28 Ocak 2021 Perşembe

Âşk-ı Ebedi





Ciğerlerim sadece bir nefes için bana yalvarırken ben koşmaya devam ettim. Babam gireceği toplantı için gerekli olan dosyasını unutmuştu. Aslında babam sırf bir dosya için beni çağırmazdı çalıştığı yere. Hem zaten garip bir şekilde genelde bu holdinge gelmeme karşıydı nedenini hiç merak etmemiştim. Aksine gayette işime gelmişti yoksa babamla beraber iş günü yapmak zorunda kalırdım ve ben okuldan nefret ettiğim kadar çalışmaktanda nefret ederdim.

Şansıma küfredip yavaşlayan ayaklarıma dahada yüklendim. Babam bu dosyayı yetiştiremezsem ebemi sikmekle kalmaz harlığımı keserdi!

Ayrıca bu ülkede öğrenci olmaktan daha kötü bir şey varsa oda beş parasız bir öğrenci olmaktı!!

Ve abim salağının ek dersi olduğu için şuan koşan kişi bendim ve bir okadarda abim olan şerefsizin bilerek ek derse kaldığını biliyordum. Hadi ama o normalde üniversiteye bile gitmiyordu! Sadece bugün arkadaşı okula gitmek zorunda olduğu için gitmişlerdi. Ayrıca abimin o ek derse girmediğine emindim kesinlikle profesörü ayartıp kaçmışlardı. Ayrıca bir kaç kez buna tanık olmuşluğumda fardı. Abim her ne kadar şerefsiz piçin teki olsada yakışıklıydı zalımın oğlu.

Ciğerlerin artık işlevini yerine getiremez hale geldiklerinde biraz soluklanmak için duraksadım eğer durmasaydım bu sefer gerçekten ölebilirdim. Nefes alamaz hale gelmiştim. Normalde odamdan tuvalete gitmeye üşenen biri olarak kıymetli götüm haliyle çok ağır gelmişti ve ben toplam hayatım boyunca koştuğum zamanları toplasam gerçekten şimdiki zamanın yanında devenin yanında bok kadar kalırdı. Bu bokun keçi boku olduğunuda belirmek isterim ayrıca.

İçime derince bir nefes çekerken ciğerlerim sanki ateşte kavrulurmuşçasına yandı. Ağzımdan inleme kaçarken abime küfrettim. O şerefsize bunu ödetmezsem bende hasibe değildim amınakoyim.

Daha içime ikinci nefesimi çekmeden arkamdan gelen havlamayla başım 180 derece döndü ve sesin geldiği yere baktım.

Sikim koca bir sikim.

Ayaklarım direk koşmaya başlarken ciğerlerin daha çok yanmaya başladı ama bunu umursamadım. Arkamda tatlı olan ama canavar gibi koşan bir köpek vardı. Köpek çok küçüktü fakat atalarımız götü yere yakın olandan korkulur diye boşuna dememişlerdi.

Ayaklarım daha deminki koşmama kıyasla kat kat fazla koşuyorlardı. İşte korku duygusu o kutsal popişimi harekete geçirmeme yetmişti.

"Amınakoyim bırak peşimi!!" Diye bağırdığımda köpek daha çok havlamaya başladı. Bu köpeğin içine yatağın altındaki canavarlardan kaçmadıysa adımı değiştirirdim ki zaten adımda çok boktandı. Hasibe de neydi amına koyim?? 1500 yıllarda doğsaydım ancak bir isim böyle olabilirdi fakat biz 2005 deydik.

Köpeğin daha sesli havlamasıyla bedenim iyice gerilmiş korku duygum iyice yükseltmişti. "Ayyy! Hoşt amınakoyim siktirgit"

"SAHİBİ YOK MU LAN BU-" sesimi yüksettip konuşmaya çalıştığımda iyice daralmıştım fakat cümlemi yarıda kesen nefessiz kalan ciğerlerim değil koca bir cüsse olmuştu. Kocaman kaslı bir cüsse.

Bana gelen köpeğe doğru düşecekken korkuyla önüme gelen ilk şey olan karşımdaki adamın gömleğine tutunup kendimi astıldım.

Bir köpeğe yem olmak hayallerim arasında asla yoktu! Hem daha abimin ağzına sıçmadan bu dünyadan gidemezdim.

Arkamdaki köpek sesi yükselirken kollarımı adamın boynuna dolayıp kendimi astıldım ve bacaklarımıda beline doladım. "Tut onu tut! Beni yiyecek" dedim ve sanki köpek beni göremeyecekmiş gibi gözümü sıkıca kapatıp kafamı adamın boynuna gömdüm.

Adamın boyu o kadar uzunduki resmen şuan elektrik direği görevi görüyordu benim için. Köpek adamın ayağının dibine gelip popoma doğru zıpladığında kendimi iyice yukarı çekmeye çalıştım ama zaten adamın kucağındaydım.

"Sikeyim yiyecek beni!" Diye bağırdığımda sarıldığım adamın bedeni kasıldı. Galiba adam şoktan çıkmıştı ve verdiği ilk tepki buydu yada ben korkudan sadece bu hareketini algılayabilmiştim.

"İn" dedi adam beni bedeninden iterken. Kollarımı iyice sardım ve belindeki ayağımı iyice sıklaştırdım. Eğer beni kucağından iterse bu köpek beni ıstırıdı!

"Hayır! Lütfen ben-" daha adam sözümü tamamlayamadan beni daha kuvvetli itti. Kollarım acıdan gevşerken yinede kendimi sıktım bu gözlerimin dolmasını sağlamıştı. Köpeklerden küçüklüğümden beri korkardım çünkü bir arkadaşımı gözümün önünde parçalayarak öldürmüşlerdi ve ben sadece izleye bilmiştim.

Anılarla gözlerimden yaşlar dolarken hıçkırdım. "Gerçekten sadece şu köpeği kovar mısın ineceğim lütfen" köpek bir kez daha havladığında hıçkırığım daha sesli çıktı dudağımdan ve hıçkırığımla beraber bir çığlıkta atmıştım.

"Lütfen!" Dedim. Gözüm kararırken kendimi iyice adama sardım bayılırken köpeğe yem olamazdım!!!

Yarak kadar boyu olan bir köpekten korktuğuma gerçekten inanamıyordum.

Adam beni itmeyi bıraktığında derin bir nefes aldım fakat bu bayılmamı engelliyelemişti.


Anne Diye Seslendim



"Anne!!" Diye seslendim ama cevap gelmiyordu. Bana inat yaptığını o kadar iyi biliyordumki. Ofladım. Kırmızı ekoseli eteğimi bulamıyordum. Gerçi annemden gelecek klasik cevap belliydi. 'nere koyduysan oradadır kızım!' Diyecek ve beni başından sinek gibi kovacaktı.

Allahım sinirden ağlamama ramak kalmıştı resmen! Bulamıyordum.

Bu sefer normal bağırmanında üstünde olan bir böğürmeyle seslendim "ANNE! CEVAP VERSENE YA!" Dedim. Kendimi yerdeki halının üstüne atıp depinesim vardı. O kadar çok sinir bozucu bir durumdaydımki... Elimi saçımın arasına geçirdim ve saç diplerimi acıtacak kadar astıldım. "Ne var!? Neoldu!" Diye bağıran annemle 'ebenim amı var anne!' dememek için zor tuttum kendimi. Akşam eve almayabilirdi mazallah. O yüzden tüm sinirimi bir köşeye koyup "kırmızı ekoseli eteğim nerde bulamıyorum? Ayrıca son koyduğum yerdede yok!" Diye tekrar bağıdım. Annem alt katta mutfakdayken ben üst katta odamdaydım bu yüzden bağırmak durumunda kalıyorduk.

Vallaha annem koyduğun yerdedir derse oturup ağlayacaktım gerçekten. Okula bile gitmeyebilirdim yani o derece sinirlerim hoplamıştı. Normalde bulamayınca gidip başka bir etek giyebilirdim ama inada bindirmiştim. O eteği giyecektim yoksa okula filanda gitmeyecektim.net.

"Ne bileyim kızım baksana oralara. Yaratıyimmi eteğini!" Diyen annemle ufak bir çığlık attım. Tüm odayı karış karış aramıştım zaten ama yoktu yani yok!! "Ne bağrıyorsunuz sabah sabah ya!" Diye böğüren abimle gözlerimi devirdim. Bazen abimin sesine bile sinir olabiliyordum gerçekten. Derin bir nefes aldım gitmeyecektim işte okula!

"Anne bak eteğimi bulamazsam gitmeyeceğim okula!" Dedim. Şuan gereksiz bir şekilde tribe girmiş olabilirdim, ama inattı bu anladınız mı? Bulamamıştım. "Ay kızım balkondaki çamaşırların arasına baksana!" Diye gelen sesle göz devirdim. Önce neden aklıma gelmemiştiki. Odadan çıktım. Odamın kapısının önündeki abime göz devirdim beyfendi banyoya giriyordu. Onun odasınsa banyo yoktu ama benim odamda vardı. Ailedeki kız olmanın ayrıcalığını kullanıyordum.

Evimiz iki katlı küçük bir müstakil evdi. Bahçemiz vardı fakat küçüktü. Hemde baya küçüktü ama sonuçta vardı. Evimizin alt katında lovobo, annemgilin odası ve mutfakla salon vardı birde ek olrak misafir odası bulunuyordu. Üst kattaki yerde ise üç oda bir salon vardı. Lavobo ve banyoda bulunuyordu fakat odada banyo olan tek yer benim odamdı.

