme gideceklerini karar verebilmişlerdi. Verebilmişlerdi dedim çünkü belgesele gideceklerdi! Ciddi ciddi belgesel izleyeceklerdi. Ben sinamalarda belgesellerin olduğunu bile bilmiyordum. Onlar belgesele gideceklerdi bense korku filmine. Korku seçmiştim seçmesine ama korkar mıydım acaba? "Sen korku filiminde hala kararlı mısın?" Diye tek kaşını kaldırmış bana soru soran ireme baktım. Pişkin tavırları inadımı iyice zorlarken yüzüme kendimden emin bir ifade yerleştirdim ve onu alayla süzüp "belgesel izleyeceğime bir köşede korkudan bayılırım daha iyi!" Dedim. O ise omuzlarını silkip "sen bilirsin" dedi. Onun bu tavrıyla biraz duraksayıp kendimi sorgulasamda şu saatten sonra geri dönemezdim! İnattı bu, ayrıca son sözümü söylemişken geri dönmem... Tuhaf olurdu.

"Bak tek başınasın birde" diyen zeynebin ardından cerende ekledi "bir kerede inadını kırsa şaşarım zaten" onların bu tavırları inadımı şevklendirirken gıcık bir şekilde gülümsedim. "Gideceğim. Hem eğer korkarsam bir erkek bulurum atlarım kucağına. Sizede yeni enişte olur hem" dediğimde irem olmaz bu kızdan bakışlarını atarken asu "seni kim napsın be!" Diyerek kıkırdadı bense tek kaşımı kaldırıp "filmden sonra bakalım bence beni kim napıyor?" Dediğimde kızlarda iyice havaya girmişlerdi. benim bu sözlerim üzerine zeynep direk "ben paramı hasibeye yatırıyorum 20 tl veririm erkek bulamayacak" dediğinde asu, irem ve cerende "bende hasibeye yatırıyorum." Dediler. Neden herkes benim erkek tavlayamayacağımdan bu kadar emindi? Moralim bozulmuştu şuan.

"Eğer erkek bulursam alırım paralarınızı?" Dedim sorarcasına zeynep atladı "vermeyeni siksinler bebeğim" diyip öpücük attı. Korku filmi seçmemin stresini üzerimden atmıştım şuan. Günün sonunda 100 lira kâr edecektim. Şuan mutlu hissediyordum. "Anlaştık kızlar ben gidiyorum salona paraları hazırlayın vermeyeni sikeceğim" dedim ve göz kırpıp 5 nolu sinama salonuna girdim. Daha 1.seansın başlamsına 5 dakika vardı fakat ben erken ayrılmıştım. Erkek aramalıydım çünkü...

Acaba o şanslı piç kim olacaktı? Sonuçta benim gibi bir kızla flört edecekti garibim. ona biraz acısamda yinede sanşlı bir piç olacaktı. Sonuçta dünyada benim karakterimde kaç tane kız vardiki?

Ben nadirdim ve aynı zamandada eşsiz!


23 Ocak 2021 Cumartesi

Kalbin Ritmi




Oflayarak yatağa kendimi bıraktığım da ne kadar yorgun olduğumu bir kere daha farkettim.Hergün bir önceki günün tekrarı olmasına rağmen her geçen gün biraz daha yoruluyordum
Ya da vücudum gün geçtikçe dirençsiz kalıyor
Ya da onun gibi birşey 

Zaten yeteri kadar yorgun olduğumu farkedip bi de buna zaman ayıramayacağımı düşündüm
Yarın yapmam gerekenleri düşününce keyfim iyice kaçmıştı
Çok tempolu bir gün olacağını düşünüp uyumaya karar verdim
Yorganı üstüme çektiğim de yatağın soğukluğu ile baş başa kaldım
27 yaşın da olmama rağmen hala hayatıma hiç bir erkeği sokmamış olmam çok garip geliyordu çevreme
Hoş çevre dediğimde cümbür cemaat bir toplum değil iki elin parmak sayısını geçmezdi konuştuğum ya da yakınım da olmalarına izin verdiğim insanlar
Bazen kendimi yabani olarak gördüğüm doğru
Fakat ben yabani olmayı istemedim benim seçimim değildi
Biraz hayat şartları biraz yaşanılmış çaresizlikler
Bunları düşünürken uyuyup kaldım
Sabah 5.30 alarm sesi zannedersin düğün alayında davulun zurnanın sesi gibi irkilerek kalkmama sebep oldu
Alışmıştım erken uyanmaya ama bir yerlere yetişme stresine hala alışamamıştım
Aynadan kendime bakıp acil duş almam gerektiğine kanaat getirdim
Bugün şirkette bir sunum yapmam gerekiyor ve bu iş için 1 ay uğraştım
Sunumu yapabilirsem ve bu işi alırsam ciddi bir maaş artışı olacağından 1 ay tam dolu dolu çalışmıştım
Hızlı bir duş ardından kahve keyfimden sonra giyinip çıkmalıydım
Kendimi ön plana çıkarmayı sevmeyen bir kadındım
Bu yüzden gene kocası ölmüşler gibi siyahlara bürünüp topuz yaptığım saçlarımı düzeltip çıktım evden
Bazen boşuna yaşıyor boşuna çaba veriyor gibi hissediyordum
Bu düşüncelerle arabama binip şirketin yolunu tuttum
Gene trafik ve radyoyu açma isteği oluştu 

Müzik beni rahatlatıyordu 

Şirkete geldiğimde sunuma 20 dakika olduğunu gördüm
Zaman geçirmek için son kontrollerimi tamamlayıp toplantı salonuna geçtim
İşim sıkıcı değildi aslında isteyerek reklamcılık bölümü okumuştum ama benim içim ölü sanırım hiçbirşeyden dört dörtlük zevk almıyordum
Yalnızlığım hoşuma gitmese de içimde ateşli olan yanım bir erkeğin şefkatini hala istiyordu
Toplantı salonu yavaş yavaş dolmaya başladı ve ben tüm dikkatim ile sunuma başladım
Parfüm tanıtımı yapacaktım her ne kadar kolay bir tanıtım gibi gözükse de karşımdakiler çok seçici olduğundan bayağı bir zaman ayırmıştım bu projeye slayt atamadan geçerken bende tanıtımı yapıp son olarak bulduğum sloganı yapıştırdım
"Kokusunu kalbinde hisset"
Salona döndüğümde tedirgin olmakla birlikte dik başlılığımı da koruyarak beylere baktım
Tepki beklerken onun tam masanın başında oturan adamın bana neden oldukça garip baktığına da anlam vermeye çalışıyordum
Ve gene aynı adam boğazını temizleyip konuşmaya başladı
"İddialı bir o kadar da sitemkar"
Bu adam benim içimimi okuyor ya da hissettiklerimimi biliyor diye düşünmeden edemedim
Reklam onaylandı ve adamın reklam veren şirketin CEO su olduğunu anlamam ise saniyeler sürdü
Neyse ne beğenildi ve ben bir görevin daha üstesinden geldim
Şimdi rahat bir nefes alabilirdim
Salon yavaş yavaş boşalırken
Adam yanımdan geçerken bir an durdu elini uzatarak
"Ben yağız " dedi
Ama yüzü ifadesiz bir şekilde derdi neydi bu adamın
Elimi uzatarak ve aynı ifadesizliği takınarak
"Duru" dedim
Bir saniye daha bana bakarak çıktı salondan
Nedensizce içimden akıl sağlığı iyi değil diye düşünememe neden oldu
Bugünlük işim bitmişti ben 1 aylık emeğimi başarılı bir noktaya taşımıştım
Masama dönerken müdürümüz Alper bey geldi
Ellili yaşlarda Babacan bir adamdı
"Duru bu işe çok çaba verdin ve görüyorum ki çokta yoruldun sana bir haberim var artık sunum hazırlamayacak sadece toplantılarda referans olarak katılım sağlayacaksın" dedi
Bu bir terfi ve ben çok mutlu oldum
"Teşekkürler efendim" dedim en güzel gülüşümü takınarak
Böylece salla başı al maaşı gibi bir konuma gelmiş oldum
Ama bu konuma gelene kadar da çok çaba verdim
İş günü bitmiş eve dönerken radyodaki şarkıyı mırıldanıp aynı zamanda geçmişimi düşünüyordum
Ben o evden kaçmasaydım acaba nasıl bir hayatım olurdu
Gözlerimin yandığını hissettim ama ağlamayacaktım
Kafamı dağıtmak için trafikte ilerlerken bir yandan müziğin sesini yükselttim...



