16 Ocak 2021 Cumartesi

Just Friend - erotik hikaye






Merhabalar ben Gina 25 yaşında bir mimarım. Boyum 1.68, beyaz tenliyim, kısa dalgalı siyah saçlarım var.

Normalde mutfakla pek alakam yoktur ama bugün nedense kek yapmaya giriştim. Keşke böyle bir şeye kalkışmasaydım tam anlamıyla dağıldım. Ciddiyim, üstüm başım her taraf un oldu ama en azından fırından güzel kokular geliyor diye düşünürken kapı çaldı. Klein kesin anahtarını yine unutmuştu.


Kapıyı açtığımda gelenin Diana olduğunu gördüm. Her zamanki enerjisiyle içeri girdi '' Merhabaaaa...." dedi. Ah bu kız bu enerjiyi nerden buluyordu böyle ama aynı onun gibi karşılık verdim bende. Diana ev arkadaşım Klein'ın kız arkadaşıydı uzun boylu kumral ve güzeldi ve nerdeyse bizim evden hiç çıkmıyordu(!) "Klein henüz gelmedi." dedim ve mutfağı toplamak için geri döndüm. "


Biliyorum. Biz yine tartıştık her zamanki gibi onu birinden kıskanıp sorun çıkardım." dedi peşimden gelerek. "Ah Diana bazen anlamıyorum seni dünyada Klein'ı kıskanmadığın benden başka kız var mı?" diye sordum. "Bilmem yok galiba gerçi başta seni de kıskanıyordum ama 10 yaşından beri olan arkadaşlığınız ve benim sizin aynı evde kalışınıza alışmam sayesinde kıskanmıyorum artık. Neyse sana kolay gelsin ben biraz TV izleyeceğim." dedi ve gitti.


Yardım etsen şaşardım zaten diye düşünerek işimi bitirdim ve üstümü başımı da düzelttim. Tam salona Diana'nın yanına gidiyordum ki kapının anahtarla açılma sesini duydum. "Hoşgeldiiiiiiin..." diyerek Klein'ın boynuna atladım ve kokusunu içime çektim. "


Yavaş ol bakalım düşeceğim senin yüzünden." dedi gülerek ve yanağımı öptü. "Diana içerde hazır mısın?" diye sordum fısıldayarak. "Evet artık yeter." dedi sessizce kulağıma ve Diana'nın yanına salona gitti. Klein Diana'nın saçma sapan kıskançlıklarından bıkmıştı artık dayanamıyordu ve ondan ayrılacaktı ve bilin bakalım ben bu durum karşısında nasıl hissediyorum.


Hayat bir erotik hikaye olmuştu sanki



Klein salona geçerken bende mutfağa gidip kekimi kontrol ettim. Pişmiş gibiydi bende çıkarıp masanın üstüne koydum ve odama gittim. Ayak altında dolaşmamak lazımdı. Yarına işte sunum yapmam gerekiyordu hazırladığım notları okumaya başladım.

5 dakika sonra aşağıdan bir patırtı koptu ve evin kapısının çarpma sesi duyuldu. Hemen notları bırakıp aşağı koşturdum. Klein resmen yavru köpek bakışıyla karşımda duruyordu. Koştum hemen boynuna sarıldım ve kokusunu içime çektim. O da hemen belimden sarıldı bana. Bi süre öylece durduk.


"Nasılsın?" diye sordum. Biraz daha sarılmaya devam ettik sonra çekildi ve yüzüme baktı "İyiyim aslında sadece söylediklerine biraz canım sıkıldı." dedi. "Ne söyledi?" diye sordum. "Boşver. Bu arada bu kokular cidden bizim evden mi geliyor yoksa bana mı öyle geliyor?" dedi gülerek ve mutfağa gitti. "Vaaaaaaayyyyyy. Kek yapılmış, biz alışık değiliz senden böyle şeyler görmeye.


Bundan yesem zehirlenmem değil mi?". Umarım diye düşünürken Klein çoktan kendine iki dilim kek alıp yemeye başlamıştı bile. "Harika olmuş kız aferin." "Cidden mi? Benim yarın bir sunumum var sen iyisin değil mi?" "İyiyim ben hadi git çalış sen." dedi. Bende odama çıktım notlarımı elime alıp çalışmaya başladım.


"Hayııııııııırrrrrrrrrrr.....!" diye bağırarak uyandım birden. "Gina ne oldu iyi misin?" diyerek içeri girdi birden. "B-Ben kabus gördüm galiba." dedim ama hala titriyordum. Klein hemen yanıma oturup sarıldı bana. Bende ona iyice sokulup sakinleşmeye çalıştım. Saçlarımı okşayarak "Şşşş tamam geçti prenses iyisin.


Bak ben burdayım güvendesin tamam." dedi. Bu arada üstünde sadece boxer be t-shirt vardı. Saat kaçtı acaba onu uyandıracak kadar yüksek mi bağırmıştım ben diye düşüncelere dalmıştım. "Ben uyuyakalmışım galiba. Sonra da işte." dedim. Biraz geri çekildim ve ellerini tuttum. "Bu gece yanımda kalır mısın?" diye sordum.


Kalbim deli gibi atıyordu ve cevabını bekliyordum. Yüzüme baktı ve gülümsedi "Çok korktun değil mi? Tamam." dedi ve kalkıp pikeyi kaldırdı "Hadi." dedi. Hemen kalktım ve pikenin altına girdim. Sırtımı döndüm Klein'a, o da belime sarıldı bende elini tuttum "İyi geceler prenses." dedi. "İyi geceler." dedim ve gözlerimi kapattım.



Uyandığımda ben sırt üstü yatıyordum, Klein başını göğsümün üstüne koymuştu ve belime sıkıca sarılmış mışıl mışıl uyuyordu. Bu pozisyonu çok sevmiştim ve saçlarını okşamaya başladım. Uyandırmaya kıyamıyordum ama artık kalkmazsak ikimiz de işe geç kalacaktık. "Klein Klein uyan artık hastaneye geç kalacaksın." dedim. Yavaş yavaş gözlerini açtı ve bana gülümsedi. "Günaydın çirkin şey." dedi. "Aa sensin çirkin. Hadi kalk üstümden." Yanağımdan öptü ve kalktı. "Hadi git de bir duş al elin yüzün düzelsin." dedi ve çıktı odadan. Aynı dediği gibi yaptım duş aldım, mavi dar tam dizimin üstünde sade bir elbise giydim, saçımı ve makyajımı yaptım. İşe gitmek için hazırdım. Aşağı indiğimde Klein kahvaltı yapıyordu. "Ne çabuk hazırlandın sen bakim." dedim ve yanağından öptüm. " Bu ne içindi?" diye sordu. "Gece beni yalnız bırakmadığın için hem seni öpmek için bir nedene ihtiyacım mı var ki?" dedim. "Akşama bişeyler yapalım mı? Bara falan gider dans ederiz bayağdır çıkmıyoruz hem kafa dağıtmış oluruz." dedi. "Olur hemde çok iyi olur ama benim şimdi çıkmam lazım sende işe geç kalma doktor bey." dedim ve yine yanağından öpüp hemen çıktım.