İki kardeştik abim ve ben vardık ama abim iki kardeşe bedeldi. "Yine tşörtümümü aldın sen benim" kollarını göğsüne bağlamış banyonun kapısına yaslanmış bana bakıyordu. Güya hesap soruyordu. "Yoooo, kim aaaa tşörtte ne demekmiş" dedim ve sanki şaşkınmış gibi kaşlarımı kaldırdım. Her tşörtünü aldığımda elimden zorla alıyordu ve giymeme izin vermiyordu. Bu sefer beyaz tşörtünü almıştım ve kırmızı ekoseli eteğimle kombinlemiştim. Çok güzel olmuşlardı bu yüzden abime o tşörtü asla veremezdim. Salağa yatacaktım...

"Beyaz kenarında ananas olan" dedi şüpheli bir sesle. Bense "hah! Ne bileyim ben ya git bak temizlerin olduğu seleye. Sorgu memuru gibi dikilmiş başıma sabah sabah." Dedim ve bu kattaki bulunan balkona doğru ilerlemeye başladım aynı zamandada deyiniyordum. "Bir şey kaybolsun nerde bu hasibe, sen mi aldın hasibe! Sanırsınız hep çalıyorum. İftiraya bak, bir kere ben alırken izin alıyorum" dedim. Galiba izin almıyor olabilirdim ama bu çalmaya girmezdi. Paramı okula bile yetiremiyorken sweetle tşört almaya kalmıyordu, arttıramıyordum. bende babamla abimden ödünç alıyordum. Ne güzel bol bol giyiyordum ama bu çalmaya girmezdi yanii. Hem aile evinde senin benim olmazdı.


"Sabah sabah nerden bu enerji amınakoyim ya!" Dedi abim ve banyoya girdi bense "anne abim bana küfretti, psikolojim bozuluyor!!" Diye bağırdım. Hala ilkokula giden çocuklar gibi tartışıyorduk hemde ünivesteye gitmemize rağmen. Gerçi abim mezun olalı çok olmuştu."Sanki hiç duymadığın şeyler hasibe! Sen bir giyin okula geç kalacaksınız" diye bağırdı. Sabah sabah evdeki herkes gergindi ve birbirimize bağırıyorduk. Babamdan ise ses seda yoktu. Bu bağrışmaya nasıl uyanmıyorsa artık. Gerçi işe gitmiş bile olabilirdi. Aile ilişkilerimiz çok mükemmel olduğu için babamın nerde olduğunu bilmiyordum.

Balkona geldiğimde çamaşır askısında olan eteğim direk gözüme çarptı. Şuan nasıl bir tatmin yaşayıp mutlu olduğumu tahmin bile edemezdiniz. Eteğimi alıp direk odama geçtim. Banyo yapıp üstümü giyinmem lazımdı. Aslında sabahları banyo yapan o kızlardan hiç olamamıştım. Ben daha çok üşenirdim fakat artık banyo yapmam gerekiyordu. Okulda bakımsız olamazdım. Okulla ev ayrı ortamlardı. Dün akşam kombinlediğim kırmızı ekoseli eteğimle abimden çaldığım beyaz kenarında küçük bir şekilde anans basıkısı olan tşörtü giydim. Tşört abime ait olduğu için omzuma gelen dikiş yeri dirseğime geliyordu ama bol olduğu için eteğin üstünde daha güzel duruyordu. Salaş bir kombin yapmıştım. Bunların altına ise beyaz konvers giyecektim.

Çok fazla geç kaldığım için dalinli kolanyamdan bir kaç fıs sıkıp aşşağıya indim. Evet dalin kullanıyordum çünkü olduğundan güzel kokuyorlardı. Ben direk aşşağıdaki mutfağımıza girip masaya oturdum. Yemek yiyip çıkmam lazımdı otobüse yetişmeliydim yoksa abimle aynı arabayla gitmek zorunda kalırdım. "Günaydın anacım" dedim abartılı bir sesle ve yanağına gidip bir öpücük kondurdum. Öpesim gelmişti özel bir sebebi yoktu fakat annem "para yok hasibe babandan iste, sömürdün beni iliğime kadar!" Diye sitemle konuşunca göz devirdim. Para isteyeceğimde yalakalık yapıyor olabilirdim fakat bu tamamen benim sevgimi belli etmek amacıyla yaptığım samimi bir davranıştı! "Sende anne görende her öptüğümde para istiyorum sanır." Dedim ve masaya oturdum. "Çok konuşma geç kalacaksın hadi" dedi ve tüpteki pişen patetesi kızgın yağdan çıkarıp önüme koydu. Ortahalli bir aileydik. Zengin değildik hatta bazen faturaları bile ucuucuna yetiştiriyorduk ama şükürdü. Bu durumdan daha kötü olanlarda vardı.

Babam özel sektörde çalışmaya başladığından beri genel olarak para açısından sıkıntı yaşamıyorduk. Aldığı maaş iyiydi yani sıkıntı çekmediğimize göre öyle olmalıydı. En son çalıştığı yere gittiğimde 16 yaşındaydım. Toplantı için önemli bir dosyayı evde unuttuğu için benden istemişti fakat gidemeden bayılıp hastanelik olmuştum. O zamanlarda babam şirkete gitmeme şiddetle karşıyken şuan halâ şirkete gitmeme karşıydı. Halada işime geliyordu.

Masaya oturup elime telefonumu aldım. Kızlarla kurduğumuz gurupta yine bir sürü bildirim vardı. Aydının bihterleri olan guruba girdim ve 500 mesajı okumaya üşendiğim için

Ben:özet geçin hanımlar


Yazdım ve guruba gönderdim. Telin ekranı kapatıp bir parça ekmeğe patates koyup yemeye başladım. Ben kahvaltıya başlamışken abim gelip tam yanıma oturdu. "Yiii nii tişirti, bin bi kiri izin iliyirim" daha deminki söylenmelerimi taklit ederek ağzına patates attı. Göz devirdim bir şeyin altında kalsa ölürdü zaten. "Artık çok geç. giydim ve bu benim." Dedim ve dil çıkardım. Abim ise sanki çok iğrenç bir varlığa bakıyormuşcasına yüzünü buruşturdu. "Parasını ver 70 tl o tşört" dedi ve ekmeğine yağ sürüp ağzına attı. Bu haftaki harçlığım sadece 20 tl kalmıştı bense abimden para dilenmeyi düşünüyorken benden para istemişti. Suya düşen hayallerime el salladım ve kahvaltıma devem ettim. Abim olmazsa babam olurdu.

"Ya abii ben seni çok seviyorum ya" dedim ve eğilip yanğını öptüm "dünyadki en iyi abisin sen" dedim abartılı bir sesle ve önündeki çay bardağına çay doldurdum. "Tamam al senin olsun, kes şu hareketleri" dedi ve kıkırdadı. Hoşuna gidiyorduda kendini ağırdan satıyordu canım abim benim! Bu sefer samimi bir öpücük kondurdum ne kadar bazen sinir olsamda bana çok iyi davrandığı bir gerçekti. "Pekala hanımlar baylar ben kaçtım" dedim ve masadan kalkıp ağzıma bir zeytin attım. Otobüsü kaçırmamam lazımdı. Çay bile içememiştim. Artık kafeteryadan alacaktım. Annem "Görüşürüz kızım allah zihin açıklığı versin" dediğinde gülümsedim annemide çok seviyordum. Şükürler olsunki aile konusunda çok sanşlıydım. Ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğimde abimden "istersen ben bırakayım seni abicim benim çalışma saatime daha var!" Diye ses geldi. Yerdim ben bunu ya! "Gerek yok abicim otobüs şimdi gelir zaten" dedim ve 1 sokak ötede bulunan otobüse durağına gitmeye başladım. Yolda yürürken aynı zamanda kızların olduğu guruba tekrar girdim.

Zeyno: öğleden sonra beraberiz hasibe avmye gideriz gezeriz

Zeyno:Akşamada çiğköfte partisi yapacağız haberin olsun.

Ben:çiğköfte yapmayı bildiğimizi bilmiyordum

Ben:saat kaçta bukuşuyok bebekler

Telefonun ekranını kapttım ve hafif koşar tempoda ilerlemeye başladım. O otobüse yetişmem lazımdı. Taksiye verecek param bile yoktu. Okuldan çıktıktan sonra kesinlikle babamın yanına uğramam lazımdı. Kızlarla avmedeyken etrafa mal mal bakmak istemiyordum.

4 dakikada durağa geldiğimde otobüsün daha yeni durağa yaklaştığını gördüm. Mutluluk ne diye sorsalardı kesinlikle bu anı tarif edebilirdim. Gelen otobüse binip akbilimi bastım. En arka koltukların boş olduğunu görünce kaşlarımı çattım. Her şey gereksiz bir şekilde mükemmel gidiyordu günün sonunda bir bokluk yaşanmazdı inaşallah. Mutlu bir şekilde arka koltukların en sağına pencere kenarına oturmuştum.

Çantamdan kulaklığımı çıkarıp taktım. Sabahın bu saatlerinde otobüste hazır boşken ,ki istanbulda otobüsün boş olması o kadar anormal bir durumduki, son ses müzik kadar mükemmel olan çok az şey vardı. Kulaklığı takıp yasin miy'in gidiyor musun? Şarkısını açtım. Şu aralar bu müziğe sarmıştım.

Evimle okulumun arası uzak sayılabilecek bir mesafedeydi. Toplamda otobüsle 20 dakka sürüyordu. Müziği açtıktan sonra whatsaap'a girdim. Buluşma saatine göre okuldan erken çıkabilirdim. Babamın şirketi okula yakın olsada ben yavaş yürüdüğüm için uzun sürüyordu.