Erotik Hikayenin Bir Farklısı - Kalbin Ritmi



Eve geldiğimde günlerden Cuma oluşu ile biraz canıma can geldi
Atıştırmalılar bir şeyler hazırlayıp kanepeme kuruldum
Yemeğimi yerken aynı zaman da tv de kanal karıştırıyordum
Aklıma birden Yağız geldi
Sunumu bitirip arkamı döndüğümde ilk onunla göz göze geldim ve gözlerinde çözemediğim bir durum bir bakış ne bilim değişik birşey vardı
Acaba diyorum benim kuruntum mu?
Ki ben hislerimde yanılmazdım ama belki de bana öyle geldi
Evime şöyle bir dönüp baktım ne kadar da sessiz
Aslında sessizliği seviyordum
Karmaşalar bana göre değildi
Huzuru seviyorum ve huzurun verdiği sessizliği dinginliği
Aslında bir yanım avaz avaz bağırıp insan içine karışmam gerektiğini söylese de diğer yanım bu huzuru bozmamam gerektiğini haykırıyordu
Gene ağır basan taraf huzur oldu ve ben dış bağlantıları soyutlamak için tv yi de kapatıp iyice sükuneti seçtim
Kan ter içinde uyandım
Gene aynı kabus gene aynı acı
Uyuyup kalmışım koltukta ve kahretsin iş stresi olduğu dönem görmediğim rüyalar gene kabusum olmuştu
Saat 11 e geliyordu
Ve hiç uykum yoktu telefonuma baktığımda emirden gelen mesajı okudum
Emir benim çocukluk arkadaşımdı her ne kadar yakın olsakta hep bir mesela koymayı başardım
Ve yaralandıklarımı hiçbir zaman göstermedim
Hafta sonu olduğu için beni dışarı çağırmış ve ben uykuya kaldığım için mesajı 2 saate anca farketmiştim
Aslında uykum yoktu ve biraz dışarı çıkmak iyi fikir gibi geldi
Emiri aradığımda arkadaki müzik sesinden barda olduğunu anlamıştım
Konuşarak anlaşamayacağımızı anlayınca msj atmayı tercih ettim
Gittikleri mekanın ismini msj olarak attı ve çantamı alıp dışarı çıktım
Terfi almıştım ama kutlama yapacağım kimse yoktu
Ve zaten böyle olmasını da ben istemiştim YANLIZ ...
İçeri girdiğimde içki kokusu ne kadar midemi bulandırsa da ilerleyerek masada duran Emire el salladım
Ah bu kız hiç büyümeyecek
Yanında yeni gördüğüm bir erkek ile oldukça samimi masa erkekli kızlı karışık
Gülerek yanıma gelip bana sarıldı
Ve masadakilerle tanıştırdı
Uzun boylu esmer ve vücudu oldukça yapılı olan Kaan ile tanıştırırken göz kırpıp ara yapmaya çalışır bir hali vardı
Bu kız beni hiç anlamayacak benim yanlız olduğuma üzüldüğünü biliyorum ama bu benim seçimim nedenini her ne kadar söylemesemde yani tam bir açıklama yapmasam da benim erkeklerden nefret ettiğimi az çok biliyor ama her defasında bana birini ayarlamaya çalışmaktan geri kalmıyordu
Çocuk oldukça hoş görünümlü ama kusura bakma bay kas ilgi alanımda değilsin
İçecek birşey alma bahanesi ile masadan kaltım ve bara yaklaştım
İçki sevmezdim onun için bir tane hafif kokteyl istedim
İçkimi beklerken etrafa bakınıyordum
İleri de bir gurup için de biri gözüme çarptı
Yağız değil miydi o ?
Arkadaş gurubu ile gelmiş olmalı masaları biraz kalabalık
Bana baktığını gördüğümde kafamı önüme çevirip görmemezlikten geldim
Toplantı salonunda gördüğüm CEO bey ile şimdiki adam arasında gözle görülür fark vardı
Üstünde eskitme tarzı bir pantolon
Siyah bir tişört vardı
Ve sabah gördüğüm duygusuz yüzü ile bana bakıyordu
Bir bu eksikti az kafam dağılsın diye geldiğim yere
Sinir bozucu ifadesi ile yeni anlaşma yaptığımız şirket sahibi vardı
Emirin yanına ilerlerken bakışları hala üstüm de gibi hissediyordum
Ama emin değilim çünkü o tarafa bakmayacağıma söz verdim kendime...



Aferin bana !



Söz vermişmiş baktım işte hem de bir kaç defa gözüm kaydı
Ve ben her baktığımda onu da bana bakarken yakalıyordum
Sanırım daha fazla kalmak akıllı işi değil
Emire gideceğimi haber verip yavaş adımlarla ilerlerken Kaan arkamdan geldi ve evime bırakabileceğini söyledi
Müzik sesi çok yüksek olduğu için kulağıma kadar eğildi ve ben bu temastan rahatsız olmuştum
Gerek yok gibilerinden bir şeyler söylerken arkamı döndüm kapıya gitmeye yeltendiğimde
Yağızı önümde bana bakarken buldum
Bu da neydi bu adam beni takip mi ediyordu ?
Yüzüme anlamsız bakarken bir yandan da kolunu öne uzatıp bana geçmem için yön gösteriyordu
Dediğini yapıp kapıya ilerledim ve dışarı çıktığımda bir ohhh çektim
Temiz hava çok iyi gelmişti
Ben bu tarz ortamlara alışık değilsem de
Emiri için ara ara gelmeye gayret ediyordum
Yağız hala arkamdan geliyordu
Ve bu durum canımı sıkmaya başlamıştı
Aniden dönüp
"Birşey mi var ?" Diye sordum
Aynı duygusuz tavrını takınarak cevapladı
"Bu saatte tek yaşayan bir kadın olarak dışarı çıkman doğru değil" der demez ağzının ortasına yapıştırma isteğim kabardı ama durdurdum kendimi
"Kadın erkek ayrımı yapabilecek bir görüntünüz var düşünceniz kendinize göre haklı olabilir ama sizi ilgilendirmez "
Derken aynı duygusuzluğu takındım
Bu adam kendini ne sanıyor ya da kim ?
Hayatım hakkında yorum yapma hakkını kendinde nasıl görüyor ?
Sinirle arabama bindim hala orda bana bakıyordu
Birden aklımda bir soru belirdi
Bu adam benim yanlız yaşadığımı nerden biliyor ?
Aynı hışımla arabadan inip yanına gittim
"Sen benim yanlız yaşadığımı nerden biliyorsun??!"
Bir an Gülümser gibi oldu sanki ya da bana öyle geldi çünkü aynı duygusuzluk ile cevapladı
"Çalıştığım insanları iş yapmadan tanımak doğal hakkım "dedi
Bu adam ne kadar ukala diye düşündüm cevap vermeden arabama dönerken arkamdan seslendi "sabah kahvaltı için gelip seni alırım"
Şakamı bu ?
Yanlış duydum sanırım
Ama konuşmaya devam etmek yerine arabama binip evin yolunu tuttum
Eve geldiğimde saat 1 olmuştu
Kendimi odama atıp geceliklerimi giyip yatağa girdim
İçimdeki ateşli bayan seslendi
"Reva mı bu sen git barlara o kadar erkek içinde gene dön bu soğuk yatağa"
Diğer yanım kocaman gözlüklerini takmış şekilde seslendi ateşli bayana sus ve uyu
İç sesim kendi savaşını verirken ben de beynim de kendi savaşımı veriyordum
Bu adam kafamı biraz karıştırmışa benziyordu
Çok geçmeden eski günlerden bir kesit canlandı gözümde üvey babamın içkili halde eve gelip sessizce yatağıma girmesi ve bir an da tüylerim ürperdi
Buz kestim
Uyumalıydım
Uyumalıydım
Düşünmemeliydim
Uyku... düşünce yok .. huzur