Günüm çok güzel geçmişti, sunumumu çok beğenmişlerdi ve çizimimi de o yüzden eve geldiğimde çok mutluydum. Klein henüz gelmemişti bende hemen odama çıktım ve akşam için ne giysem diye dolabımla bakışmaya başladım. Sonunda siyah yüksek bel streç bir pantolon ve üstüne kalın askılı göğüs dekolteli göbeğimi tam kapatmayan daracık beyaz üstü kırmızı baskılı bir bluz giydim. Ben makyajımı tam bitirdiğim anda aşağıdan bir şangırtı sesi geldi. Neler olduğuna bakmak için merdivenlerden kafayı uzattım. "Yine neyi kırdın?" dedim gülerek. "Kusura bakma ya." dedi Klein. "Çekil çekil ben hallederim burayı sen git üstünü değiştir bak ben hazırım bile doktor bey." dedim. "Harikasın sen." dedi ve yanağımdan öpüp odasına gitti. Kırıkları toparlamayı bitirdiğimde Klein da hazırlanmıştı ve her zamanki gibi çok yakışıklı olmuştu.

Çok hoş bir bara gelmiştik. İçeri girer girmez hemen içecek bişeyler söylemiştik. Biraz içtikten sonra yavaş yavaş alkolün etkilerini hissetmeye başlamıştım ve hemen Klein'ı piste sürükledim. Biraz dirense de tek dans etmemi istemediğinden kabul etti. Başlarda uzak zıplayarak dans etsem de sonradan iş resmen sürtünmeye dönmüştü. Resmen birbirimize sürtünerek dans ediyorduk. Sonunda Klein yoruldu ve bara gittik oturduk.

"Sen tam bir edepsizsin o nasıl dans etmekti öyle." dedi kulağıma bağırarak. Müzik çok yüksekti tabiki anca duyuyorduk sesimizi. "Bana diyene bak sen sanki çok farklı dans ettin. Kalkalım mı artık başım dönüyor biraz." dedim. 5 dakika sonra takside eve dönüyorduk.

Evin kapısından girer girmez Klein bileğimden tuttu ve beni kendiyle duvar arasına sıkıştırdı. Ben daha ne yapıyorsun diyemeden "Gina" diye fısıldadı ve yüzünü yüzüme iyice yaklaştırıp beni öptü.



Öpücüğün sıcaklığı ve erotik tarzada bir gündelik hayat



İşte bu benim yıllardır beklediğim andı ama böyle olmaması gerekiyordu bu şekilde değil. Ama karşıda duramadım çünkü istiyordum. Klein beni öperken kaşılık veriyordum. Ellerimi boynuna doladım o da belime sarıldı iyice. Elleri bluzumun eteklerindeydi ve tenime değiyordu. Nefes almak için çekildiğimizde "Seni istiyorum." dedi sonra da boynumu öpmeye başladı. Ellerimi Klein'ın göğsüne koyup hafif ittirdim. Kafası karışmış şekilde bana baktı "Noldu?" diye sordu. "Dur Klein tamam sarhoşsun yeter bugünlük." diyebildim zorla. "Ama-" dedi kaldı öyle devamını getiremiyordu bende kolunun altına girip onu sürükleyerek "Hadi seni yatıralım. Yarın konuşuruz tamam mı? Şimdi uyumaya gidelim." dedim. İstemese de onu odasına götürmeme birşey demedi. Odaya girer girmez kendini yatağa attı bende yanağından öpüp gidiyordum ki bileğimden tutup "Gitme."dedi. "En azından birlikte uyuyalım." dedi. "Tamam. Üstümü değiştirip geliyorum o zaman." değince beni bıraktı. Odama gidip şort ve bol t-shirt giyip geri döndüm. Odaya girdiğimde çoktan pikenin altına girmiş beni bekliyordu. Bende yanına gidip sarıldım "İyi geceler." dedim.

Sabah uyandığımda sırtım Klein'a dönmüşüm o da belimden sarılmıştı. Yüzümü Klein'a dönünce bir çift açık gözle karşılaştım. Küçük bir çığlık attım ve "Şapşal niye uyandığını belli etmiyorsun? Ödümü kopardın." dedim. Sırıtarak bana bakıyordu sonra elini uzatıp yüzüme düşen bir tutam saçı çekti. "Tanıştığımız günü hatırlıyor musun?" diye sordu. "Tabiki de hatırlıyorum süper kahramanım." dedim. 10 yaşındaydık okulda bazı çocuklar beni rahatsız ediyorlardı ve Klein gelip onlardan beni kurtarmıştı. O günden beri arkadaştık ve birbirimizin herşeyi olmuştuk. "Bazen diyorum ki iyi ki o çocuklardan seni kurtarmışım. Onlar sayesinde hayatıma girdin ve seni çok seviyorum, sen benim herşeyimsin." dedi. "Bende seni seviyorum. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum." dedim. "Dün gece beni durdurduğun için teşekkür ederim. Ama söylediklerimde ciddiydim." dedi. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Cidden beni istiyor muydu? Ama nasıl istiyordu? Hiç birşey söyleyemiyordum öylece yüzüne bakıyordum. "Seni istiyorum Gina. Sana çok değer veriyorum. Bu bizi nasıl etkiler bilmiyorum. Bu konuşmadan sonra ilişkimiz nasıl olur bilmiyorum ama artık dayanamıyorum. Diana'yla da bu yüzden yapamadım çünkü asıl istediğim o değil sensin ve lütfen bir şey söyle ne olursa." dedi. "B-ben-" diye kaldım öyle cümle kuramıyordum. Bende aynı onun gibi hissediyordum ama şuan hiç bir şey söyleyemiyordum. Ah Klein yüzüme çok masum bakıyordu. Bu bakışına dayanamadım daha fazla ve yüzümü iyice onun yüzüne yaklaştırıp öptüm. Başta bu hareketime şaşırdı ama sonra karşılık vermeye başladı. Gülümsediğini hissediyordum. Yatakta yavaş yavaş üstüme çıktı ve elleri t-shirtümün etekleriyle oynamaya başladı...