Ceren: knk satt 1:30 da 

*Hasibe: saat kaçta buluşuyok bebekler*

Ceren:çiğköfte hakkında hasibeye katılıyorum valla elimi bile sürmem

Zeyno:zıkkım yersin o zaman

İrem:kimin evinde toplanıyoruz?

Zeyno: asu da toplanacağız

Asu:çiğköfteye yardım etmeyecekler gelmesin karşiim ya

Asu:annemle babamgil konyaya babannemgile gittiler tek olcaz yani

Ceren: teksek ben okeyim yardım ederim

Ben: babam akşam için izin vermeyebilir kızlar ama öğlen sizinleyim 👍

Asu: ben alırım izni davut amcadan o iş bende

Ben:valla sevaba geçerşin bebek

Ben: okula gidiyorum ben sms atın netim az

Mobil veriyi kapatıp telefonu çantaya attım ve gözlerimi kapatıp şarkıyı dinlemeye odaklandım. Otobüste yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Bu etekle ayakta gitmediğime o kadar sevinmiştimki sabah sabah tacizcileri çekmek... Midem bulanırken yaşadığım o sabahları düşünmeyi bıraktım.

Biraz vakit geçince gözlerimi açtım okulumun oradaki durağa gelmiştik. Kenardaki siyah düğmeye bastım ve ayağa kaltım. Otobüs durunca ortadaki tüm insanların arasından sıvışıp otobüsten indim.

Hukuk okuyordum hedefim ise avukatlıktı. Herkes benim bu iş için yaratıldığımı söylerdi. Çok konuşuyordum ve ayrıcada hızlı konuşuyordum belkide bundan kaynaklıydı. Arkadaşlarım çok konuşmamdan yakınırken bazen kendimi frenleyip konuşmamaya çalışıyordum. Bu benim huyumdu ve malesefki engelleyemiyordum. Çok konuşmamın yanında birde açıksözlülüğüm vardı. Bazı yerlerde söylememin yanlış kaçacağını bilmeme rağmen gerçek düşüncemi söylemekten kendimi alıkoyamıyordum. Bu yüzden genelde sevilmezdim.

Birazdan hukuk tarihi dersim vardı... Bu derse karşı nötrdüm ne çok seviyordum nede nefret ediyordum. Karşımda bulunan fakülteye girdim. En alt katta kafeteryamız vardı dersim başlamadan bir çay içsem fena olmazdı. Ben çay içmeden güne başlayamayan biriydim. Çay içmeyenin aklını sorgulardım... Şaka şaka, herkesin tercihiydi tabikide.

Kafeteryaya doğru giderken karşıdan gelen berkle kaşlarımı çattım. Bu çocuğu sevmiyordum. Bizim kızlar sevsede ben hoşlanmıyordum. Bana olan davranışları farklıydı. Kızlar abartmamamı söylüyordu fakat hissediyordum işte... Ve ben hislerimde asla yanılmazdım.

Biran yolumu değiştirip dersin olacağı amfiye gitmeyi düşündüm fakat çay içmek istiyordum. Her hücrem çay diye ağlıyordu ve ben içimdeki o isteği bastıramıyordum. Yoluma devam ettim ama tamda tahmin ettiğim gibi "günaydın hasibe" diyen berkle göz devirmemek için zor durdum. Abi çocuğu o kadar çok tersliyordumki! Resmen onu sevmediğimi yüzüne söylemiş olmama rağmen hala benimle konuşmaya çalışıyordu. Kalp kırmayı sevmezdim bu yüzden yüzüme zoraki bir gülümseme oturttum. "İyi berk çay alıp derse geçeceğim" dedim ve karşıda bulunan kafeteryanın kapısına doğru yürümeye başladım. Çayımı alıp direk dersime girmek istiyordum. Bilirsiniz ben hukuk tarihi dersine bayılırdım(!)

"Öyle mi, dersin ne peki?" Sesizce ofladım. Cümleyi söyleyiş tarzımla onu istemediğimi belirmeme rağmen diyoduki 'hasibe ben malım lütfen neolur benim kalbimi kır!' diye resmen yalvarıyordu. Fakat ben iyi kalpli bir kızdım bu yüzden onu kibarca kovacaktım.

Yalandan bir gerginlikle hızla saatime baktım. Bu arada ben acayip güzel rol yapardım. Saatime bakıp hareketlerimi hızlandırdım "berk çok geç kaldım hemen gitmem lazım!" Diye hızlı hızlı konuşup kafeteryadan içeriye girdim. O kadar büyük bir kafeteyamız vardıki sabahları sıra olması imkansızdı genelde öğlen yoğunluğun çok olduğu zamanlar bile sıra çok nadir oluşurdu. "Ya peki ben seni tutmayayım o zaman" dedi ve yanımdan ayrıldı. Bunuda atlattığıma göre hiç sevmediğim(!) hukuk tarihi dersime gidebilirdim. Berki sevmediğimi söylemiştim değil mi?

Çayımı alıp dersin olduğu amfiye girip en arkalarda olan bir yerlere oturdum. Zaten birkaç dakika sonrada profösör gelip dersi anlatmaya başladı. %50 burslu okuyordum bu yüzden derslerim genel olarak hep yüksek olurdu. Bursumu kaybedip babama fazladan yük olmak düşüncesi beni üzdüğü için derslerimi asmazdım. Kendi ayaklarımın üstünde durmak için okuyordum, babama yük olamazdım.

Derte genel olarak hep not almıştım. Sıkıldığımı hissedemeyeceğim kadar kafam meşgul olmuştu. Ben genelde vize haftası o not istenilen kızdım ama tabikide parayla veriyordum! Birde bedeva mı verecektim yahu! Bedevaya ancak yarağımı alırlardı. Anlımızda enayimi yazıyordu.

Bu arada merak edenler için. Vize haftası deli para kaldırıyordum. Not isteyenleri tek tek not alıyor üstüne birde fotokobi parası ekliyordum. O yüzden diğer öğrencilere kıyasla vize haftalarına bayılırdım.

Hoca dersi bitirdiğinde saate baktım daha bir dersim daha vardı. Bugün pazartesydi ve iki dersim vardı bu benim için iyiydi. Kızlarla buluşmak için derslerimden birini asmayacaktım. Derin bir nefes aldım ve kafeteryaya tekrar indim. Berkle karşılaşmamak için özel bir efor sarfetmiştim ve karşılaşmamıştık. Gerçi üniverstelerin büyüklüğünü hesaplayacak olursak karşılaşma şansımız zaten azdı fakat berk her olur olmadık yerde karşıma çıkmaya başlamıştı. Beni takip ettiğini bile düşünmüştüm bir ara ama sonra hemen vazgeçtim. Dinçer gibi bir abim varken bana asılacak olan kişinin aklına şaşardım. Abim insan yiyordu!

Kocaman bir vücudu vardı ama ben küçücüktüm. Hayır ana malzemeler aynıyken ben neden küçüktüm. Beni yaparlarken farklı bir pozisyon denemiş olabilirlerdi. Bu yüzden babamdan gelen spermler yarım kalmış olabilirdi.

Bence çok mantıklı ve bilimsel bir açıklama bulmuştum.

Kıkırdayıp aklımdaki bu deli saçması şeyleri yok ettim.bazen ciddi ciddi saçmalıyordum. Kafeteryadan çay alıp bir sonraki dersime girdim. Bu dersimde anayasa hukukuydu. Daha çok hayatı sorguladığım bir dersti.

Bazen bunalıp aşiret gelini veya zengin koca avlamak istiyordum fakat sonra boyum aklıma geliyor hemen vazgeçiyordum. Çirkin değildim fakat şu kitaplardaki ateşli karılar gibi hiç değildim! Ateşi geçin bende kıvılcım dahi yoktu.

Tatlılık hamurunu alıp yumurmuşlar beni yapmışlar gibi bir şeydim ben.

Bu derstete hep not almıştım. Ben hep nor alırdım.bazen sıkıldığımda ise aklıma vize haftası alacağım paraları getirirdim. Çok işe yarıyordu. Güzel bir taktik olduğu için hep uygulardım.

Bu derste sonlandığında saat 1'di yarım saat sonra kızlarla buluşacaktım. Üstümü değiştirmeye vaktim yoktu direk babamın yanına gitmeliydim. Hedefim 150tl'ydi tabi 100tl'de olurdu. 100'den aşşağısı bu ekonomide beni kurtarmazdı.

Bugünkü kombinim güzeldi. Gerçi benim konbinlerim hep güzeldide işte bazen üşenip ne bulduysam giyindiğim nadir günlerde oluyordu. Allahtan bugün o nadir günlerden değildi.

Bu arada ben hiç üşengeç bir kız değilim


Önümde not tutuğum defterimi çantama tıkıştırdım. Çantamı sabah alelacele hazırladığım için içinde birde tşörtüm kalmıştı. Birde kendime fazladan ağırlık yapmıştım. Göz devirdim bazen gerçektende kendimi çok salak hissettiğim anlar oluyordu. Aynı şimdiki anlar gibi.

Çantamı alıp fakülteden çıktım. Öğle yemeğini kızlarla avm'de yada bir lokantada yerdik bu yüzden bir şey yemeden ayrılmıştım. Hayalimde şuan adana dürüm vardı lahmacunda olabilirdi yada kuzu kebab. Tabii babamdan para alabilirsem hayallerim gerçek olabilirdi.

Babamın çalıştığı şirket çok yakında olduğu için yürüyecektim. Yürüyerek 9 dakka filan oluyordu. Tabi bu benim yürüyüş hızıma bağlı olarak değişiyordu. Çantamdan telefonumu çıkartıp kulaklığımı taktım ve bir müzik açtım. Zaten şarkılarımı toplasan 15 şarkı bile çıkmayabilirdi.