Uyandığımda saat 8 di
Son bir aya bakacak olursak ilk defa bu kadar uyuyabilmiştim
Kalkıp bir duş aldım
Giyinirsen dün gece aklıma geldi
Taştan adam kahvaltı yapacağımızı söylemişti hatta emir etmişti
Evimi bilmiyor numaram yok ama kahvaltı için emir veriyor komik değil mi
Ve hiç tanıyorum o da ayrı bir ironi
Ama bir dakika benim yalnız yaşadığımız biliyorsa evimi de bilmesi mümkün ???
Yok canım diye kendimi rahatlatmaya çalışırken bir yandan da kahvemi yaptım
Sabah ilk mideme giren kahveydi
Seviyordum o acı tadı ve acı ile beraber bıraktığı hazzı
Kahvaltı yapmak için mutfağın yolu aldığımda saat 9 du
Ekmek almak için kapşonlumu üstüme geçirdim
Anahtarımı cüzdanımı alıp dışarı çıktım
Daire kapımı kitlerken bir yandanda üst komşum
Sevil hanım ve Harun beyin geldiğini gördüm selamlaştıktan sonra kendimi dışarı attım
Aman Allahım !
Yağız yani yağız bey yani taş adam kollarını birleştirmiş ve o lüks arabasına dayanır vaziyette bana bakıyordu
Biliyorum işte evimi de yalnız yaşadığımı da
Benim hakkımda acaba daha ne biliyordu ?
Sorar gözlerle baktım
Ama o gene duygusuz maskesi altında
"çok beklettin" dedi
Ben bu adama söz vermemiştim ki !!!!
Ve ben ekmek almaya çıkmıştım
Onunla buluşmaya değil !
Tabi içimden bunları düşünürken bir yandan da onun açtığı arabanın kapısına bakakaldım
Neydi bu şimdi ?
Kaşları çatık bir vaziyette bana bakınca
Her ne kadar gitmek istemesemde
Gitmenin daha doğru olacağını düşündüm
En azından uygun bir dille yaptıklarının yanlış olduğunu anlatırdım diye düşündüm
Açık tuttuğu kapıdan içeri girdim
Sessizce kapımı örttü ve şöför koltuğuna geçti
Üstünde gene siyah bir tişört altında da yırtık bir pantolon vardı
Bu hali ile sanırım takım elbiseden daha genç görünüyordu
Banane ya bundan ?!
Ben niye ne giymiş diye kafa patlatıyorum ki!
Yarım saat süren yol boyu tek kelime ağzından çıkmadı ben de birşey demedim
Suratı taş gibi duygusuz nasıl bir adamdı bu !
Ve benim bu adamla ne işim vardı ?
Kahvaltı yapacağımız yer şirin bir bahçesi olan sıcak bir yere benziyordu
İçeri girdik ve kapıyı benim için açık tuttu
Bu adam kibar ama çok duygusuz diye düşündüm
Masaya oturduk ve 2 kişilik serpme kahvaltı istedi
Ama benim kahvaltı yapma gibi bir niyetim yoktu
Sadece kesin bir dille hayatıma müdahale etmemesini ve bir daha bu tarz davranışları yapmaması gerektiğini söyleyecektim
Ben kafamda cümleleri toplarken sessizliği bozan o oldu
"Sapık değilim
Ayrıca iş yapacağım insanları araştırmam dün o konu da biraz farklı konuştum "
Dinlerken bu adam ne diyor diye baktım boş boş
"İlgimi çektin ama bu görünüşünden ziyade gözlerinde ki üzüntü kaygılı bir çocuk gibi bakışından dolayı
Çirkinsin demiyorum yanlış anlama güzelsin ama güzelliğinden ziyade duyguların ilgimi çekti ve seni tanıma hissi uyandırdı bende"
Ben boş boş bakmaya devam ederken ekledi
"Küçük bir araştırma yaptığımda senin hayatınla ilgili ters giden birşeyler olduğunu farkettim
Çevrende doğru dürüst kimse ile görüşmediğini
Hatta annen ile bile görüşmediğin bilgisini edimdim
Ve bu da seni hem yabani hemde sır dolu bir kişiliğin olduğunu hissettirdi"
Avazım çıktığınca bağırmak istedim bu adam beni araştırması için dedektif falan mı tutmuş!
Ayrıca konuşurken neden mimikleri yok?
O sözlerine devam etmeden ben konuşmaya başladım
"Bakın iş için tanıştık hatta tanışmadık bile
Beni bu kadar araştıracak kadar neyim cazip geldi bilemiyorum ama bu yaptığınız çok yanlış ve sizin gibi iş güç sahibi aklı başında birine yakışmıyor "
Beni duymamış gibi devam etti
" o akşam barda seni görünce şaşırdım aslında çünkü yabani biri için o saaate dışarda olmak pek akla uygun gelmedi bana "
Tek kaşımı kaldırıp sesimi biraz daha yükselterek konuştum
"Siz kendinizi ne sanıyorsunuz ?
Zorla beni davet ediyorsunuz ve bana karşıma geçmiş yabani olmamla ilgili nutuk atıyorsunuz "
Ben neden bu adamla konuşuyorum neden kalkıp gitmiyorum
İçimdeki ateşli bayan şaha kalkarak yakışıklı adam hadi itiraf et sen de etkiledi seni diyerek kıkırdadı
" sadece tanışmak istiyorum seni yakından tanımak istiyorum baştan alalım istersen merhaba ben yağız "
Derken elini uzattı ve evet duygusuz suratında bir gülümseme belirdi ama aniden silinen cinsten değil hala eli havada ve gülümsemesi devam ediyordu
Daha bir yakışıklı geldi gözüme biraz şaşkın biraz isteksiz gibi görünerek
"Duru "
Dedim kısaca ...
Kahvaltı bitmişti beni evime bıraktı ve numarasını telefonuma yazıp kayıtetti
Mesajını bekliyor olacağım dedi
Aradan cevap vermeden indim
Son söylediği bu sefer emir değilde sanki sessiz bir bekleyiş istek arzu gibi geldi bana .
Eve girdim derin bir nefes aldım
Ve düşünmeye başladım bana ne oluyor
2 gün tanıdığım bir adam için kalp ritmim değişiyor
Yüzüm kızarıyor
Ben değişiyor muyum ???