Öpüşmemiz karnımın gurultusuyla kesildi. İkimizde gülmeye başladık. Klein yanıma uzandı ve bir defa daha öpüp çekildi. "Hadi yiyecek bişeyler hazırlayalım. Kollarımda açlıktan ölmeni istemeyiz." dedi ve yataktan kalktı.

Yaklaşık yarım saat sonra ikimizde duş alıp kahvaltı yapmıştık ve salak salak gülümseyerek birbirimize bakıyorduk. Bugün cumartesiydi tam ne yapalım diye soracakken kapı çaldı. "Birini mi bekliyorduk?" diye sordum. Kapıyı açtığımda karşımda Diana'yı buldum. "Merhaba. İçeri girebilir miyim?" diye sordu. "Tabi." dedim hemen ve içeri girdi. Klein kimin geldiğini görmek için kafasını uzatmıştı, Diana'yı görünce dondu kaldı öylece bakıyordu. "Klein biraz konuşabilir miyiz? Özel." dedi Diana. Ben odama doğru yönelmişken "Hayır Gina burda kalacak ne söylemeye geldiysen söyle şimdi." dedi Klein. Diana biraz bana baksa da durumu kabullenmiş olacak ki konuşmaya başladı. "Bak ben çok pişmanım. Yaptığım söylediğim herşeyde hatalıyım. 1 gün yalnızca 1 gün sensizdim ve yapamıyorum. Lütfen lütfen lütfen bana bir şans daha ver ben tekrar birlikte olmak istiyorum." dedi. Ben bu konuşmanın ortasında burda ne işim var diye düşünürken Klein konuşmaya başladı "Olmaz. Benim sevdiğim başka biri var ve senden ayrılmamın asıl sebebi de bu." dedi. Bir dakika ben doğru mu duydum cidden. Sevdiğim dedi evet sevdiğim dedi. Ben salak salak sırıtmaya başlamışken Diana birden üstüme yürümeye başladı. "Ne gülüyorsun sürtük? Hepsi senin yüzünden. Biz birlikteyken bile aramızda sen vardın. Hepsi senin yüzünden." dedi ve beni ittirdi. Bende aynı şekilde onu ittirdim ve "Gülerim sana ne! Çünkü salakça yalvarman çok komik. Ayrıca Klein artık benim sevgilim tamam mı?! O aslında hep benimdi öyle de kalacak. Şimdi defol git evimden." dedim. Diana beni bir daha ittirdi ve bu sefer beklediğimden daha güçlü ittirmiş olacak ki popomun üstüne düştüm. Klein hemen araya girdi ve Diana'yı kapı dışarı etti.

Bense düştüğüm yerde kalmıştım. Titriyordum ve kendimi durduramıyordum. Yine kriz geçiriyordum ve ilacımı içip geçmesini beklemekten başka çarem yoktu. Klein geri döndüğünde ben hala titriyordum. "Gina." dedi ve beni kucağına alıp koltuğa götürdü. "Hemen ilacını getiriyorum." dedi ve koşarak gitti. Çabucak geri geldi ve ilacı içmeme yardım ettikten sonra bana sarıldı ve saçlarımı okşamaya başladı. O da biliyordu geçmesini beklemekten başka çaresi olmadığını. Aslında sırf benim yüzümden doktor olmuştu. Küçükken çok sık kriz geçirirdim ve o da yapabileceği bir şey olmamasına sinir olurdu.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama titremem geçmiş olacak ki Klein saçlarımdan öptü ve eliyle yüzümden tutup ona bakmamı sağladı. "Beni çok korkuttun prenses." dedi. Bende yanağından öpüp "Teşekkür ederim." dedim. "Ne demek bir sevgilinin görevidir. Her ne kadar sana henüz çıkma teklifi etmemiş olsam da." dedi ve göz kırptı. Bu sözüne karşı sadece gülümsedim ve başımı omzuna koydum. Ne zaman kriz geçirsem kendimi çok bitkin hissederdim. Şuanda da gözlerim kapanıyordu. Birden kedimi Klein'ın kucağında odama giderken buldum. "Ne yapıyorsun?" diye sordum. "Seni yatağına götürüyorum. Sen dinlenirken bende hastaneye gideceğim, kontrol etmem gereken bir kaç hasta var." dedi. Sesimi çıkarmadım. Beni yatağıma götürdü ve öptü. "Hadi sen dinlen prenses. Ben eve geldiğimde seni uyandırırım." dedi ve gitti. Ben zaten gözümü açık tutamıyordum hemen uykuya daldım.


Boynumdaki öpücük hissiyle uyandım. "Hey ne yapıyorsun?" diye sordum gülümseyerek. Hava hala karanlıktı kaç saat uyumuştuk acaba diye düşünürken "Yarım bıraktığım işi. Bu arada saat 3.18." dedi.

Bir şekilde üste çıktım ve dudaklarından öpmeye başladım. Ordan kulak memesine geçtim ve dişledim. Sonra da boynunu öpmeye başladım. Bu arada Klein geceliğimin kuşağını çözdü ve geceliği üstümden çıkardı.

Biranda kendimi tekrar aşağıda buldum. Klein üstümdeydi ve sertliğini hissediyordum. Hemen dudaklarımdan öpmeye başladı. Çok sert öpüyordu. Boynuma geldiğinde de aynı şekildeydi. Kesin moraracaktı. Bi ara çekildi ve külotumu çıkardı. Hemen bacak arama eğildi. İnlememe neden olan harika dil darbeleri bırakıyordu. Biraz daha devam ettikten sonra "Arkanı dön." dedi. Döndüm ve saçlarımı çekip ensemden öptü. Sonra diliyle omurgamda şerit bırakarak aşağı inmeye başladı.

Belimden tuttu ve kaldırdı. Dizlerimin üzerindeydim artık. Eğilip sırtımdan öptü ve yavaş yavaş içime girdi. Başta yavaş hareket ettikten sonra hızlanmaya başladı.O hızlandıkça bende yastığı sıkıyordum.