3 şarkı sonrasında şirkete vardığımda iç çekip kulaklığımı kapattım. Son ses müzik açıp güneşli havada yürümek hiçbir terapinin önüne geçemezdi. Net. O kadar rahatlatıyorduki...

Önümde olan koca binaya fakir olan ruhumu dizginleyip garipseyen bakışlar atmadım artık alışmıştım. O kadar çok sık gelmesemde param tükendiği an soluğu burada alıyordum. Karşımdaki dönme kapıdan geçip alt katta bulunan danışmaya gittim. Kadın beni tanıyordu artık alışmıştı bana. Bu yüzden "pişt merve" dedim ve onu çağırdım. Merve ise önündeki bulunan kadına elindeki kartı verip bir şeyler söyledi ve kadını yollayıp bana döndü. Yüzünde bir gülümsemeyle bana baktı "tahmin ediyorum paran bitti demi?" Diyen merveyle bende kıkırdadım.galiba çok sık gelmeye başlamıştım. "Sanada merhaba ya(!)" Dedim.

Merve güldü ve "merhaba" dedi. Saat 1:18 olduğu için konuşmayı fazla uzatmadım ve "merve babam nerde?" Diye sordum o ise acelemin olduğunu anlamış olacakki "şuan toplantıdalar canım bir 5 dakikaya biter sen yukarda yönetim katındaki koltuklarda bekleyebilirsin istersen. Ben talimat veririm" dediğinde merveye karşı içten bir gülümseme sunup öpücük attım. "Bir tanesin sen bebeğim benim!" Dedim abartılı bir tonda.

" Sadece işin düşünce gelmesen bebeğin olduğuna inanabilirdim" dediğinde kıkırdadım. Galiba biraz şerefsizdim. "Ne alakası var ya! Neyse bebek ben kaçtım acalem var bir ara söz uğrayacağım yanına" dedim ve direk oradan uzaklaştım. Götüm sıkışınca hemen kaçardım hiç şaşmazdı.


Ofladım. Bu toplantı ne toplantısıydı allahesen? Bitmek bilmiyordu. Buluşmaya geç kalacaktım. Salladığım sol ayağımı durdurdum. Ben bile sinir olmuştum ayağıma. Saate baktığımda 1:25 olduğunu gördüm ve telefonumu çantadan çıkardım.

Cerene mesaj atıp avm'nin ismini öğrensem iyi olurdu birde geç kalacağımı haber vermem lazımdı. Sms bölümüne girdim. İnternetim yok denecek kadar azdı sanırsam 50mb filan kalmıştı bu yüzden sms atacaktım.

Ben: pişt cero ben geç kalcam ya babamdan para istemeye gelmiştim toplantıdaymış amk

Ben:bu arada hangi avm?

Yazdım ve gönderdim. Telefonun ekranını kapatıp yan tarafıma koydum. Merve 5 dakika sonra biter toplantı diyerek beni umutlandırmıştı. Ayağa kalkıp katta bulunan kahve makinesine gittim umarım sallama çayda olurdu.

Makinenin yanına vardığımda gördüğüm makine beni hüsrana uğrattı. Sadece kahve vardı. Ben kahve içenlere ve sevenlere saygılıyken onlar neden çay içenlere saygılı değildi? Kahve makinasının yanına gidip kendime bir bardak doldurdum ve ayakta yudumlamaya başladım. Koltuklar kutsal popişimi ağrıtmışlardı. Ben oturmayı sevmezdim. Fazla oturunca götüm acıyordu. Tekrar ofladım. Artık çıksaydı ya babamı özlemiştim. Hemde çok özlemiştim.

Sol bacağım kendiliğinden sallanmaya başlarken kalçamın tam üstünü arkamdaki standa iyice yasladım. Kalçamın üstü diyordum çünkü stant çok yukardaydı. Ben kısa değildim. Elimseki saate tekrar baktım gerçekten gecikmiştim inanamıyordum şuan. Elimdeki kahveyle beraber koltukların yanına gittim. Koltuklar beyazdı. Beyaz bir koltuk iş yeri için sorun teşkil ederdi. Çabuk batardı fakat bu koltuk gereğinden fazla temizdi. İçimdeki psikopat ses 'elindeki kahveyi döksene üstüne, yanlışlıkla' diye fısıldarken göz devirdim. Yapamazdım babam kızardı hem ben onları yapacak yaşı çoktan geçmiştim. Beyaz L koltuğun ortasına yayıldım. Bunu yaparken bazı yerlerimin firikik vermemesi için dikkat etmiştim. Eteğim kısaydı buda oturup kalkarken dikkatli olmamı sağlıyordu.

Önümdeki katoloklara baktım. Katolok sevmezdimki ben. Tamam modaya bayılıyor olabilirdim fakat katoloklardaki o saçma sapan elbiseler ilgimi çekmiyordu ben eşofman severdim veyahutta etek ama bu katoloklarda eşofman yoktu. Elbiseleri ise nasıl desem çok... Mmmm sikimsonikti. Dekolte diye yamuk yumuk elbiseler dikiyorlardı. Tabiki arada nadir güzellerde vardı fakat... Ben kısaydım. Acı gerçek hatrımdan çıkmadığı için katolokları elime bile almadım. Güzel karılara bakıp psikolojimi deprosyona sokmak istemiyordum.

Katolokcularda benim bu naçizhane fikrimi bekledikleri için hemen eşofmanda koyarlardı inşallah.

Kahveyi önümdeki siyah beyaz olan sehpaya koydum ve telefonumu elime tekrar aldım. Ceren mesaj yazmıştı. Açıp ona baktım.

Ceren:biz zaten toplandık bile
şsöxşxödl

Ceren:kimse seni sormadı. Varlığınla yokluğun bile aynı.

Ben:komik şey seni hahaha

Ben:nerde buluştunuz amk uzatma söylede geleyim hadi

Daha smsi gönderir göndermez ceren direk cevap yazmıştı. Aramızda teknolojiden en iyi anlayan oydu bu yüzden tekefonu elinden pek düşürmezdi. Gerçi elinden düşürmediği tek şey telefonda değildi. Yanlış anlamayın biz masum kızlardık asla onu görmemiştik bile! Biz cinsellik hakkında konuşmaya bile utanırdık! Biz bir kere sevimli masum kızlardık yahu!

Ceren: sakinnn tamam demedik bişiy.
Şsödşdöfşcşf

Ceren: ****n avm'si. Çabuk gel kızım özlem giderelim.



Ben:tmm bende senin çabuk gel demeni bekliyordum. Kanatlarımı takar uçarım şimdi.

Ceren: kimik şiy sini hihihihi

Ceren:çabuk gel bekliyoz hadi.

Gülerek telefonumu bıraktım. Benim telefonu burakmamlada koltuğun tam karşısındaki kapınında açılması aynı anda oldu. Allahımm çok şükür diye içimden geçirdim önümdeki kahveyi aldım. Boşuna katmamıştım herhalde. Kapıdan çıkan adamlara baktım. Hepsi aynıydı. Yaşlı ve takım elbiselilerdi. Farklı olan tek şey takım elbiselerinin renkleriydi. İnanmayacaksınız belki ama hepsinin saçları beyazdı. Neden hiç genç yokki? Diye düşündüm fakat sonra aklıma eğtim sistemimiz danketti. Şuan zeki çocuklar okumakla intahar etmek arasında varıp geliyorlardı. Bu yüzden çok sorgulamadım.

Tüm yaşlıların ardından tüm düşüncelerimi alabora eden bir adam çıktı kapıdan. Benden büyük olsa bile daha gençti. Kaslı bir bedeni vardı. Siyah bir takım elbise giymişti.

Anan fetöcümü yavruumm bomba doğurmuş


Aklıma gelen videoyla kıkırdadım. İnstagram sağolsun saçma sapan videoları aklıma kazıyordu. Adamı gözlerimle yemeyi bıraktım. Esmerdi ve çok büyüktü. Ben abimden daha iri bir erkeğin olacağına ihtimal bile vermezken karşımdaki adam bunun tam aksi olduğunu ispatlamak için gelmiş gibiydi. Boyu uzundu hemde bayaaa. bunun yanındada kocaman bir cüssesi vardı. Resmen benim 4 katımdı yahu! Esmer teni ve siyah saçlarıyla her kadını şak diye elde edebilecek bir cazibesi vardı.

Şak diye kızları elde etmeye devam edebilirdi benim buluşmam gereken gönlümün efendisi olan dört kız vardı.

Bu sefer bakışlarımı harbi harbi adamı kesmekten çekip babamı beklemeye başladım. Babamda yaşlıydı. Yaşı o kadar ileri olmamasına rağmen geçmişinin yorgunluğu önündeki yılların izlerini ona önceden yüklemişti. Babamı gerçekten çok seviyordum. Gönlü büyük yüce kalpli kahramanımdı o benim. Onca zorluğa göğüs geren koca göbekli hulkum benimm.

Yakışıklı adam koltuğun yanından gidip kahve makinasının oraya doğru yürümeye başladı. Hepsi onamıydı allhım, ne vardı birazda bize verseydin diye isyan etmemek için zor tuttum kendimi. Parfümü mü yoksa kendi kokusumu anlayamadığım o kokusu mükemmeldi.

Adamdan aklımı alıp karşımdaki kapıdan çıkan babama verdim. Babam kapıdan çıkar çıkmaz yayıldığım koltukta hemen toparlandım. O kızını hanım hanımcık biliyordu. Tabikide ben hanım hanımcık bir kızdım! Yarı büklüm olan oturuşumu direk toparlayıp yukarı sıyrılan eteğimi hemen düzelttim. Babam acayip kışkanç despot bir adamdı. Babamın bakışları beni bulduğunda yüzümde kocaman samimi bir gülümseme oluştu. Yalakalık time...