Telefonuma kararsız bir bakış attım



Numarasını kayıt etmişti
Fakat benim numaram onda yoktu
Gerçi benim hakkımda bu kadar şey bilen biri için numara çocuk oyuncağı gibi göründü gözüme
Ama o bu sefer zoraki birşey yapmaktansa benim adım atmamı istiyordu sanırım
Peki mesaj atsam ne olacaktı
Ne değişecekti
Ya da ne kadar ileri gidebilecekti
Asıl soru onu hayatıma almak istiyormuydum?
Zaten hayatın kendisi bir kumar değil miydi ?
Ne olacaksa olsun diye düşünüp telefonu elime aldım
Peki ne yazacaktım ?
Sanırım bir teşekkür edebilirimdim sonuçta kahvaltıya götürmüştü beni tamam biraz zoraki bir kahvaltı oldu ama sonuçta gitmiştim
"Kahvaltı için teşekkürler"
Yazdım ve gönderdim
Telefonu koltuğa bırakmamla bildirim sesi geldi bu ne hız
"Rica ederim güzel bir kahvaltıydı zaman ayırıp geldiğin için ben teşekkür ederim "
Yazıyordu...
Bu adam telefonu hazır ve nazır bir şekilde mi tutuyordu elinde
Pencereyi açmak için pencereye doğru ilerledim ciddi anlam da temiz havaya ihtiyacım vardı
Yeni hareket eden bir araba gözüme çarptı
Bu Yağız'ın arabası ben msj atana kadar beklemiş miydi ?
Msj atmasaydım yukarımı çıkardı ?
Ne tuhaf bir adam dıştan baksan duygusuzun teki gibi dursa da kahvaltı sırasında bana bakışlarında şefkat vardı
O an bir karar aldım
Bu adamla sonuna kadar gidecektim
Zaten bu yaşa kadar görebileceğim en kötü şeyleri görmüştüm daha kötü ne olabilirdi ki ?
Erkeklerden nefret ettiğim doğru ama koca bir hayat boyunca yapılan hataların cezasını bir kişiye yüklemekte haksızlık olur sanırım
Bakalım ilerleyen günlerde neler olacak merak içinde düşündüm
Saat 1 olmuştu
Hızla evi toparlarken bir yandan da kulaklık ile müzik dinliyordum
"Düşe kalka büyüyorum işte biraz yaram var geçecek bu gidişle"
Şarkı gözlerimin dolmasına neden oldu
Acaba geçermiydi bu yaralarım
Ben de isterdim normal bir insan olmayı gamsız kafaya takmayan ama o kadar anormal bir hayat geçirmiştim ki ciddi anlamda yaşamakta ilgili problemlerim vardı
Telefona msj geldi o an
Bildirimle düşüncelerimden sıyrıldım
Mesaj atan Yağızdı
"Akşam müsait misin "
Şaşkın şaşkın ekrana bakarken bu adamdan kurtuluş yok anlaşılan diye düşünmeden edemedim
Müsaittim fakat dışarı çıkma havamda değildim
"Yorgun'um evde dinleneceğim"
Yazdım..
"Peki evde bana da dinlenecek yer var mı ?"
Yanlış okuduğunu umarak bir daha okudum bu mesajın beni kızdırması gerekirken karnımda garip bir his uyandırdı
Birden aklıma onunla ilgili hiçbirşey bilmediğim geldi
Koca bir şirketin sahibi olduğu dışında hayatına dair pek birşey bilmiyordum
Hem beni yemezdi ya gelsin bakalım diye düşündüm
"Olabilir yer var sanırım "
Yazdım
"1 saate ordayım "
Bunu okurken aptal gibi sırıttığımı farkettim
Üstümü değiştirdim gri eşortman altı ve üstüne siyah yarım kollu tişörtümü geçirdim
Saçlarımı at kuyruğu yapıp
Yemek hazırlıklarına başladım
Çalıştığım için evde haftasonu dışında nadir yemek pişiyordu
Köri soslu tavuk pişmek üzere iken kapı çaldı o an midemde o hissettiğim değişik duygu belirdi
Ben heyecanlanmıştım sanırım
Kapıyı sakin görünmeye çalışarak açtım
Hafif bir gülümseme ile bana bakıyor ama o duygusuzluk maskesinden de ödün vermiyordu
İçeri girdi elinde pahalı olduğu belli bir şarap ve bir küçük saksı için de fesleğen olduğunu gördüm
Fesleğeni çok severdim bunu nerden bilmiş ki ?
Kokusu oldukça güzel saksıyı masaya bırakırken
"Çiçeklere karşıyım fakat saksıda oldukları sürece solmadıkları için bunu almaya karar verdim" dedi
Hiçbir canlıyı soldurmak istemiyordu
Bu da onun aslında içinde bir yerde çok hassas bir insan olduğunu gösteriyordu.
Yemeklerimizi yerken bir kadeh getirdiği şaraptan ikram ettim
Bana sen içmeyecek misin der gibi baktığında
"Alkolü sevmiyorum " diyebildim
O da "bana eşlik edersen sevinirim"dedi
Misafirdi sonuçta bir tane için kendimi zorlayabilirdim
Bir kadehte kendime doldurdum
Yemek yerken sessizliği bozan ben oldum
"Seninle ilgili pek birşey bilmiyorum kim olduğun hakkında konuşmak istiyorum "dedim
Kadehini masaya bırakırken ağzı aralanmaya başladı
Allahım sesi kadife gibi ne kadar da yakışıklı ama benimle niye bu kadar ilgileniyor ya da hayatıma neden bu kadar dahil olmak istiyor ?
"Annemi ve babamı küçük yaşta uçak kazasında kaybettim... amcamlarla yaşamaya başladım
Çocukluk dönemim biraz sorunlu geçti
Hatta bir kere intihara bile kalkıştım
Hiç kimse anne ve baba gibi gerçekten sevmiyor
Amcam her ne kadar beni sevsede aslında hiç sevilmediğini düşündüm"
Ağzım açık bakakaldım ne kadar da açık sözlü bir anda tüm hayatını dökmüştü önüme
Üzülmüştüm ama bir yandan da en azından ailesi bile isteye ona zarar vermemiş diye düşündüm
Sonuçta ölüm Allah'ın emri hayatta iken çocuğuna sahip çıkmayanlardan korusun rabbim diye düşündüm
Devam etti
"18 yaşına geldiğimde ailemin mal varlığı da bana geçmiş oldu
Şirketleri amcam yönetiyordu vekaletimle ama yaşım 18 e geldiğinde artık işlerin başına geçmem gerekti...
Bu ara da 2 hafta sonra 30 a giriyorum "dedi
"Üzüldüm zor bir hayat yaşamışsın" diyebildim
O benim hüznümü dağıtmak için gülümsemeye çalıştı.
"Şimdi sıra sende neden evden kaçma gereği duydun ?"
Şaşkınlıkla yüzüne baktım bu adam ya karşıdakilerin duygularını önemsemiyor ya da gerçekten çok açıksözlü
"Hayatımın hepsini sana anlatmam için önce benim sana gerçekten güvenmem lazım
İnsan bazen kendine bile itiraf edemiyor bazı şeyleri
Ama merakını gidermek için söyleyeyim insan mutlu olmadığı yerde kalmak istemez"dedim
Yemekleri yedik ve oturma odasına geçtik ikinci kadehimi yudumlarken kafam ısınmaya başlamıştı
Bünyem içkiye alışık olmadığı için çabuk şarhoş olmuştum
Yağız ise bana bakarken derin derin "niye bakıyorsun"dedim
İçkili olmam biraz daha düşünmeden hareket etmemi sağlıyordu
Yanıma geldi kadehi elimden alıp masaya bıraktı ve saçlarımı okşamaya başladı
Tepki vermem gerekiyordu bana bu kadar yaklaşması yanlıştı zaten ne doğruyduki 2 gündür hayatımda
O yumuşak elleri saçlarımda dolaşırken her nedense bu güne kadar hissetmediğim kadar huzurlu hissettim
Yalnız olmak hep huzurlu gelmişti oysaki bana
Demekki ben kendi yabaniliğimi huzur olarak adlandırmıştım
Gözlerim ağırlaşıyor şarap oldukça vücuduma işlemişti sanırım
Gene kan ter içinde gözlerimi açtım ve yağız ile göz göze geldim
Allahım olamaz ben gene aynı kabusu görmüştüm ve yağız yanımdaydı o gitmemişmiydi hala benim evimde idi
Acaba sayıkladım mı birşey duydu mu diye endişeli bir şekilde kalktım o ise bana bir bardak su getirmiş içmem için bekliyordu
Suyu içerken gözüm saate çarptı
Gece 3
"Artık gitmen lazım "dediğimde
"İyi görünmüyorsun bu gece buradayım " dedi
Kesin bir şekilde söylediği için ters birşey diyemedim
Zaten çok bitkindim ve aynı zaman da Yağız'ın dizlerinde uyumuş olmam ve kabus görerek uyanmış olmamda ayrı bir sıkıntı düşürmüştü içime
Kafamı tekrar dizlerine koydu ve saçlarımı okşadı
Huzurluydu gerçekten huzurluydu kucağı kokusu elleri...
Ben sanırım bu adamın çekimine karşı koyamıyordum
Tekrar kendimi uykuya bıraktım.

21 Ocak 2021 Perşembe

Benimle sevişir misin ?



1.Bölüm/Bakışma





Merhaba! Ben Beyza Çehre. 17 yaşındayım. Omuzlarımda kahverengi saçlarım ve kahverengi göz rengine sahibim. Boyum uzun değil, 159 ve kilom 48.

Bugün yeni okuluma gidecektim. İstanbulda ev değişikliği yaptığımız için okulum değişmek zorunda kalmıştı. Hem ekstra derslere para ödemek yerine özel okula gidecektim.

Özel Banker Koleji'ne giriş yaparken etrafı inceledim. Okul gayet güzeldi. Benim için avantaj herkesin yeni olmasıydı. Okul yeni açılmıştı ve kimse birbirini tanımıyordu. Zorluk çok çekeceğimi sanmıyordum.

Sıra olma işlemi biterken sınıfımı bulmaya çalışarak okulu turladım. Birinci kattaydı sınıfım.

11-B

Sınıfa girerken orta sıranın en arkasının boşluğuna sevinerek hızla oraya oturdum. Sıranın en önünde oturan kız sınıfa girdiğim an dikkatimi çekmişti. Önümde oturan ve birbirini tanıdığı belli olan kızlara,

"Bakar mısınız? Şu en öndeki kızı çağırır mısınız?"