Bi süre sonra içimden çıkıp boşaldı. "Ahhh... Seni seviyorum." diyerek yanıma düştü. Elini aldım ve belime sardım. "Hadi bikaç saat uyumaya çalışalım." değip gözümü kapattım.

Sabah alarmın sesiyle uyandım ve Klein'ı dürttüm. Tık yoktu. Yanağından öpüp gıdıklamaya başladım. "Kalk hadi ikimizde geç kalacağız." dedim. "Hey. Napıyorsun bakalım sen?" diyerek üstüme çıktı. "Kalk üstümden. Ben bugün geç kalmamam." dedim gülerek. Öptükten sonra üstümden kalktı.

Koşturarak kendimi duşa attım. Hızlı bir duş alıp çıktım. Dar siyah pantolon üzerine v yaka göğüs dekolteli beyaz baskılı bir t-shirt giyip saçlarıma maşa yaptım. Makyajımı da yaptıktan sonra kırmızı topuklularımı ve siyah blazer ceketimi giydim.

Aşağı indiğimde Klein kapıdaydı. "Ben çıkıyorum bebek. Bu akşam nöbetim var merak etme beni." değip hızlıca öpüp çıktı. Bende hemen evden çıktım. Pek zamanım yoktu ama yolda Starbucks'a uğramayı ihmal etmedim çünkü büyük patronun oğluyla günlük kafeinimi almadan tanışamazdım.

Ofisimde bir saat kadar kendimi oyaladıktan sonra hala gelen giden yoktu. Bende çizimime devam etmeye başladım. Her zamanki gibi kendimi çok kaptırmış olacağım ki ne kadar zaman geçti, ne zaman kapı açıldı hiç bir fikrim yok ama biri arkamda olduğunu belli etmek için öksürdü. Elimdeki kalemlerin hepsini yere düşürdüm ve gelenin kim olduğuna bakmadan kalemleri yerden toplamaya başladım. Gelende yardım etmek için eğilmiş olacak ki o zaman kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım ve dondum kaldım.

Gülümseyerek elini uzattı "Merhaba ben Bill Sinclair." dedi.


Cinsellik hat saffada ve erotik hikaye gibi



Uyandığımda hava kararmak üzereydi ve Klein daha gelmemişti. Aradığımda yarım saate gelirim dedi. Bende duşa girdim çünkü kriz sırasında ve sonraki uykumda çok terlemiştim. Hatta banyoda biraz oyalandım kremlerimi falan tüm bakımımı yapıp öyle çıktım. Üzerime de mini bir şort üzerine salaş bir t-shirt giydim. Tam saçımı kurutmayı bitirdiğim sırada kapı çaldı. Koşarak merdivenlerden indim ve kapıyı açtım. "Hoşgeldin." değip Klein'ın dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Elinde pizza kutuları vardı ah ben bu adama cidden aşığım.

Pizza kutularını kaptığım gibi salona gitmeye başladım. "Hey sen ne yaptığını sanıyorsun onların hepsi benim bi kere." dedi Klein gülerek. "Hadi ama gelmiyor musun?" diye sordum.

Yarım saat sonra pizzalarımızı yemiş ve bir film açıp izlemeye başlamıştık ama ben şuan filmden hiç bir şey anlamıyordum çünkü tüm dikkatim Klein'ın ellerindeydi. Bir kolunu omzuma atmış orda elini bir aşağı bir yukarı yaparak omzumu okşuyordu. Diğer eli ise aramızdaki saçlarımdaydı sürekli onlarla oynuyordu. Birden ayağı kalktım ve daha ne oldu diye soramadan iki bacağım bacaklarını saracak şekilde kucağına oturdum. "Film pek açmadı galiba." dedi gülümseyerek. Bu arada elleri çıplak bacaklarımı okşamaya başlamıştı. "Aynen." dedim ve dudaklarına yapıştım. Anında karşılık vermeye başladı. Dillerimiz birbirine değiyordu. Elleri t-shirtümün eteklerine ordan da belime gelmişti. Bende kollarımı boynuna dolamış saçını hafif hafif çekiyordum. Bi ara geri çekildi ve t-shirtümü tutup yukarı çekti, bende çıkarmasına yardım etmek için kollarımı kaldırdım. Sonra tekrar dudaklarına saldırdım ve bu arada da tek tek gömleğinin düğmelerini açmaya başladım ama ellerim titriyordu bu yüzden çok yavaş ilerlemek zorunda kaldım. Düğmelerin hepsi açıldıktan sonra çıkarmama yardım etti ve artık tenini rahatça hissedebiliyordum. Gömlek de bir yerlere fırlatıldıktan sonra Klein kalçamdan tutarak ayağı kalktı, bende düşmemek için boynuna iyice sarıldım ve onun odasına gittik. Beni yatağa bıraktıktan sonra boynumu öpmeye başladı. Yavaş yavaş aşağı iniyordu iki göğsümün tam ortasından karnıma geldi ve şortuma gelince durdu. Kafasını kaldırdı ve iki eliyle şortumu çekip çıkardı. Artık üstümde sadece iç çamaşırım vardı. Tekrar üstüme çıktığında bacaklarımı beline doladım ve oralarda bi sertlik hissettim. Boynumu emerken elleri sütyenimin kopçasına gitti ve sırtımı kaldırarak çıkarmasına yardım ettim. Bir göğsümü emerken bir eli de diğer göğsümdeydi. Bir süre sonra yer değiştirdi. Sonra öpücükleri karnıma ordan da külotumun lastiğine. Kalçamı kaldırarak onu da çıkarmasına yardım ettim. Şimdi ise öpücükleri tam bacak aramdaydı. Dil darbeleriyle beni öldürüyordu. Ağzımdan bir inilti kaçınca birden iki parmağını birden içime soktu. "Ahhhh..." diye bir inilti daha koptu ağzımdan. Bana bakıp "Şşşş...." dedi ve parmaklarını içimde hareket ettirmeye başladı. Çok hızlı hareket ettiriyordu ve benim inlemelerim iyice artmıştı. Beni boşaltmaya çalışıyordu ve başarılı olmak üzereydi. Tüm vücudum titremeye başlamıştı tam boşalacağım diye düşünürken güçlü bir şekilde boşaldım. Ben boşaldıktan sonra parmaklarını içimden çıkardı ve ağzına götürüp emdi. "Çok güzel tadın var." dedi gülümseyerek. Benim henüz cevap verecek gücüm yoktu. Klein da bu arada yataktan kalktı pantolonunu ve boxerını çıkardı sonra komidinin çekmecesini açıp prezervatif çıkardı. O takarken bende onu izliyordum Tanrım çok büyüktü. İşini bitirdikten sonra bana bakıp gülümsedi. "Neye bakıyorsun sen öyle?" diye sordu. "Sence?" dedim bende. Sonra tekrar üstüme çıktı ve dudaklarıma yapıştı. Tam içime girecekken durdu bana baktı. Onay bekliyor gibiydi "Bunu istiyorum." dedim ve yavaş yavaş içime girdi. Ben bir kez daha "Ahhh..." diye ağzımdan kaçırırken aynı anda Klein'dan da "Ohhh..." sesi geldi ve içimde gelgitler yapmaya başladı. Yavaş yavaş hızlanırken bende tırnaklarımı sırtına geçiriyordum. Canı acıyorsa bile umursamıyor gibiydi. Artık çok hızlanmıştı ve hepsini sokuyordu. İnlemelerimi tutamıyordum hem hepsini soktuğundan canım acıyordu hemde büyük zevk alıyordum. Yine yükselmeye başlamıştım hatta uçuyordum zevkten. Aynı anda boşaldık ve üstüme düştü. Biraz böyle kalıp kendine geldikten sonra üstümden kalkıp yanıma uzandı ve "Artık tamamen benim oldun." dedi ve yanağımdan öptü. "Seni seviyorum." dedim. "Bende seni seviyorum herşeyim benim." dedi ve bana sarılıp gözlerini kapattı. Biraz sonra bende aynı onun gibi uykuya dalmıştım.