Babamın yüzündede koca bir gülümseme olurken oturduğum koltuktan hızlıca kalktım "babacım!" Diye hafif yüksek sesle abartılı bir tavırla babama doğru yöneldim. Bu davranışımı gören biri babamı 2 yıldır görmediğimi sanabilirdi. Oysaki benim tek amacım biraz özlem giderip yanındada komisyon olarak para koparmaktı. Babama yaklaşıp ona sarıklığımda hafif çıkkın olan göbeğinin karnımın biraz üstündeki yerde olan baskısını hissettim. Babamın göbekli olduğunu söylmiştim değil mi?

"Kızım" dedi oda sıcacık bir tonda ve saçlarımı okşadı. Babama sarılmak için parmak uçlarımın üzerine hafifçe çıkmam gerekmişti. Babam o kadar uzun olmasada benden uzundu. Zaten genel olarak herkes benden uzundu. Neden dünyada kısa olanların sayısı azdıki? Gerçekten şuan düşündüğüm şey bumuydu? Gerçekten?

Babamın şefkatini saçlarımı okşayan ellerinden hissediyordum. Yalakalık yaptığımın farkındaydı ama artık alışmışlardı. Ayrıca hoşuna gittiğinide biliyordum. Bazen sinirli olduğu anlarda ise çocuk musun sen diye beni azarlıyordu. Bazen bende kendimi çocuk gibi hissediyordum ama umursamıyordum. Olgun olmaya çalışmıyordum. Ben bendim işte. Başka biri gibi davranamazdım. Yapmacıklıktan nefret ederdim.

"Sabah seni göremeyince çok özledim" dedim ve yanaklarına öpücük kondurdum. Herzamanki sevgi pıtırcığı yalakalık yaptığım bir hareketimdi. Babamdan beni alnımdan öpüp "hıhı para istemeye asla gelmedin zaten. Hep özlediğinden" dedi. Hafif bir şekilde kıkırdamıştı. Babam bana asla kızamazdı. Normalde ağlamaktan nefret eden ve asla toplum içinde ağlayamayan ben konu sevdiklerim olunca nerde ve nasıl demeden bayılana kadar ağlayabiliyordum. Babam benim ağlamama asla kıyamazdı. Hatta bazen annem 'sen bu kızı çok şımartıyorsun davut' diye kızardı. Babam ise 'ben şımartmayacağımda kim yapacak' der anneme karşı çıkardı.

Şükürler olsun allahım babam gönlüme yara olmadığı için...


Babamın bana sarılmadığını bile düşünmek ciğerimde bir ağrı oluşmasını, kalbimin acıdan kavrulmasını sağlarken babamın bana vurup annemi dövdüğünü düşünmek... Öyle bir acıyı hayal bile edemiyordum. Şükürler olsun allahım.

"Tabii özlemimin yanında para versende güzel olabilir" dedim muzip bir tonda ve babamdan ayrıldım. Babam ise "sen odama geç kızım benim bir acil lavoboya gitmem gerek" dedi ve bana odasının yerini söylemeden beni ortada bırakıp gitti. Koca yönetim katının ortasında iki çocukla ortada kalmış bir kadın gibi ayakta bekliyordum. Babam sekreterdi ve odası olmalıydı üstündede ismi yazmalıydı. En azından filimlerde öyleydi...
Hayatım boyunca holding algım babamın çalıştığı yerden öteye gidememişti. Danışmaya gelir paramı alır giderdim bu yüzdende holding görüşlerim sadece rüyalarımdan ve izlediğim dizilerden ibaretti.

Koltukda duran sırt çantamı aldım. Tabikide okul çantası değildi. Nike'ın çakması olan şalaş gezmek için kullanılan tiplerdendi. İnek öğrenci olabilirdim ama dozunuda kaçırmıyorduk yani. Ben giyinişime çok önem veriridim. Giyiniş tipden önce gelirdi. Net.

Çantamı aldıktan sonra ofladım. Nasıl bulacaktımki şimdi? Kaçıncı kattaydıki odası. Bulunduğum katta sadece bir oda vardı, oda daha daminki toplantının yapıldığı odaydı. Bulumduğum çevreye göz attım. Birine danışmak en mantıklısıydı. Katta sadece şu yakışıklı bomba adam vardı. Diğer amcalar dağılmışlardı. Bu adam kimdi acaba? Yani hangi bölümde çalışıyordu? Stajer olabilir miydi acaba?

Ona doğru yürümeye başladım. Her ne kadar yakışıklı olsada korkutucuydu. Çekinmiştim ama yanına gittim. Sadece bir soru soracaktım adam beni yemeyecekti, sakin olmalıydım.

Hızlı atan kalbime küfrettim. Kalbim tüm düşüncelerime inat hızlı hızlı atmaya başladı. Adamın karşısına geçtiğimde o telefona bakıyordu. "Afedersiniz." Diye seslenip dikkatini çektim. Telefonda olan bakışlarını kaldırıp bana baktı. Kaşları çatıktı biran acaba yanlış bir şey mi dedim diye duraksadım ama gayette kibardım. "Buyrun" dedi karşımdaki adam. Yutkundum sesi... Çok kalındı. Bu görüntüyede ince bir ses zaten beklemiyordum ama... Tırsmıştım. Adamın kemikli ve damarlı olan elinden çekip yüzüne bakmaya başladım.

Yüzünde yara izi vardı! Ve çok korkunçtu! Sol kaşının üstünden başlayıp dudağının kenarına kadar uzanıyordu. Yara izi derindi. Bulunduğu bölge kurumuş kenarlara doğru kuru olan bölge yayılmıştı. O bölgedeki ten rengi daha koyu bir renkti. Bu yara izi yüzüne yakışıyordu fakat... Korkutucuydu. Biran keşke seslenmeseydim diye geçirdim içimden ama artık çok geçti.

"Şey ben babamın yanına gelmiştimde ismi Davut Girşah sekreter, odası kaçıncı katta acaba?"

Çok mu konuşmuştum? Allahım sesim neden içeme kaçmış gibi çıkmıştı?

Adamın kaşları dahada çatılırken şansımada küfrettim. Bir kerede normal birine neden denk gelemiyordum ben amınakoyim ya! "Tabi en üst katta bende oraya gidiyordum götürebilirim." Dedi. Kaşları hala çatıktı ama en azından üstüme atlayıp beni öldürmemişti! Katil tipi vardı adamda. Ayrıca beni öldürmek isterse o kocaman elleriyle on saniyesini bile almazdı. Gülümseyip baş işareti yaptım ve ardından yukarıya doğru bakmaktan dolayı hafif sızlayan boynumu karşıma diktim. Bakışlarım adamın göğsüne denk gelirken göz devirdim. Biliyorum hayat kısayım, her fırsatta 'üzül amınakoyim!' diye gözüme sokmana gerek yok yani. Ben geceleri zaten yeterince ağlıyorum...
Şaka lan şaka ağlayacak derdim yoktu allahıma şükür. İnşallahta olmazdı.

Adımlarımı kattaki asonsöre doğru atarken arkamdan gelen adamı hissedebiliyordum. Hissedemeyene de şaşırdım zaten. Kocamandı yahu adam. 'beni görmeyen gözün miyopunu sikim' gibi bir şeydi. Anlatabiliyor muyum yani?

Asonsörü çağırma tuşuna bastığımda adamda yanımda belirmişti fakat o benim bastığım asansöre değilde yönetim kurulunun kullandığı asonsörü çağırmıştı. Kimdiki bu adam? Şirketin sahibi olamayacak kadar gençti. Sormayada çekiniyordum. Heran ters ters bakıp 'çık burdan!' diye bağıracakmış gibi hissediyordum. Adamın göğsüne gelen boyumla komik duruyorduk deve ve cüce gibirdik. Uzun ve huysuz.

Düşündüğüm şeyle kıkırdadım. Komikti! Ama kıkırdamamla beraber soğuk bakışları karşıda olan adam bana bakmıştı. Ona güldüğümü filanmı sanmıştı acaba? Bende başımı kaldırıp ona baktım. Sinirlenmemiş gibiydi, ama sorun yokmuş gibide değildi. Şimdi ona mı güldüğümü sanmıştı yoksa sanmamış mıydı? Ona göre bir tepki vermem lazımdı ama anlayamamıştım. Bir yarım saniye anlamsızca bakıştıktan sonra önüme döndüm. Galiba ona gülmediğimi anlamıştı. Ne gerim gerim geriliyordum, ne saçma sapan bir andı bu böyle?

Gerçekten kimdi bu adam?...


Düşündüğüm şeyle kıkırdadım. Komikti! Ama kıkırdamamla beraber soğuk bakışları karşıda olan adam bana bakmıştı. Ona güldüğümü filanmı sanmıştı acaba? Bende başımı kaldırıp ona baktım. Sinirlenmemiş gibiydi, ama sorun yokmuş gibide değildi. Şimdi ona mı güldüğümü sanmıştı yoksa sanmamış mıydı? Ona göre bir tepki vermem lazımdı ama anlayamamıştım. Bir yarım saniye anlamsızca bakıştıktan sonra önüme döndüm. Galiba ona gülmediğimi anlamıştı. Ne gerim gerim geriliyordum, ne saçma sapan bir andı bu böyle?

Gerçekten kimdi bu adam?...