Seslenmelerini beklerken değinmeden geçemeyeceğim. Dışarıdan çok dışa dönük dursamda fazlasıyla çekingendim. Kız yanıma otururken gülümsedim.

"Ben Beyza,"

Derken samimi gülümsememi yolladım. Bana gülerek cevap verirken kanım ona ısınmıştı.

"Bende Dilara."

Ufak bi sohbete girişirken sınıfı inceledim. Erkekler hemen birbiri ile kaynaşırken kızlarda yavaş yavaş kaynaşıyordu. Babamla kayıt olmaya geldiğim zaman içimden bu okulda birçok anım olacağı ve birsürü şey yaşayacağım içime doğmuştu. Kendimi bu koridorlara ait hissetmiştim.

Buraya ait miydim?


..

Servislere dağılırken derin nefes aldım. Hocalarla tanışma, sınıfta kendini tanıtma ve bir sürü şey beni boğmuştu. Serviste tekli koltuğa otururken kişilere pek dikkat etmedim. Servis hareket ederken kulağıma kulaklığımı geçirerek insanlardan uzaklaştım. Arkadaş edinene dek böyle kendi kendime takılacaktım.

...

İki hafta olmuştu okul açılalı ve arkadaş ortamım olmuştu bile. O ilk gün tanıştığım Dilara, aynı sınıftan olduğum Ayşe ve Zümrüt. Aslında Zümrüt, Meryem ve Şebnem ile daha çok takılıyordu ama genede birlikte oluyorduk.

Müdüre evde unuttuğumuz kayıt forumlarını verdik ve odadan çıktık. Koridorla gülüşerek ilerlerken ileriden bizden büyük olan ve okulda ilk defa gördüğüm onikinci sınıflar dikkatimi çekmişti.

Ortalarında zayıf ve fazlasıyla uzun ama arkadaşlarının yanında kısa duran gülerek ilerleyen çocukla gözlerimiz birleşirken kalbim teklemişti. Kızlara gülerken bi yandan ona da gülüyordum. O da bana gülüyordu.

Okul kapısına ilerlerken hala gözlerimizi birbirimizden ayırmıyorduk. Biz merdivene ilerlerken bana bakmayı sürdürerek kapıdan ters geçerken kıkırdadım. Bana gülümserken artık kafamı ondan çevirmiştim.

Bu da neydi böyle? Kalbim 'bu çocuk senin ilk sevgilin olacak' diye fısıldarken kalbim deliler gibi atıyordu. Bana bakmak için sırf kapıdan ters geçmişti. Sakinleşerek gülerken kızların konuştuğu konuya ortak olmaya çalıştım.

Çıkışta servislere dağılırken gene tekli koltuğa oturdum. Tekli koltuğun en önü boş kalınca oraya oturmak zorunda kalmıştım. Nur birlikte oturmak istese de oturmuştum.

Servia kalkacağı sırada o kapıda gördüğüm altı kişili erkek grubundan beşi bizim servise binerken o bakıştığım çocukda ordaydı. Bana bakarken istemsiz heyecanlanmıştım.

Serviste yer olmadığı için tabureye otururken bana dönüktü. Arkadaşları ile gülüşürken arada espirilerine kulak misafiri oluyor ve gülümsüyordum. Komikti.

Bana bakıp durduğu için bende ona bakıyordum. Heyecanlanmamın sebebini inanın bilmiyordum. Bir saatin sonunda benim inme yerim gelirken Nur'la aşağı indik. Hala bakıyordu. Fazla bakmayarak ilerlerken aklımda yer edinmişti bile.

...

Meehaba! Şimdi diyorsunuz ki ayrıntısız geçmişsin çoğu yeri diye. Evet biliyorum ama daha çok onla beni size anlatmak istiyorum. Diğer ayrıntılar ile kafanızı yormadan olayı bize bütünlüyorum. Ve belirteyim ki bazı kısımlar gerçeklerken esinlenirken bazı kısımlar hayal ürünüdür. Tamamiyle benim hayatım diyemem ama bazı kısımları aktarıyorum.

Karanlık


Karanlıktı heryer. Bu lanet oda da başbaşa kalmıştık. Nefes sesleri kulağıma geliyordu. İçim yanıyordu. Ona deliler gibi aşıktım. Ben odanın bi ucunda o bi ucundaydı. Birbirimize bakacak yüzümüz yoktu. Ama kalplerimiz birlikteydi.

Nefesini yanımda hissedince, karanlık odada etrafı net görmeyi denedim. Ama göremiyordum birşey. Ellerimi etrafta gezdirirken yanımda ki bedene yani ona çarpmıştı. Hızla elimi çektim.

"Git."

Dedim sessizce, nefes alışverişlerini duyuyordum ve nefesi yüzüme değip geçiyordu.

"Gidemem."

Demesiyle gözümğ kapattım. Kokusu burnuma doluyordu. Derince hissederek nefes aldım. Onu çok özlemiştim. Onu deliler gibi özlemiştim. Hasret kalmıştım varlığına.

Burnumun ucunda ki nefesini içime çektim. Herşey ona hastı. Benliği, güzelliği..

Anlını anlıma yaslaması ile gözlerimi açmadım. Hemen yanıbaşımdaydı. Ama arada bi engel vardı. Gururum vardı.

"Git."

Dedim tekrar. Nefesi yüzüme vuruyordu ve etkileniyordum. Alev alıyordum yavaş yavaş.

"Gi-de-mem."

Dedi heceleyerek o güzel sesiyle,

Dudağı dudağıma değince elektrik akımı alıyorcasına titredi naciz vücüdum. Sadece değiyordu ve beni bitiriyordu.

Gururumu hiçe sayarak dudaklarımı araladım. Hızla her hücrem bayram ederken, titriyordum.

Elleri belimde ki yerini alırken, üst dudağını özlemle emdim. Onu seviyordum.

Alt dudağım onda esir olurken sessizce inledim. Ellerimi saçına koyup yolmaya ve oynamaya başladım.

Öpüşmemiz derinleşirken saçından sertçe tutup geriye çektim kafasını ve öpüşmemizi böldüm.

"Git."

Dedim tekrar ve ondan uzaklaşmaya çalıştım. Beynim tepki veremiyordu. Heryerim alev alevdi. Ağzımda onun tadı vardı. O küçük anda dahi üstüme hemen sinmişti kokusu. Her zerrem oydu. Karnımdaki kelebekler daha fazlasını istiyordu.

"Ben senden gidemem. Bunu biliyorsun."

Dedi ve elini boynuma koydu. Diğeri hala belimdeydi. Köprücük kemiğimde oyalanıyordu elleri. Dokumduğu yerler alev alırken bağırdım.

"Ona dokunduğun ellerle bana sakın dokunma! Öpme bir daha beni! Sadece git!"

Diyerek elini iteledim ve sürünerek ondan uzaklaşıp odanın diğer köşesine gittim.

"Onunla oynadım. Ama seninle hayır! Seni seviyorum ben!"

Dedi sitem ederek,

"Yalan söyleme bana! Beni hiç sevmedin!"

"Delirtme beni! Sevdim seni ben! Ve hâlâ da seviyorum. Senden başkası girmedi gönlüme!"

"Sus!"

Diyerek kulaklarımı kapattım. Öyle bi kelime cambazıydı ki. Beni kandırabilirdi. Sıkıca kapattım kulağımı ve gözlerimi yumdum.

Aramıza şuana kadar sokmadığım gururum artık aramızdaydı. Yaptığı yanlış haddini aşmıştı. Evet ona aşıktım ama artık gurur vardı. Ve gurur çok tehlikeli bir arabozandı.

Fısıltı


"Mükemmelsin"

Diye fısıldayarak yüzüne baktım ve ellerimş yanağına koydum. Gözleri öyle anlamlı bakıyordu ki, hayrandım ona,

"Birdaha o çocukları yanında görmeyeceğim."

Diye ters ters baktı bana,

"Sakin olur musun? Bir daha olmayacak öyle birşey, "

"Sakın Beyza sakın bak!"

Diyerek tekrar sinirlenmesi ile gözlerini elimle kapattım ve dudağına küçük ni öpücük bıraktım. Hala gözünü kapatıyordum. Tekrar dudağına yaklaşıp bu sefer karşılıklı ama kısa bi öpücük koyup ayrıldım.