Uyandığımda yatakta yalnızdım. Kalktım ve Klein'ın dolabında rastgele bit t-shirt giydim. Çok boldu kendimi küçücük hissettim. Mutfaktan tıkırtılar geliyordu bende oraya gittim. Klein kahvaltı hazırlıyordu. "Günaydın bebek." dedi gülümseyerek. "Günaydın." dedim ve yanağından öptüm. Sonra da masaya oturdum. "Hey benden daha çok yakışmış sana prenses." dedi.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra salonda kahve içiyorduk. "Bugün planın var mı?" diye sordu. "Akşam düğüne gidiyoruz ya." dedim. "Ah tabi unutmuşum ben onu." dedi. "Sağdıç düğünü unutursa damat ne yapsın. Bi ara da yardıma falan git istersen." dedim gülerek. "Haklısın." dedi ve kalkıp David'i aramaya gitti. David, Klein'ın en yakın arkadaşıydı, acaba sağdıcının düğününü unuttuğunu duysa ne yapardı diye düşünürken Klein geri gelmişti. "Sen harikasın. Resmen kurtarıcım oldun ama dediğin gibi benim çıkmam lazım. Akşama sen gelirsin değil mi?" diye sordu. "Merak etme sen beni." dedim. Eğildi ve beni öpmeye başladı. Hemen karşılık vermeye başladım bende. Öpüşmemiz iyice derinleşmişti. Şuan ben koltukta uzanıyordum Klein da üstümdeydi. Öpmek için boynuma geçtiğinde "S-senin çıkman gerekmiyor muydu?" diyebildim. "Ahhhhh.... Şuan yapmak istediğim başka şeyler var." dedi ve boynumu öpmeye devam etti ama bi süre sonra kalktı. Beni son bir kez daha öptü ve "Akşama görüşürüz. Seksi ol." değip çıktı.

Klein çıktıktan sonra bende duş aldım. Sonra biraz çizim yaptım ve evi temizledim. Akşama doğru elbise seçmek için odama gittim ve dolabımdaki elbiselere bakmaya başladım. Madem seksi olmam istenmişti bende öyle olacaktım. Sonunda koyu mor vücuduma tam oturan kolları dantelli sırt dekolteli kısacık bir elbise seçtim. Saçımı ve makyajımı yaptıktan sonra yeşil süet topuklu ayakkabılarımı giydim.

Hazırlanmayı biraz abartmış olacağım ki yeminleri kaçırmıştım ama en azından yemeğe yetiştim. İçeri girdiğimde Klein'ın başında 3 nedime sıkıştırmışlardı. Beni görür görmez aralarından sıyrıldı ve yanıma geldi. "Gözlerim seni aradı. Nerelerdeydin?" diye sordu. Kulağına "Birileri seksi olmamı istedi de hazırlanırken saati fark etmemişim." dedim.

Sonra yemeğe geçtik Diana da burdaydı. Aman ne güzel! Davetiyeler dağıtıldıktan sonra ayrılmışlardı ve Diana bu fırsatı kaçırmamıştı. Herkese fısır fısır bişeyler söylüyordu bakarak. Bense hiç bozuntuya vermeden yemeğimi yemekle meşguldüm. Bu arada da masanın altından Klein'ın bacağına ayağımı sürtüyordum. Eğildi ve kulağıma "Buna devam edersen seni bulduğum en yakın kapalı yere götürür orda da sabah yarım bıraktığım işi tamamlarım." dedi. Bende cevap olarak "Zevkle." dedim. Bir kaşını kaldırdı ve sırıtarak bana baktı.

Yemekten sonra dans başladı. Klein hemen beni kaldırdı dans ettik. Dans ederken de öptü beni yani herkese ilan etti sevgili olduğumuzu.

Bi ara tuvalete gittiğimde Diana da ordaydı. Hemen tartışmaya başladık ve yine üstüme yürümeye başladı ama ittirdiğimde kafasını çarpınca başını tutarak çıktı.

Salona geri döndüğümde Klein bir köşede somurtarak oturuyordu. Aynı şikayetçi küçük çocuklar gibiydi. Hemen yanına gittim "Gülümse biraz David seni böyle görmesin." dedim. Elimi tutup ayağa kalktı "Hadi gidelim artık." dedi. "Tamam." dedim.

40 dakika sonra evin kapısından giriyorduk.Kapıdan girer girmez Klein'ın dudaklarına yapıştım. Hemen karşılık vermeye başladı ama "Yorgunsun değil mi?" dedim. "Hemde nasıl." dedi. "Hadi uyumaya." dedim. Suratı asıldı ama boynumu öpmeye başladı. Sonra durdu gözü kapanıyordu.