Gerginliğimi üzerimden atmaya çalıştım. Sadece babamın odasını bulmama yardımcı olacak bir adamdı. Gerginliğim boşunaydı. Adamın bakışları benim başımı indirmemle karşısını bulmuştu. Kalbim gerginliğimin sillesi olarak arada kasılıyor ve ritmini değiştiriyordu. Kaşlarımı çattım. Kalbimin hızlı atmasıda biraz tuhaftı ama bunu korkuma yoruyordum.

Yönetici kurulunun asansörü bulunduğumuz katta durduğunda ilk önce önümdeki adam bindi. Evet hiçte kibar biri olmadığınıda anlamış bulunuyordum. Herkes kibar olmak zorunda değildi. Sonuç olarak benimde kibar olduğum söylenemezdi. Bu yüzden bu davranışı görmezden geldim zaten önemsenmeyecek küçük bir ayrıntıydı. Adamın arkasından bende asansöre bindiğimde bakışlarımın ilk hedefi kat tuşları olmuştu. En üst kat olan 50. Kata basmıştı. Aslında bina 60 katlıydı fakat üst katı lüls bir daireymiş ve şirketin sahibine aitmiş. Babam söylemişti. Adam para şıçıyordu abi. Ben olsam bende şirketimde ev yaptıtırdım.

Babam zaten patronun asistanıydı bunu biliyordum bu yüzden maaşıda iyiydi fakat bu kadar kısa sürede nasıl bu rütbeye ulaştığını anlamamıştım. Kurcalamamıştım çünkü o sıralar hazırlanmam gereken bir üniverste sınavı vardı. Anlayacağınız benim derdim başımdan aşkınken babamı önemseyecek boş yer kalmamıştı. İntegral filan öğreniyordum. Fonksiyonu sike sike çalışmama rağmen başarılı olamamıştım. Keşke hiç fonksyon çalışmasaydım...

Lise zamanımı düşünmeyi bırakmalıydım. Artık bitmişti üniversteliydim fakat bir vize haftasını kaldıracak bir psikolojimde kalmamıştı. Artık sınava girmekten bıkmıştım... Bulunduğumuz asönser harekete geçtiğinde içimdeki merakta bulunduğu derin uykudan ayılıp harekete geçmişti. "İsminiz neydi?" Dedim başımı yüzüne doğru kaldırıp yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Adam aynaya sırtı gelecek şekilde paralelken bende adamın yüzüne karşı tam paraleldim. Sorduğum soru karşısında umursamaz soğuk bakışları beni buldu. Biran yine kendimi sorguladım. Çok donuk bakıyordu ve insan ister istemez kendini sorgularken buluyordu ama yinede ben yüzümdeki gülümsemeyi silmedim. Bakışları gözlerimi bulduğunda "daniel petrov" dediğinde zihnimde bir anı tüm beynimi işgal altına almıştı fakat ele geçiremiyordu. Kimdi? Hatırlıyordum ama...

Adam sormamış olsada konuştum. Ben hep konuşurdum ama lanet olsunki bazen gerçekten susmalıydım. "Bende hasibe" diyip elimi ona uzattım. Hala gülümsüyordum. Daniel ilk elime sonrada yüzüme baktı. O elimi sıkmak için hala girişimde bulunmazken yüzümdeki gülümseme solmaya başladı. Evet gerçektende öküzün tekiydi. Bir insan ancak bu kadar kaba olabilirdi. Tamam sormamış olabilirdi bende görgüsüzlük yapıp boş bir harekette bulunmuş olabilirdim fakat elimi havada bırakması akılişi değildi. Öküzdü!

Bakışları solan gülüşümü bulduğunda çatılı kaşları dahada çatıldı ardındanda havadan inmekte olan elimi tutup sıktı "memnun oldum" dedi. Gereksiz konuşmuyordu ama ben meraklıydım. Fazla merak göte ...

Düşünceme kıkırdadım ve "hep somurtkan mısınızdır? Yanlış anlamayın sadece biraz merak etmiştimde" yanaklarım pembeleşirken kendime küfrettim bazen bende çok salakça konuşabilşyordum. Cümlem karşısında gerçekten utandım. Yanaklarım ısınırken bakışlarımı adam hariç her yerde dolaştırıyordum. Göstereceği tavırdan çekiniyordum. Şuan ağzıma sıçsa haklı olabilirdi. İçimdeki merak bakışlarımı adama değdirmeme neden oluyordu fakat hemen gözlerimi ondan çekiyordum. Kızacakmıydı acaba? Hayır adamda tepki olarak tek bir mimik bile oynamıyordu. Düz duvarla konuşurken bile bu kadar garip hissetmiyordum. Evet duvarla konuşuyordum. Genelde yazılı haftaları psikolojim dara girdiğinde böyle garip tavırlar sergiliyordum.


"Bilmem öyleyimdir." Dediğinde yerde olan bakışlarımı yüzüne diktim. Saygısızlık yapmıştım ve artık sussam iyi olabilirdi. Sessizliğe gömülüp bakışlarımı aynaya çevirdim. Adamdaki sırt kasları mükemmeldi! Giydiği gömlek omuzlarını sıkmıştı. Kolunu kaldırsa gömler yırtılacak kadar gerilebilirdi. Çıkartsada bi baklava görseydim be! Ay şaka şaka sonra babam kalpten filan gider.

Asonsör sonunda durduğunda gözümü devirdim babamın odasına girsemde bir rahatlasaydım. Kasım kasım kasılmaktan kaslarım iflas edecekti birazdan. Daniel çekilip bana yol verdiğinde kaşlarımı kaldırdım. Bu nazikliği ondan beklemiyordum ama beni şaşırmıştı. "Teşekkürler" diyip tebessüm ettim. Genel hayatımda tanımadığım insanlarla gerekmedikçe iletişim kurmazdım. Kurarsamda kibar davranırdım. En azından kibar olmaya çalışırdım.

Adam nezaket cümleme karşılık vermezken biran onu boğazlamak istedim. Çok sinir bozucu ve korkutucu bir adamdı. Adam önümden yürürken bir odanın karşısında durdu. Kapıya baktığımda duvarda kapının sağ köşesinde bulunan küçük platformda ceo daniel petrov yazısını gördüğümde kaşlarım havaya kalktı. Adamın şirketin sahibi olduğunu anladığımda yutkundum. Ben bu adama biraz önce somurtkanın tekisin demiştim! Babamı işten kovma olasılığı kaçtı?

Canım adam okumuş görmüş geçirmiş bir adamdı olgun bir yapısı varsa benimle babam arasında bir bağ şey etmezdi. Umarım şey etmezdi! Eğer şey ederse babamda beni şey ederdi!

Asonsörün direk karşısında bulunan oda yanımdaki adama aitken danielin odasının yanındaki oda babama aitti. Odanın şağ üst köşesinde davut salman yazıyordu. Adamda eliyle sol tarafını kösterip "busarı" dediğinde babamın odasının kapısında olan bakışlarımı kafamı kaldırıp adamın yüzüne diktim. "Teşekkürler" diyip tekrar tebessüm ettim. Bu sefer daniel beni şaşırtarak "rica ederim" dedi. Fakat yüzünde tek bir mimik yine olmamıştı. Kasıntı herifin tekiydi. Gülse biryerleri eksilecekti sanki!

Adam kendi odasına girdiğinde bende sol taraftaki babamın odasına geçtim. Babam danielin sekreteri olduğundan odaları birleşikti. Ve odalarının birleştiği bölümde duvar değilde cam vardı. Bildiğin cam. Kaşlarım havaya kalktı. Babamın odasıda mübarek çok iyiydi be! Odanın tam karşısında bulunan kısımda camdandı. Duvar değildi her yeri camdı. Manzarası o kadar güzeldiki! Kapıyı arkamdan kapatıp babamın koltuğuna oturdum. Tekerlekliydi. Elimdeki çantamıda masaya koydum. Ardındanda ayaklarımı babamın masasına sağ ayağım solun üstüne gelecek şekilde üst üste attım. Bu hareketimle eteğim aşşağıya coğru kayarken bunu umursamadım odada tektim. Elime tekrar telefonumu aldım cerenden yine mesaj vardı.

Ceren:beklemekten ağaç olduk nerde kaldın ya?

Ben:hani varlığımla yokluğum birdi? Yapamazsınız işte bensiz.

Ceren:uff ne zaman geleceksin?

Ben:bilmşyorum babam lavoboya gitti odasında onu bekliyorum param yok.

Ceren:ne gerek var paraya amk gel biz öderiz sanki hiç bize hesap kitlemiyormuşsun gibi

Ben:geldim artık birazdan gelir babam siz keyfinize bakın.

Ceren:bu arada çiğköfte iptal akşama zeynonun annesiyle bizimkiler oturacakmış sizide çağırmışlar.

Ben:benim her zamanki gibi haberim yok

Ceren:kızım diyorum sana inanmıyorsun. Dışlıyorlar seni be.

Ceren:Ayrıca abin olacak o salakta gelecekmiş onun bile haberi var!

Ben:oha ama neden bana söylememişler.

Ceren: ne bileyim ben babana sor ben kaçtım kızlar çağrıyor

Evet ailedeki haberlerden genelde en son benim haberim olurdu. Buna alışmıştım ama yinede her böyle bir olay yaşandığında sinirlerim tepeme fırlıyordu. Bir mesaj yazardı insan ya!
Kısa saçlarımı elimi geçirip arkama attım. Daralmıştım penceresi nerdeydiki bu odanın? Babam bi gelseydi. Tuvalet deliğine düştü galiba!