"Aile var burda oğlum aile!"

Diyen Yıldırım'a döndüm. İsyankar bi şekilde bakıyordu. Mustafa'da ellerimi gözünden çekip,

"Hadi otur işine bak,"

Diyerek bana döndü tekrar.

"Yaptığımız çok yanlış, "

Diyerek sırıttım ve arkama yaslandım.

"Bence biz en güzel doğruyuz."

Demesiyle içimdeki sevginin sıcaklığıyla ona döndüm.

"Seni çok seviyorum biliyor musun?"

Diyerek sıkıca kolları arasına girdim, sıkıca kaburgalarının içine almak isterce sıkarken beni, gülümsedim. Biz kesinlikle en güzel doğruyduk ve çok güzeldik. Aşkla tutuşan gönlümle sıkıca sarıldım, hiç bırakmayacak gibi, sıkıca sarıldım..


"Bana bak."

Diyerek çenemi tutarken utançla hala yüzüne bakmadım. Kalbim deliler gibi atarken nasıl bakardım yüzüne.

"Yüzüme bak Beyza, "

Diye diğer elini yanağıma koyarken karnımda filler zürafalar çifleşiyordu. Vücudumu elektrik akımı kaplarken derin nefes aldım. Kalp atışım haddini aşmıştı.

"Offff,"

Diyerek kaçmaya çalışmamla belimden çekerken beni, diğer eli ile çenemden tutarak kafamı kaldırdı. Ufacık bir süre gözlerine bakarken kalbim uçuşa geçmişti.

"Kalp krizi geçireceğim yeter."

Diyerek elimi göğsüme koydum. Utançla geri çekilmeye yeltenirken fısıldadı.

"Dayanamayacapım öpeceğim yeter."

Diye beni tehdit ederken nefesim kesilirken yanaklarıma hücum eden kan ile gözüne şaşkınca baktım. Bana aşkla bakarken usulca yüzüme yanaştı.

Aramızdaki mesafe kısalırken nefesim kesiliyordu. Hatta gerçekten kalp krizi geçiriyordum. Dudaklarımın üstüne dudağı değerken gözüm usulca kapanırken elektrik akımı vücudumu sarmıştı tekrar.

Sadece duruyordu dudağımın üstünde ve dudağım yanıyordu. Karşılık vermediğim için öpemiyordu. İstekle karşılık vermem için öpmeye çalışırken nefes alamıyordum. Alt tarafımda bi yerler alevlenirken kafamı yan çevirdim.

Dudağı yanağıma değerken derin nefes verdi. Eli saçıma dolanırken göğsüne sarıldım ve soluklanmaya başladım. Ölecektim heyecandan. Ayaklarım tutmazken yere yığılacağım an hızla belimden tuttu. Yere düşerken beni tuttuğu için düşmem hafif olmuştu.

Ellerimi yüzüme örterken nefeslenmeye çalıştım. Heyecandan ve aşktan kesinlikle kendimi kaybediyordum. Ayağımda derman kalmamıştı.

"Sen gerçekten heyecandan bayıldın mı?"

Derken nefes almaya çalıştım.

"Sana aşığım derken yalan söylemiyordum herhalde, "

Derken yere oturmuştu. Beni bacağının arasına alırken sıkıca sarıldım.

"Ah deli kız! Ah! Bi öpemeyeceğim seni gitti."

Diyerek keyiflice ses çıkarırken bi eli belimde oyalanırken diğeri saçımdaydı. Kalbim sakinleşmeye çalışırken gözlerimi kapattım. Kokusu burnumu istila ederken sıkıca sarıldım. Huzurlu bi uyku istiyordum.

Cıvıltı



Yüzümü okşarken huzurla ona baktım. Cafe'nin minderli köşesinde bağdaş kurarak karşılıklı oturmuştuk.

"Acaba diyorum, annene bugün Dilara'larda kalacağım desen? Bize gelsen? "

Diye şebekçe yüzüme bakarken kaşlarımı çatarak dediğini düşündüm.

"Sonra annem bunu öğrense, beni kesse, ne diyosun sevgilim?"

"Ya n'olcak ki ya? Bi kere sarılarak uyuyamayacak mıyız biz?"

Demesiyle derin nefes verdim.

"Evlendiğimiz zaman yaparız bunu,"

Dememle yüzünde sapıkça bir ifade oluşurken diyeceği şeyden korkmuştum.

"Evlenince yapmamız gereken şeylerden bazılarını yaptık diye düşünüyorum hatta sarılmaktan daha fazla şeyler ama neyse. "

Demesiyle al al olan yanaklarım ile suratına somurtarak baktım.

"Sen bundan sonra o dediğin şeyleri yapabileceğini mi düşünüyorsun?"

Derken zafer edasıyla güldüm.

"Sen ne fenasın,"

Derken daha fazla güldüm.

"Evlenmeden yanyana oturmamız çok yanlış. "

Diye ciddi olmadığım ciddiyetimle ayağa kalkmaya yeltenmemle hızla elimden beni çekmesiyle hafifçe üstüne düştüm. Ellerim göğsü be omzundayken şaşkınca suratına baktım.

Dudağıma bakarken geri çekilmeye yeltenmemle belime yerleşen eli ile yutkundum. Etrafta ki bazı insanlar bize dönerken boğazımı temizledim.

Kızaran yanaklarımla,

"Herkes bize bakıyor, "

diyerek geri çekilmeye çalışmamla,

"İnan hiçbirşey umrumda değil. "

Demesiyle tekrar geri çekilmeye çalışarak bu sefer geri çekildim. Oturuşumu düzeltirken derin nefes aldım.

"Bence sen şu kalma meselesini bir düşün."

Derken bana ayağa kalkıp hesabı ödemeye giderken telefonuma baktım. Arama ve mesaj yoktu. Saat de daha 14.15'ti.

Melis'e yanıma gelmesi için mesaj atarken arka üst katta ki merdivenden Ahmet ile geliyordu.

Mustafa beni beklerken çantamı alıp yanlarına gittim. Ahmet, Melis'le vedalaşırken,

"Eğer sizde kalırsam annen gil sizde mi olacak?"

Diye fısıldamamla gözü parladı.

"Başbaşa kalmamız için evden göndermek isterdim ama evet evde olacaklar. Ama odamda da başbaşa kalacağız."

Diye kulağıma yaklaşırken yanağıma öpücük bırakıp suratıma gülerek baktı.

"Yok ben seninle falan kalamam baksana şu haline! Sanki evleniyoruz."

Dememle ciddiyetle,

"Merak etme istemediğin birşeyi sana zorla yaptıracak değilim."

Derken bende ciddileşmiştim. Ne alakası vardı bunun o konuyla,

"Saçmalama istersen,"

Derken moralim bozulmuştu.

"Gayet bana sapık muamelesi yaptın!"



Diye ciddi durmaya çalışırken gülmesini tuttuğunu anlamıştım. Gözümü devirirken yan masada oturan iki kız Mustafa'ya farklı bakışlarla bakarken sinir basmıştı.

"Şu kızla sana mı bakıyor?"

Derken,

"Hangi kızlar?"

Diye kafasını çevirirken hızla çenesinden tuttum.

"Sakın oraya bakayım deme! Oraya değil hiç bir kıza bakayım deme!"

Diyerek dudağına yaklaşıp minik bi öpücük bıraktım. Geri çekilmemle sırıtarak bakıyordu.

"Ya bütün kızlar bana mı baksa ne?"

Derken gözlerimle ateş etmeye başladım.

"İnan bir dahakine öpmem, giderim o kızın orada iki gözünü eline veririm."

Diyerek dışarı çıkmamla kahkası ile arkamdan geliyordu.

"Ya sen beni kıskandın mı?"

"Sana aşığım, ve hiç bir kız sana bakamaz. Baksa bile seni benden alamaz."

Dememle arkamda bir yere ciddiyetle bakıyordu. Bana sert bakışlarını çevirirken üstümü süzüp hızla ceketini çıkardı. Bana yaklaşıp ceketi belime bağlarken,

"Sana aşığım, ve hiç bir erkek sana bakamaz. Baksa bile seni benden alamaz."

Derken hala çok ciddiydi.

Üstüme doğru gelirken iki adım arkamda ki duvara sırtım değmişti. Hala çok sertti yüz ifadesi.

Elimi çenesine koyarken,

"Sakin ol."