Odaya çıktığımızda üstünü çıkarmasına yardım ettim. Yatağa yatırıp üstünü örttüğümde çoktan gözleri kapanmıştı. Yanağından öpüp odama gittim. Üstüme rahat bir gecelik giydim ve Klein'ın yanına geri döndüm. Yanına uzanıp sarıldım ve biraz sonra bende uykuya daldım.




"G-Gina Pierce." diyebildim ve elini sıktım. Kalemleri toplayım ayağa kalktığımızda ne kadar uzun boylu olduğunu fark ettim.Koltukları işaret edip oturdum.

Bill de karşıma oturduğunda konuşmaya başladım. "Ben Bay Eric'in geleceğini sanıyordum." dedim. "Ah evet ben bilinmeyen küçük kardeşim." dedi gülümseyerek.

İşte bu kötü oldu. Ben tüm hazırlığımı ve araştırmamı yanlış kişi üzerine yapmışım yani aman ne güzel oldu. "Abim daha çok annem gibi şirketleri yönetmeyle ilgili ama ben işin içinde olmayı daha çok seviyorum." dedi ve ayağa kalkıp çizimimi incelemeye başladı. Kendi de çizilmiş gibi duruyordu zaten abisi de Bill de çok yakışıklıydı. Ailenin genleri bayağ iyiymiş.

Yanına gittim. "Proje yeni olduğu için daha pek bişey belli değil ama." dedim. "Kendine haksızlık etme. Gelmeden önce projeyi inceledim ve bu çok iyi." dedi çizimi göstererek. "Teşekkür ederim Bay Sinclair." dedim gülümseyerek. "Ah bana Bill de lütfen resmiyetten hiç hoşlanmam." dedi. İşte bu ilginçti annesi çok katı biriydi ve onu yalnızca bir iki defa görmüştüm. Sahi niye bugün Bill'e tanışmam gerektiğini bile bilmiyordum. Neyse bir şekilde ortaya çıkar. "Peki. Siz nasıl isterseniz." dedim. "Öğle yemeğine çıkalım mı? Hem bana soracağınız bir sürü şey olduğundan eminim. Bende neden şirkete geldiğimi size açıklamış olurum." dedi. "Tamam olur." dedim ve çantamı aldım.

Yemek güzeldi. Tahmin ettiğim üzere bizim şirketin başında artık Bill duracaktı ama ilgili olduğu bölüm olan benim bölümümde çalışmak istiyordu. Bundan sonra bir şekilde birlikte çalışmamız gerekiyordu. Aynı yaştaydık ve o da benim gibi hem mimar hem inşaat mühendisiydi ki neden bizim şirkete ailesi tarafından gönderildiğini açıklıyordu.

Yemekten sonra ofisime çekildim ve yeni projenin detaylarıyla biraz uğraştım. İş çıkışı Klein bugün nöbetçi olduğundan onun yanına hastaneye gitmeye karar verdim. Sonuçta geçen krizde son ilacımı içtiğimden tekrar ilaç yazdırmam gerekiyordu. Yani geçerli bahanem vardı.

Tam hastanenin kapısından giriyordum ki David'i gördüm. "Hey senin balayında olman gerekmiyor muydu?" diye sordum. "Hiç sorma ertelemek zorunda kaldık işlerden." dedi. "Bu arada düğündeki Diana karışıklığı yüzünden kusura bakma." diye ekledi. "Sorun değil. Klein nerde biliyor musun?" diye sordum. Odasında biraz kestiriyor olabilir yoğun bir gündü." dedi. "Teşekkürler. Lizz'e benden selam söyle." dedim ve hastanenin içine girdim.

Klein'ın odasının kapısına vardığımda kapı birden açıldı. "Hey güzellik bu ne süpriz." dedi gülümseyerek ve hızlıca öptü beni. Ben henüz birşey diyemeden "Sen odaya geç 5 dakikaya yanındayım." dedi ve hızlıca uzaklaştı.

8 dakika sonra Klein odaya geldiğinde bende üçlü koltukta oturuyordum. Hemen yanıma gelip kolunu omzuma attı. "Bu süprizi neye borçluyuz bakalım?" diye sordu. "İlacım bitmiş." dedim çantamdaki boş kutuyu göstererek. "Demek beni görmeye gelmedin." dedi sinirlenmiş gibi yaparak. Masasına gidip bişeyler yazdı ve reçeteyi bana verdi. "Şimdi asıl gelme nedenime geldi sıra." dedim ve Klein'ın birşey demesine izin vermeden dudaklarını öpmeye başladım. Gülümseyip karşılık vermeye başlamıştı ama biraz sonra kapı birden açıldı ve bir hemşire "Otobüs kazası yaklaşık 20 yaralı durumları bilinmiyor. 5 dakikaya gelmeye başlayacaklar." dedi ve gitti. "Hadi sen git işine bak bende eve giderim." dedim Klein'a. Suratı asılmıştı, tamamen refleks olarak beni hızlıca öptü ve koşarak çıktı odadan.

Eve dönmem çok uzun sürmüştü o kaza hastanenin yakınlarındaydı ve tüm trafik kitlenmişti. Sonunda eve vardığımda açlıktan ve yorgunluktan ölüyordum ama açlık biraz daha ağır bastığından ilk önce bişeyler yedim sonra da kendimi hemen yatağa atıp uykuya daldım.





3 ay sonra...


"Ahhh..." değip üstüme düştüğünde elimi sırtında gezdirmeye başladım. "Bugün işe gitmeyelim." diye mızmızlanmaya başlamıştı bile. "İş demişken ben bugün geç kalabilirim. Yarın Bill'e önemli bir sunumumuz var biliyorsun." dedim. "Bill Bill Bill....." dedi.

Klein Bill'i bayağ kıskanıyordu çünkü tüm işleri birlikte yapıyorduk ve bu onu deli ediyordu ama patronum olduğu için de yapabileceği birşey yoktu.

Başından öptüm saçlarını bir süre okşadım. Başı göğsümün üstünde halinden bayağ memnun gibiydi. "Kalkmazsan eğer geç kalacağız." dedim. Belime iyice sarıldı. "Hiç kalkmak istemiyorum burası çok güzel." dedi aynı küçük bir çocuk gibi. Benimde hiç işe gidesim yoktu şu durumda ama yapacak birşey yoktu maalesef. "Hadi ama Klein." dedim. Birden kalktı üstümden ve banyoya gitti hızlıca. Kalkıp peşinden gittim. "Ne oldu?" diye sordum. "Sen Bill'e git ben tutmayayım seni." dedi. "Saçmalama. O benim patronum tamam mı o kadar." değip kollarımı boynuna doladım. Yüzümü yüzüne iyice yaklaştırıp öpecekmiş gibi yapıp geri çekildim. Soru soran gözlerle bana bakarken "Birlikte duş alalım mı?" dedim gülümseyerek. İşte bu Klein'ı da gülümsetmeyi başarmıştı.