Ayaklarımı hala sallarken telefondan müzik açıp masanın üstüne koydum. -medyayı açın bebekler- ergenliğimden çıkmama rağmen hala rap dinliyordum. Fakat rap dinleyenlerinin zevklerinin genel olarak iyi olduğunu söyleyebilirdim. En azından benim zevkim iyiydi. Salladığım ayaklarımı masadan çekip ayağa kalktım. Saçlarımı tekrar geri savururken karşımdaki camadoğru yürüdüm. Manzara içimdeki kötü hisleri yavaş yavaş yok ederken gülümsedim. Belki bu şirketle anlaşma bile yapabilirdim. Şirketin hukuk bürosunu ben üstlenebilirdim. Boğaziçinde okuyordum. Bu yüzden burada işe başlamam kolay olacaktı ama ben kendi büromu açıp kendi işimi yapmak istiyordum.

Daha bunlar için 4 yılım daha vardı bu yüzden bu düşünceleri kafamdan kovdum. Odanın kapısı tıklanırken "gelin!" Diye hafif bir biçimde bağırdım. Babam içeri girerken yüzümde bir gülümseme oluşu. "Evet küçük hanım" dedi ve cüzdanını çıkardı normalde olsa naz yapardım fakat geç kalmıştım ve ben geç kalmaktan nefret ederdim aynı zamanda bekletilmektende nefret ederdim. Babam cüzdandan 100 tl çıkarırken biraz üzüldüm artık kuzu kebabı kızlara kitlerdim yapacak bir şeyim yoktu.

Babam yanıma yürüyüp parayı uzattı ve anlımdan tekrar öptü. "Dikkat et kızım kendine" dedi ve geri çekildi. Bende yanağından öptüm ve "teşekkür ederim babacım. Bu arada akşam cerenlere mi gideceğiz?" Diye sordum babam ise "bilmiyorum kızım bana bir şey demediler" dediğinde sırıttım. Aliden dışlanmıyordum işte!

"Baba çantam burada kalsa olurmu sen eve bırakırsın yanımda taşımak istemiyorum."

"Peki kızım hadi sana iyi eğlenceler" dedi ve masasına oturdu. Masanın üstündeki telefonumu alıp müziğini kapattıktan sonra cebime koydum. Babama son kez öpücük atarken "yorma kendini yakışıklı sen bana lazımsın" diye arabacı dayılar gibi konuştum babamsa olmamış bu kız gibi başını sağa sola salladı. Gülümsüyordu.
Kattan ayrıldım asansördeykende cerene yolda olduğumu yazmıştım.

Bir 10 dakka sonra avm'ye vardığımda telefondan zeynoya yazdım.

Ben:nerdesiniz ırıspılır?

Zeyno:aynı mekanda yemek yiyoruz

Zeyno:şiparişleri yeni verdik

Telefonumu tekrar cebime tıkıştırıp mutlu restoranta gitmeye başladım 3. Katta yer alıyordu. Kızlarla her buluştuğumuzda hep oradan yerdik babam gilin tanıdığı olduğu için arada torpil geçiyordu. Bizimde işimize geldiği için hep orada yerdik.

Restorana girdiğimde kızların üst katta olan masalara oturduklarını gördüm ve oraya doğru yürümeye başladım. Dükkan küçüktü fakat koray amca mekanın içini öyle iyi değerlendirmiştiki resmen kendine yeni bir alan yaratmıştı.

Yerde bulunan her masanın üstüne tahtadan yapılmış bir masa daha eklenmişti. Bu masalara merdivenle çıkıyorduk. Yani 2. Kat gibi bir şeydi ama bu oda olarak değil masa olaraktı. Kızlar üst tarafa oturdukları için merdivenden çıkıp masaya kuruldum. "Selam kelebeklerim!" Diye abartılı bir sesle bağırdım ardında "ben lahmacun alıcağım!" Diyerek ekledim. Ceren bana bakıp "merhaba bebek" dedi ve kızların selamlarını tek başına üstlenmiş oldu. "Eee naptınız bensiz? Bir şey filan içtiyseniz zehirlenin" dediğimde zeyno "sensiz yiyemeyeceğimizi 3 yıl önce güzelce özetlemiştin, cesaret edemedik" dedi. Bu laf üzerine göğsümü gerip kabadayı edasında "aferin böyle yola gelin işte!" Dediğimde asu lafa atladı "yemekten sonra ne yapıyoruz?" Diye sorduğunda ceren direk ekledi "tabikide buz pateni!" Dediğinde hepimiz birden yüz buruşturduk. Aramızda paten yapmayı bilen tek kişi cerendi ama biz bilmediğimiz için sürekli düşüyorduk. "Hayır ben oraya birdaha sikseniz gitmem. Net" dediğimde kızlar kıkırdadı. En son buz pateni yaptığımda millete rezil olduğum için oraya bir daha gitmeyeceğime yemin etmiştim! Gitmezdim, gidemezdim.

Ceren "yaa hasibe ya lütfen" diyip masum bakışlar sandığı o korkunç bakışlarını atmaya başladı "şu korkunç gözlerini düzelt ben gitmem!" Dedim ve arkama yaslandım. Şu yemek bir gelseydi midem kazınıyordu. Çok acıkmıştım. Asu "bende gitmiyorum kesinlikle" dedi ve gözlerini kocaman açtı. Bu tepkisine kıkırdadım. Beraber rezil olmuştuk. Allahım o anı hatırladıkça utanıyordum. Ben yine iyidim fakat asu yere düşerken gördüğü ilk şeye tutunmuştu fakat tutunduğu şey bir erkeğin eşohmanıydı! Adamı buzların ortasında alt kısmını çıkartmıştı! Hemde içliğiyle beraber! Ayyy allahım ben bile utandım şuan. O an daha korkunç ve komikti.

İrem bize sadece boş bakışlar atıyordu "şu bakışlarını düzel psikolojim bozuluyor gül biraz gül!" Dedim ve ireme laf attım o ise bakışlarını bana çevirip "sanane" dediğinde saçına yapışmamak için kendimi zor tuttum.beni sinir etmek hobileri arsındaydı. Benim tam zıttımdı ve beni her durumda sinirlendirebilme potansiyeline sahipti. "Senin yanak kasların yok bence. Ben olsam bende senin yanak kasın olmam şu surata bak. Galatadan daha düz!" Dediğimde asu kıkırdadı "kesin şu boş muhabbeti ne yapacağız ona odaklanın." Diyen zeynepti ve ekledi "ayrıca bende paten istemiyorum" dedi. Zafer gülümsemesiyle "4'de tek" dedim ve cerene baktım. O ise şu korkunç bakışlarını düzeltip bize kötü kötü baktı "evet deseniz ölürsünüz çünkü." Dediğinde "evet ölürdüm" dedim ciddi ciddi. Ben utançtan ölebilen tek insan bile olabilirdim. Çok utanınca bayılıyordum ben! Tabi bayılmam için bayaa utanmam lazımdı fakat ben çok rezil bir insandım. Heran her yerde rezil olurdum ki eğer olurda rezil olmassam hayatım neden bu kadar iyi gidiyor diye durup sorgulardım.

"Acıktım ben ya yemek ne zaman gelecek!" Dedim ve ofladım. Açken ben ben değildim. Mantıklı düşünemiyordum ve rezil olma olasılığımda çok fazlaydı. "Bilmem farkındamısın ama daha yeni sipariş verdik" diyen ireme göz devirdim. Bende biliyordum ama midem anlamıyordu. Aramızda gerçekci olan tek irem vardı o daha çok sorgular sebeb arar mantıklı davranırdı. Bense sebeb aramaz anı yaşardım. O an ne hissediyorsam oydu benim için.

keyfim ve kahyası 'yap!, Yap!' diye fısıldarsa koşa koşa yapardım. Ne neden nede sebeb... benim için hayat; keyfim ve kahyasından ibaretti.

Bir kaç dakika sonra yemeklerimiz gelmiş ardındanda hayvanca bir şekilde açlığımı gidermiştim. Ceren hanfendi gibi yemiş zeynep yavaş yavaş yemiş iremse normal bir şekilde yemişti. Asu salata yiyordu!! Salatayla insan olmayacağını milyonlarca kez anlatmış hatta nutuk ve vaâz bile vermiştim ama zayıflamak için onu yiyordu!

Aramızda en bakımlı olan ceren vardı o süslenmeye ve bakım yapmaya bayılırdı. Asu ise pek bakım kızı olmasada kıyafetleri onun için çok değerliydi. Moda uğruna tüm servetini harcayabilirdi. Tabii hiç birimizin öyle bir serveti yoktu. Sonuçta türkiyede bir öğrenciydik ki hiç bir zamanda öyle bir servetimiz olmayacaktı. Zeynepe baktığımda tabağında hala yemek olduğunu görünce "hızlı ye biraz sinamaya gideceğiz bekleyemem seni!" Diye azarladım. Yemeği o kadar yavaş yiyorduku resmen bir lokmasını 40 kez çiğniyordu. Ben aceleciydim o ise çok yavaştı. Onu izlerken sinir krizi bile geçirebilirdim.

"Ya napabilirimki yiyorum işte. Beni beklemezseniz ağlarım!" Diye bizi tehdit ettiğimde gözlerim sonuna kadar açıldı. Zeynep şaka yapmazdı gerçektende ağlayabilirdi. Kızda bu yetenek vardı istediği yerde ağlayabiliyordu. Her konuda. Bu ise biraz sinir bozucuydu. Tamam insan ağlardı tabiki doğal bir şeydi ama zeynep ota boka ağlıyordu. Çok duygusaldı ve ben duygusal insanlardan haz etmezdim çünkü ağlarlardı ben ağlamaktan nefret ederdim. Ve asla ama asla konu eğer sevdiklerim değilse toplum içinde ağlamazdım.