Diye fısıldadım. Fısıldamamla dudağıma doğru eğilmiş ve dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Kalbim level atlarken karşılık vermedim. Üstüme abanıp dudağımı ıstırması ile acıdan inleyerek saçını geriye doğru çektim.

Dışarıdan çok yanlış anlaşılabilirdi ama aslında öyle değildi. Zonklayan dudağımı emerken omuzundan geriye iterken saçını da çektim. Kafası geriye giderken sinirle duvarla onun arasında ki esaretten kurtuldum.

Melis şaşkınca bana bakarken sinirle soludum.

"Kızım n'aptınız siz?"

Derken elimi saçımdan geçirdim.

"Çok sinirliyim Melis sakın birşey deme! Ya kaç kere dedim beni insan içinde öpme diye ya! Kaç kere dedim! Ya tamam ara sokakta olabiliriz az insanda olabilir ama öpmeyecek ya! Kuduruyorum resmen!"

Sinirle ayağımı sallarken sakin olamıyordum. Ellerini belimde hissetmemle hızla geri çekildim.

"Sakın!"

Derken yüzüne bakmıyordum.

"Ne sakın ya! Allah Allah çıldırtma kızım beni!"

"Ne çıldırtma ya! Kaç kere dedim sana insan içinde yapma diye! "

Hafif bağırarak gözlerine baktım.

Açtığım mesafeyi kapatıp,

"Sen benimsin. Şimdi şu tavrını kes ve yürü."

"Sadece git Mustafa! Tamam mı? Sinirliyim git!"

Diyerek Melis ile yürümeye başlamamla omzumdan sertçe beni kendine çevirmesi ile sarsılarak sinirle yüzüne baktım.

"Napıyorsun ya"

Bağırmamla ateş saçarak bağırdı.

"Sen benimsin."

Gözümü kapatıp sabır dilerken derin nefes aldım.

"Bak ikimizde sinirliyiz artık bana bağırmayı kes. Şimdi eve gidiyorum sende eve gidiyorsun. Sakinleştiğin zaman, ki lütfen bir an önce sakinleş o zaman konuşuruz."

Diye arkamı dönüp eve gitmeye yeltenirken elimden tutup tekrar engellemesiyle derin nefes aldım. Artık nefes almam işe dahi yaramıyordu.

"Eve gitmiyorsun. Melis annesini ara bende kalacak falan filan de tamam mı? Annesini hallet sana güveniyorum."

Derken Melis'e şaşkınca yüzüne baktım.

"Saçmalama annem beni mahveder bırak beni!"

Dememle elimi sertçe sıktı.

" Bugün yanımda kalacaksın."

"Kalmayacağım!"

İnada binmiştim.

Melis şaşkınca bizi izlerken Mustafa beni motorsiklet'ine sürüklüyordu.

Elimin kırıldığını hissederken gözlerim doldu.

"Ya ben seninim neden böyle davranıyorsun bana?"

Diye fısıldarken elimi bırakıp kaskı eline aldı. Gözümden yaş damlarken eliyle sildi. İçlenirken ağlamamak için kendimi tutuyordum ama yapamıyordum.

"Zorlama beni."

Derken tekrar göz yaşımı sildi.

"Bu gece yanımda kal. Lütfen."

Derken ağlarken çirkinleşmemi engelleyemeyerek,

"Hala zorluyorsun."

Çattallaşmış sesimle gene fısıldadım.

"Bebeğim. Bana bak."

Diyerek çenemden tutup kafamı kaldırdı.

"Bu gece sana sarılıp uyumak istiyorum. Annene ufak bi yalan söyle hadi. Lütfen sevgilim."

Derken göz yaşlarımı sildim.

"Melis'le eve gitmeme izin ver. Anneme soracağım."

Dememle keyifle güldü.

"Tamam siz otobüse binin ben sizi takip edeceğim."

Melis ilerde bize bakarken yüzümü silerek yanına gittim.

"Bize gidip annemden izin alacağız."

"Emin misin? "

"Lütfen soru sorma, "

Otobüse binip eve giderken derin nefes aldım. Herşey iyi olacak mıydı?

İzin aldım


"Annem izin verdi aşağı geliyoruz."

Mustafa'ya mesaj atıp hızla çantama hangi geceliğimi koyacağımı düşünmeye başladım.

"Beyza, Melis'te zaten kıyafetlerin var boşuna götürme, "

Annem kapıdan seslenirken unutmuş gibi yaptım.

"Ay unutmuşum, neyse bari gömleğimi değiştiriyim bu hoşuma gitmedi."

Diyerek mavi beyaz çizgili gömleğimi hızla giydim. Üstten sıcak olduğu için iki tane düğmesini açarken hızla Melis'in ve annemin yanına gittim. Annemle vedalaşıp aşağı inmemizle ilerde Mustafa bekliyordu.

"Melis şimdi size gidelim. Bir saat falan oyalanalım resim çekilelim bende anneme atayım inansın."

Dememle onayladı.

"Ya aslında bende Ahmet'te mi kalsam? Az önce sizde resim de çekindik. Hadi gel sıra benim annemde,"

Derken gülüşerek Melis gile gittik. Ahmet Melis'in onlarda kalmasını onaylamıştı. Annesi de izin vermişti. Ahmetle buluşmaları için cafe'ye gidecektik şimdi de.

Her zaman ki gibi ara sokaklarda olan kuytu kafelerden birine gelmiştik. Yakalanmak istemediğimiz için sürekli buralara gelirdik. Melis Ahmetin yanına giderken Mustafa'nın motoru park etmesini bekledim.

Yanıma gelip elini belime koyup beni içeri yönlendirmesi ile içeri geçtim. Üst kata çıkarken her zaman ki gibi manzaralı masalarda normal sevgililer gibi oturmak varken kuytu köşede kimsenin görmediği yere oturmuştuk.

Mustafa köşeye geçerken yanına oturdum. Elini hızla belime yerleştirip beni kendine çekerken güldüm. Şu sıcak havada bana yapışmadan duramıyordu.

Kolunu omzuma çıkarırken eğilerek yüzlerimizi birbirine yaklaştırması ile kalp krizi geçirmeye başlamıştım.

"Ee ne içelim?"

Dememle dudaklarını yalayıp birleştirdi. Hafif gülerek bana yaklaşması ile sıcak basıyordu. Dudaklarını gördükçe ateş alıyor gibi oluyordum.

"Ya sıcak olmadı mı?"

Diyerek kollarımı öne doğru gererken tekrar güldü.

Yüzüme yaklaşırken kulağıma,

"Kaçamayacaksın."

Derken bayılacaktım heyecandan, daha öpmemişti bile ama karnımdaki o kasılma ve sıcak basma hissi aşkla harmanlanınca çok tehlikeli oluyordu.
"Anlamadım."

Derken elimle yüzüme rüzgar yaptım. Neden bu kadar utanç basmıştı ki? Yüzü yüzüme iyice yaklaşmışken gözlerimi kapatmıştım bile, beni öpmesini beklerken anlımdaki ıslaklıkla nefes verdim.

Benimle oyun oymuyordu. Gözümü açarken, bana gülerek baktı.

"Başka bi yerden mi öpmemi bekliyordun? Mesela dudağın,"

Son kısmı bastırarak ve fısıldayarak söylemişti. Gözlerimi kapatıp derin nefes alırken ellerimi yüzüme kapattım.

"Demek oyun istiyorsun sevgilim,"

Derken Garson gelmesi ile yüz mesafemizi uzaklaştırdım. Garson'a delice bakıp eliyle beni kendine çekmesi ile gülemeden edemedim. Garsondan bile kıskanıyordu.

Garson'a çilekli gazoz istediğimi söylerken Mustafa'da aynısından istedi. Garson'un gitmesi ile,

"Ben varken sana sipariş söylemek düşüyor mu hiç? Bence o çocuk sana hiç iyi gözle bakmadı."



"Alt tarafı garson lütfen ama,"

Dememle ciddiyetle baktı.

"Sadece benimsin."

Derken bencilliyeti kendini belli etmişti. Hafif yükselip yüzümü yüzüne yaklaştırmamla hızla dikkatini bana verdi.

"Sen beni kıskandın mı?"

Derken sadece dudağıma bakıyordu. Elime boynuna koyarken hafif başını bana eğmesini sağladım. Aramızda 1-2 cm varken dudağına nefesimi üfledim.