Duştan sonra odama gidip dolabımla bakışmaya başladım. Sonunda kahverengi dar pantolon üzerine mavi göğüs dekolteli uçuş uçuş bir bluz giydim. Bugün çok koşturacağımdan topuklulardan vazgeçip babet giydim. Hızlıca saçımı makyajımı da yapıp aşağı indiğimde Klein kahvaltıya başlamıştı. Ağzına götürdüğü lokmayı elinden kapıp ağzıma attım. "Hey ben yiyordum onu." dedi gülerek. Lokmayı yuttuktan sonra hızlıca öptüm. "Ben çıkıyorum. Akşam kaçta geleceğim belli olmaz haberleşiriz." dedim ve çıktım.

Her zamanki gibi işe gitmeden önce Starbucks'a uğradım ve kendime ve Bill'e kahve aldım.

İşe gittiğimde çantamı odama bırakıp Bill'in odasına gittim. Elimde kahveler olduğundan kapıyı çalmadan girdim ve "Günaydııııınnnn...." dedim. Hemen ayağı kalktı ve elimdeki kahvelerden birini aldı. "Harikasın sen." dedi ve koltuklardan birine oturdu. Bende tam karşısındaki koltuğa oturdum. "Yine mi pişti olduk biz." dedim gülerek. Onun da üstünde kahverengi pantolon ve mavi gömlek vardı. "Aynen." dedi gülümseyerek "Birazdan annem gelecek benimle konuşması gerekiyormuş. Ne için konuşacak bilmiyorum soramadım. Nasıl biri olduğunu bilirsin."diye ekledi. "Yarınki sunumumuzu merak etmiş olabilir." diye tahmin yürüttüm. "Bilemiyorum çünkü asıl merak eden abim. Öğleden sonra şirkete o da gelecek onu bilgilendirirsin değil mi?" diye sordu. "Tabi." dedim. Bu arada kapı açıldı ve Bayan Olivia geldi. Hemen ayağı kalktım. "Ben sizi yalnız bırakayım." dedim ve "Günaydın efendim." diye ekleyerek odadan çıktım.

Asistan kızların yanına gidip zaman öldürmeye başladım. Bu arada içerden bağrış sesleri gelmeye başlamışlardı. İyi kavga ediyorlardı ama Bayan Sinclair'den bayağı çekindiğimden odama doğru yol almaya başlamıştım ki odadan hışımla çıkıp gitti. Bende Bill ve benim ofisim arasında kalmıştım ama dayanamayıp Bill'e bakmaya gittim.

Odaya girdiğimde Bill yerde titriyordu. Kriz geçiriyor gibiydi aynı benim gibi...




Just Friend(!) - 11





Hemen yanına gidip eğildim. "Ç-çantam i-ilacım." diyebildi. Kalkıp çantasındaki ilaç kutusunu buldum. Ama bu boştu bir dakika bu bu benim ilacımın aynısıydı. Tekrar Bill'in yanına eğilip elini tuttum. Çok kötü titriyordu. Koltuğa oturmasına yardım ettim. "İlacın bitmiş ama merak etme aynısından bende de var şimdi getirmeye gidiyorum." dedim.

Hızlıca odadan çıktım. Koşmak istiyordum ama dışardakilerin bişeylerden şüphelenmesini istemiyordum.

Geri döndüğümde Bill ayaklarını toplamış titremeye devam ediyordu. İlacı içmesine yardım ettim. Tam kalkacaktım ki elimi tuttu.

Yaklaşık 10dk sonra titreme durmuştu ama hala elimi tutuyordu. Diğer elini de elimin üstüne koyup "Teşekkür ederim." dedi. "Ö-önemli değil. Biraz dinlen istersen." dedim. Eğer hastalığımız aynıysa tükenmiş olmalıydı. Ellerini çekip saçlarına götürdü. "Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. Sana borçlandım. Dışardakiler bişey anladı mı?" diye sordu. "Hayır kimsenin bilmesini istemezsin diye düşündüm." dedim. "İlacın sende de olması büyük şans yoksa sende..." dedi ve durdu. "Evet. Şimdi biraz uzanmaya ne dersin." değip ayağı kalktım. "Yedek kıyafetin var mı?" diye sordum. Parmağıyla bir dolabı gösterip uzandı. Dolaptan bir takım seçip kapağına astım. "Abin gelince direk bana yönlendirmelerini ve kimsenin seni rahatsız etmemesini söyleyeceğim. Sen biraz dinlen." değip odadan çıkıp kendiminkine gittim.

Öğleden sonra kapım çalındığında içeri aşırı uzun bir yakışıklılık abidesi girdiğinde gelenin Bill'in abisi olduğunu anladım. Hemen ayağı kalkıp yanına gittim. "Merhaba Bay Sinclair ben Gina Pierce." değip elimi uzattım.

El sıkışıp resmen tanıştıktan sonra karşılıklı koltuklara oturduk. "Sanırım yarıki sunumda siz de olacakmışsınız." dedim. "Evet ve annem de olacak. Hepimiz bu otel projesini yakından takip ediyoruz." dedi ve projeyle ilgili sorular sormaya başladı.

Yaklaşık yarım saat sonra tüm soruları cevaplandırmıştım. Ayağı kalktı ve "Teşekkürler Bayan Pierce. Ben bir de kardeşime görünsem iyi olacak." dedi. Bende ayağı kalktım. "Yarınki sunumunuzu merakla bekliyorum. Görüşmek üzere." değip çıktı. Çıkar çıkmaz hemen kendimi koltuğa attım. Çok yorulmuştum.

Biraz dinlendikten sonra stajyerlerden birine Bay Eric çıktıktan sonra bana haber vermelerini söyledim.