"O değilde lan bizimkiler neden toplanacakmış?" Diye cerenle zeynepe soru yöneltim. Biraz meraklıydım. Misafirliktende nefret ederdim çünkü büyüdüğüm için uyuyunca beni kucaklarında taşımak yerine uyandırıyorlardı.

"Bilmem... bir nedeni mi olması gerek?" Diye soran cerenle ona hak verdim bizimkiler kankiydi onların ağırabi deyimirle 'gardaş' dık. Cerene baktım ve ardındanda zeynepe. Tamam cerenin ailesiyle baya içli dışlıydıkta zeynep gille pek öyle değildik. Zeynepin babası mahallede pek sosyal biri değildi bu yüzden zeynepgil hiç misafirliğe gitmezlerdi, nede misafir evlerine gelirdi. "Zeynep?" Dediğimde bilmem kaçıncı kez çiğnediği lokmayı sonunda yutup "efendim?" Dedi.

"Seninkiler ne alaka?" Diyip güldüğümde zeynepte kıkırdadı. Babasının sosyal biri olmadığının oda çok net farkındaydı zaten bu durumdanda hep yakınırdı ben ne kadar misafircilik ve evcilik işlerini pek sevmesemde Zeynep tek kelimeyle bayılırdı. Misafieliğe gitmek onun 1. Hobisi bile olabilirdi "Ya sorma davut amca zorla ikna etmiş babamı. Duyunca misafirlik olayını bende şok oldum" dediğinde gülümsedim "ooo benim pederede bakın ihsansız yapamazmış" dediğimde zeynepte kıkırdadı.

Şuan masada herkes kendi kafasındaydı. Ceren telefona bakarken irem etrafı inceliyor asu telefona bakıp gülüyordu. Zeyneple bense bir sohbetteydik işte. Asunun hali gözümden kaçmazken "kapat ağzını amı*nakoyim sinek kaçcak." Dediğimde asunun gülen yüzü düşmüş dik dik bana bakmaya başlamıştı. Eniştelerden sıkılmıştım. Çünkü hep piç oluyordu ve her piç eniştede benim başıma patlıyordu. Yok deprasyon yok çikolata yok kek ağlamalar peçeteler falan. Hatırlayınca bile bir titreme geliyordu bana. Bizimkiler üzgünken hiç ama hiç çekilmiyordu yahu!

"Açmış apzını beş karış gülmeler falan, o salak ağzına şıçınca göreceğim ben seni" diyip telefonu elimden aldım. Konu ne olursa olsun kızlardan birini üzeni fena üzerdim. Ben çok şeytanda bir kızdım. Benim için sevdiklerimi üzen kişi düşmandı ve eminolun ben düşmanımla bir savaşa girdiğimde sınır tanımazdım. Bilirsiniz savaşta herşey mübahtır.

"Senin gibi rahibe mi olayım!" Dedi ve göz devirdi. "Oyarım o gözlerini bak!, Hem ayrıca benim sevgilim oldu" dediğimde güldü ve "sadece 2 tane ki hepsinide 1 gün dolmadan bitirdin" dediğinden ofladım "götümden ayrılmıyorlardı napim yani siktir git artık deyincede alınıyorlar kısa yoldan ayrıldık işte " dediğimde asu gülüp "keşke sadece sigtirgit deseydin bebeğim. Çocuklara ben bile acımıştım" dedi ve yanağımdan makas aldı.

Asuyu tınlamayı bırakıp gözümü telefona diktim enişte fotojenik gibiydi tipi bayaa iyiydi. Tek kaşımı kaldırıp "yine fotoğraftaki çocuk değilde başkası gelirse ve sen ağlarsan seni döverim" dediğimde bana masumca bakıp "yok bu gerçek gibi" dediğinde "sanki elbise alıyor salak" diye söylendim "efendim?" Diye soran asuya bakıp yapmacık bie gülümseme attım ve "çok akıllısın diyordum kanka ve zeki" dedim o ise saçını savurup "evelallah zekiyizdir" diye konuştu. Şimdi kafasına bir tane geçirmek vardı fakat iremin "zeynep yemeğini bitirdi kalkalım artık" demesiyle herkes yaptığı işi boşlamıştı bende asuya vuramamıştım.

"Hangi film?" Diye soran zeyneple tam atılıyordumki "sus hasibe bu sefer ben seçeceğim. Hepiniz en az bir kere seçtiniz tek ben seçmedim" diye savunmaya girdi. Ağzım açılırken suratım asıldı "belgesel izlemek istemiyorum!" Dşye yakındığımda kızlar kıkırdasada irem düz düz bakıp "örümcek ve demir adamlardan daha iyiler" dedi bense göz devirdim "bir kere ona bilim kırgu deniyor ve çifleşen zebralardan daha çekiciler!" Diye zevkimi savunmaya geçtiğimde irem sadece bana göz devirmekle yetindi "yemin ederim bazen seniboğasım geliyor ya!" Dediğimde ise bana bakıp "belgesel izlemeyeceğiz zaten!" Dediğinde derin bir nefes aldım ve masadan indim iremde benim ardımdan indiğinde kolumu omzuna atmaya çalışıp yanağından öptüm. İremin boyu uzun olduğundan kolumu tam atamamıştım ve baya bir komik duruyordum. İremse tebessüm edip kolumu omzumdan alıp beline yerleştirdi "boyundan büyük işlere kalkışma" dedi ve kolunu omzuma attı. Gülümsedim ve bakışlarımı ireme dikip "bir şey sorcam?" Dedim ve tepkisini izledim.

Karşıda olan gözleri odağını kaybetmezken kızlar masadan inmiş ve kasaya doğru gidiyorlardı zaten kendi hesabımı masanın üstüne koyduğum için ben kasaya gitmedim kızlar zaten ödeyeceklerdi. "Sor" diyen iremle ben bakışlarımı karşıya dikip ciddileştim. Bu soruyu gerçekten önemsiyor ve merak ediyordum. Birlikte çıkışa doğru yürürken "belgesele gitmeyeceğiz demi?" Dedim ama birden karşıda olan gözlerim sırtımdaki baskıdan dolayı odağını kaybetmişti. Öne doğru bir iki adım düşmemek için sendelerken "oha amı**koyim bu resmen yaralamaya teşebbüs!" Dedim ve ireme döndüm o ise omuz silkmekle yetinti. "Heran sana inat belgesele gidebilirim" dediğinde hemen sustum. "Senlede iki muhabbet edilmiyorki!" Diye sitem ettim ama irem beni tabikide takmadı.

Bir yarım saatin sonunda hangi filme gideceklerini karar verebilmişlerdi. Verebilmişlerdi dedim çünkü belgesele gideceklerdi! Ciddi ciddi belgesel izleyeceklerdi. Ben sinamalarda belgesellerin olduğunu bile bilmiyordum. Onlar belgesele gideceklerdi bense korku filmine. Korku seçmiştim seçmesine ama korkar mıydım acaba? "Sen korku filiminde hala kararlı mısın?" Diye tek kaşını kaldırmış bana soru soran ireme baktım. Pişkin tavırları inadımı iyice zorlarken yüzüme kendimden emin bir ifade yerleştirdim ve onu alayla süzüp "belgesel izleyeceğime bir köşede korkudan bayılırım daha iyi!" Dedim. O ise omuzlarını silkip "sen bilirsin" dedi. Onun bu tavrıyla biraz duraksayıp kendimi sorgulasamda şu saatten sonra geri dönemezdim! İnattı bu, ayrıca son sözümü söylemişken geri dönmem... Tuhaf olurdu.

"Bak tek başınasın birde" diyen zeynebin ardından cerende ekledi "bir kerede inadını kırsa şaşarım zaten" onların bu tavırları inadımı şevklendirirken gıcık bir şekilde gülümsedim. "Gideceğim. Hem eğer korkarsam bir erkek bulurum atlarım kucağına. Sizede yeni enişte olur hem" dediğimde irem olmaz bu kızdan bakışlarını atarken asu "seni kim napsın be!" Diyerek kıkırdadı bense tek kaşımı kaldırıp "filmden sonra bakalım bence beni kim napıyor?" Dediğimde kızlarda iyice havaya girmişlerdi. benim bu sözlerim üzerine zeynep direk "ben paramı hasibeye yatırıyorum 20 tl veririm erkek bulamayacak" dediğinde asu, irem ve cerende "bende hasibeye yatırıyorum." Dediler. Neden herkes benim erkek tavlayamayacağımdan bu kadar emindi? Moralim bozulmuştu şuan.

"Eğer erkek bulursam alırım paralarınızı?" Dedim sorarcasına zeynep atladı "vermeyeni siksinler bebeğim" diyip öpücük attı. Korku filmi seçmemin stresini üzerimden atmıştım şuan. Günün sonunda 100 lira kâr edecektim. Şuan mutlu hissediyordum. "Anlaştık kızlar ben gidiyorum salona paraları hazırlayın vermeyeni sikeceğim" dedim ve göz kırpıp 5 nolu sinama salonuna girdim. Daha 1.seansın başlamsına 5 dakika vardı fakat ben erken ayrılmıştım. Erkek aramalıydım çünkü...

Acaba o şanslı piç kim olacaktı? Sonuçta benim gibi bir kızla flört edecekti garibim. ona biraz acısamda yinede sanşlı bir piç olacaktı. Sonuçta dünyada benim karakterimde kaç tane kız vardiki?

Ben nadirdim ve aynı zamandada eşsiz!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Âşk-ı Ebedi

Ciğerlerim sadece bir nefes için bana yalvarırken ben koşmaya devam ettim. Babam gireceği toplantı için gerekli olan dosyasını unutmuştu. As...