Dudağını açmış ve gözleri kapanmıştı. Haline gülerken hızla çenesine uzunca bir ıslak öpücük bıraktım. Bu sefer oyuna gelen o olmuştu. Derin nefes verirken yaptığım şeyden dolayı utanıp kafamı boynuna gömdüm.

Kollarımı boynuna ve göğsüne sararak kafamı yerleştirdim. Ellerini belime yerleştirirken keyifle kokusunu soludum.

"Bu gece bende kalacağını sakın unutma aşkım. Gece uzun çünkü, "

Derken gözlerimi pörtleterek boynuna sindim. Bu bu yaptıklarını gece de yapabilecek misin demek oluyordu.

"Gece uslu duracaksın Mustafa değil mi? Sadece sarılıp uyuyacağız."

Derken boynundan kafamı çıkarttım. Gazozlarımız masada duruyordu. Garson'nun getirişini fark dahi etmemiştim.

"Bana güvenmiyor musun?"

"Güveniyorum ama--"

"Aması yok, bana güveniyorsan soru sorma."

" Tamam."

Diyerek gazozumu elime alıp, pipetini çıkartıp içine koyarak bir yudum aldım. Eli bel çukurumu okşarken gazozun pipetini ona da tutup ağzına verdim. Büyük bi yudum alırken, bende bir yudum aldım.

"Şuan öpüşmüş olduk. "

Derken güldüm.

"Böyle daha masum bence artık hep böyle öpüşelim."

Derken otuz iki diş sırıttım.

"Sana ne diyeceğim ya, öpüşme derken aklıma ne geldi,"

"N'oldu?"

Diye merakla sorarken gazozumu içerken bi an onu izliyordum.

"Bence bu gece Melis'le Ahmet arasında kesin birşeyler olacak."

Diye gülerken göz devirdim.

"O nerden çıktı?"

Dememle güldü.

"Ahmet'in anlattıklarına göre onlar bizden hızlı çıktı."

"Saçmalama ya yatacak halleri yok ya,"

Dememle 'ben bilmem valla' bakışı atıp,

"Yarın sabah gör bak yattık diyecek Melis sana."

"Siz cidden bu konuları böyle konuşuyor musunuz?"

Dememle ciddileşti.

"Siz konuşmuyor musunuz sanki?"

Derken biraz uzaklaşıp yüzümü ona çevirdim.

"Biz Melis'le biz sizden hızlıyız diye bahsetmiyoruz. Genelde çok romantikdi diyoruz. Tabi sizin için aşk değil arzu önemli değil mi?"

Dememle kaşlarını çattı.

"Saçmalama Beyza, ben seni arzuladığım için değil sevdiğim için öpüyorum."

"Sen her sevdiğin kişiyi öpüyor musun Mustafa? "



Dememle gözünü kapatıp derin nefes aldı.

"Aşkım lütfen saptırma konuyu, ben sadece seni seviyorum ve seni öpüyorum. "

"Sadece beni öpmedin sen eski sevgililerini de öptün!"

Diyerek sinirle soludum. Eski sevgililerinin hepsini yolmak istiyordum.

"Eski sevgililerimden banane, onlar eski de kaldı. Artık sadece sen varsın. "

Diyerek yanağımı okşaması ile gözümü kapattım.

"Eski sevgililerini düşününce çıldırıyorum."

"Şş, artık onlardan bahsetme. Neyden bahsedelim biliyor musun? Senin ne kadar güzel olduğundan,"

Derken eli yanağımı okşayarak dudağıma gelmişti. Dudağım üstünde parmakları gezerken filler ve zürafalar tepişmeye başlamıştı bile.

Anlı anlıma değerken iyice fena olmuştum. Aşıktım deliler gibi. Burnu burnuma değerken kafamı hafif yan çevirdim. Dudağını dudağıma sürterken titrekçe nefes verdim.

Üst dudağımı dudakları arasına almasıyla beynime kan gitmiyordu. Esir olmuş gibiydim. Eli ile saçımı okşayıp kafasını bana bastırmasıyla alt dudağı dudaklarım arasına yerleşti.

Öpüşmüyorduk sadece duruyorduk. Dudaklarımız birbirine kenetlenmiş duruyordu. Kalbim deliler gibiydi. Üst dudağımı dişleri arasına almasıyla, dişleri arasından geri çekilerek dudağımı geri aldım.

Kafamdaki elini koltuğa yaslarken hala gözü kapalıydı. Kafasını geriye yaslayıp derin nefes aldı. Elleriyle yüzünü kapatıp boğukça sesler çıkardı.

Elimle gömleğini tutup,

"Mustafa?"

Dememle gözü kapalı duruyordu hala, elleriyle koltuktan destek alıp yüzüme yaklaşması ile hafif geri gittim.

"Bir kere bana izin ver. Bir kere kaçma benden."

Derken kötü görünüyordu. Ondan kaçmıyordum ki, sadece yaptığımız yanlıştı. Üstüme biraz daha gelmesiyle tekrar geriye doğru eğildim.

"Kaçma,"

Biraz daha üstüme yeltenmesiyle biraz daha geriye eğildim. Biraz daha eğilsem koltuğa yatmış olacaktım. Koltuktan destek alıp tekrar üstüme gelmesi ile koltuğa yatmıştım. Dudaklarım arasında dudakları vardı.

"Lütfen, yapma,"

Derken çeneme öpücük bıraktı. Boynuma inerken gözlerim dolmuştu.

"Mustafa yapma,"

Derken sesim incelemişti. Boynuma kafasını gömüp öpücük bırakırken gözümden bir yaş süzüldü.

Kafasını bedenimden kaldırmasıyla hızla geri giderek ondan uzaklaştım. Gözümden akan yaşları silip hızla tokat atmamla şaşkınca bana baktı.

"Lanet olsun! Beyza ben ken--"

"Sus Mustafa! Sakın ama sakın konuşma!"

Diyerek hızla sırt çantamı alıp o kuytu köşeden çıktım. Alt kata inip Melis'le Ahmet'in yanına gitmemle,

"Beyza n'oldu?"

Demesiyle kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.

"N'olur gidelim Melis lütfen, "

Dememle ayaklanırken, Mustafa arkamda belirmişti.

"Beyza beni dinle--"

"Melis ben gidiyorum geliyorsan gel,"

Diye hızla kafeden çıktım. Hızla durağa yürürken arkamdan koşarak bana yetişen Melis ile yürümeye devam ettik.

"Noldu kızım birden?"

"Melis ben artık yapamıyorum ben onun ihtiyaç karşılayacağı bir kız değilim."

Diye ağlamaya devam etmemle hızşa kolumdan tutup durdurdu.

"Beyza sana saldırdı mı? Beyza bana cevap ver!"

Demesiyle yüzümü sildim.

"Hayır,"

diyerek burnumu çekmemle derin nefes verdi.

"Noldu ya o zaman?"

"Ya sürekli yakınlaşma çabasında, sürekli yakınlaşmak istiyor. Ben sürekli yiyişip oynaşacağı bir kız değilim. "

Dememle tekrar ağlamaya başladım. Melis bana sarılırken biraz omzunda ağlayıp sakinleşmeye çalıştım.

Artık ağlamam içlenişe dönerken Melis'ten ayrılıp çantamdan peçete çıkartıp burnumu sildim.

"Bu gece ne yapacağız? "

Demesiyle içlendim.

"Bilmiyorum. Ama sen git Ahmet'le kal. Ben kendi başımın çaresine bakarım."

Dememle yüzüme sinirle baktı.

"Saçmalama seni yalnız bırakacak değilim. Aslında eğer sana uygun olursa Ahmet annesi gille villada yaşıyor. Sana da bi oda verir. Birlikte kalırız."

Demesiyle şiddetle reddettim.

"Saçmalama sizin planınızı bozmuş olacağım. "

"Asıl sen saçmalama ben şimdi Ahmet'i arıyorum. "

Demesiyle dil dökmeme rağmen aramış konuşmuştu. Mustafa'nın bu gece oraya gelmemesi şartıyla kalmayı kabul etmiştim.





Âşk-ı Ebedi

Ciğerlerim sadece bir nefes için bana yalvarırken ben koşmaya devam ettim. Babam gireceği toplantı için gerekli olan dosyasını unutmuştu. As...