Yaklaşık 45dakika sonra kızlardan biri gelip haber verdiğinde Bill'in yanına gittim. Benim çıkardığım takımı giymiş masasında oturuyordu. "Çalışamadık." dedim masanın karşısındaki koltuklardan birine oturarak. "Evet. Sorun olmazsa akşam bana gelsene yarına birlikte hazırlanırız. Sende biraz erken çıkıp evde dinlenirsin. Eminim abim seni çok yormuştur. Hem yemekler benden." dedi göz kırpıp. " Yemek diyerek kalbimi kazandın. Adresi mesaj atarsın." dedim. "Tamamdır. Bende çıkıyorum zaten biliyorsun ilaç falan yazdıracağım." dedi ayağı kalkıp.

Eve gitmek için can atıyordum. Hızlıca işten çıkıp eve gittiğimde yukarıdan sesler geliyordu. Klein gelmiş olmalıydı. Biran önce kendimi onun kollarına atmak istiyordum. Yukarı çıkıp Klein'ın odasının kapısını açtığımda kendimi hiç beklemediğim bir manzaraya bakarken buldum. Diana ve Klein yatağın üstünde iç çamaşırlarıyla öpüşüyorlardı...







Dondum kaldım. Kapının açıldığını fark etmeyecek kadar çok dalmışlardı. Arkamı dönüp kapıyı hışımla kapatıp odama gittim. Kapıyı arkadan kilitleyip büyük spor çantamı çıkardım. İçine kıyafet atmaya başlamıştım ki kapım açılmaya çalışıldı. Açılmayınca da Klein seslenmeye başladı. "Gina Gina hayatım aç kapıyı lütfen." dedi. Cevap vermedim. Günlük kıyafetlerimi hallettikten sonra yarına giymeyi planladığım elbiseyi bir kılıfa koydum ve ayakkabı aramaya başladım. "Gina lütfen aç kapıyı konuşalım." diye seslenmeye devam ediyordu ama ben tamamen yaptığım işe odaklanmıştım. En son üstümü de değiştirmeye karar verdim. Koyu yüksek bel dar bir kotla pembe askılı bir bluz ayağıma da pembe nikelarımı giydim ve çantamı alıp kapıyı açtım. "Sonunda bak lütfen konuşalım." dedi Klein ama ben merdivenleri inmiştim bile. "Konuşacak hiçbir şey yok. Kim bilir belki de hiç ayrılmadın o sürtükten." dedim. "Hayır hayır. Nereye gideceksin ki kal lütfen konuşalım." dedi ama ben kendimi hemen arabaya atıp evden uzaklaşmaya başladım.

10 dakika sonra boş boş araba sürdüğümü fark edip kenara çektim. Şuan ağlamamak için zor tutuyordum kendimi ama hayır ağlamayacaktım. Aldatılmıştım hemde en yakınım beni aldatmıştı. Söylediği bir şeyde de çok haklıydı. Benim ondan başka kimsem yoktu yani gece kalacak yerim de yoktu. Neyse artık yeni bir yer bulana kadar kendime bir otel bulmam lazım.

Ben düşüncelere dalmışken telefonum bir türlü susmuyordu. Klein ısrarla aramaya devam ediyordu ama açmayacaktım. Arada bir mesaj geldi ve bende ona bakim dedim kendini nasıl açıklayacaktı acaba ama mesaj Bill'den di. Evin adresini atmıştı ah hayır ama ya ben tamamen unutmuştum onu.

Yapacak birşey yoktu mecbur Bill'in evine gittim. Yarım saat sonra kapıdaydım. "Hey çok çabuk geldin." diyerek karşıladı beni. "Hazırdım." dedim içeri girerken. Bu arada tekrar telefonum çaldı ama cevap vermedim.

Ev çok güzeldi. Tam tahmin ettiğim gibi çatı katında harika bir manzaraya sahipti. Mobilyalar zevkli ve moderndi.

Eve girdikten sonra pek konuşmadık. Çin yemeği söylemişti Bill. Canım sıkkınken çok yemek yerdim ve bugün de yediğimin haddi hesabı yoktu.

Çalan telefonu 4.kapatışımda Bill artık dayanamamış olacak ki "Aç istersen." dedi. "Şuan konuşmak istemediğim biri." dedim. "Ama onun konuşmak istediği belli." dedi telefonu göstererek. Bende telefonu alıp kökten kapattım. "Patronum yanında olduğuma göre telefonu rahatlıkla kapatabilirim." dedim kendimi gülümsemeye zorlayarak. Bill de gülümsedi. "Hadi çalıştır beni." dedi.

Dosyamı aldım ve L koltuğun önündeki sehpaya koyup kağıtların hepsini sehpaya yaydım. Sonra laptopumu da onların yanına hazırladım. Tüm belgeler hazır olunca koltuğa oturup ayakkabılarımı çıkarıp ayaklarımı topladım. "Gelmiyor musun?" dedim Bill'e yanımı işaret ederek. Tüm işleri yaparken tek yaptığı beni izlemek olmuştu. "Tamam." diye mırıldanıp yanıma oturdu.

3 saat sonra...

"Tamam mıdır artık?" diye sorduğumda tükenmiştim. "Evet." dedi Bill gözlerini ovuşturarak.

Tüm belgeleri toplayıp kendimi geri koltuğa attığımda "Bira?" diye sordu Bill. "Çok iyi olur." dedim. Kalkıp bize bira getirirken bende televizyonu açıp rasgele kanal gezmeye başladım.

Biralar bittikten sonra ayakkabılarımı tekrar giyerken "Napıyorsun?" diye sordu. "Geç oldu artık gitsem iyi olur." dedim. Kolumdan tutup "Saçmalama bu saatte hiç bir yere gitmene izin vermem." değip çekti beni. Koltuğa yanına düştüğümde kafamı yüzüne bakmak için kaldırdığımda yüzlerimizin birbirine çok yakın olduğunu fark ettim ve Bill aradaki çok az mesafeyi de kapatıyor gibiydi....






Son saniye kendimi geri çektim. Az kalsın öpüşecektik ve bu duygu karmaşasında bir yenisini daha istemiyordum.

"Kolum." dedim. Hala kolumu tutuyordu ve canımı acıtmaya başlamıştı. Hemen bıraktı kolumu "B-ben..." dedi. Elimi dudaklarına götürüp "Şşşşş....." dedim. "Sonra. Şuan bişey konuşacak durumda değilim." dedim. "Noldu?" diye sordu hemen. "Uzun hikaye boşver." dedim ayakkabılarımı giyerken. "Dinlemek isterim." dedi. Bense bu arada çantamdan arabamın anahtarını çıkardım. "Hey bir yere gitmiyorsun." dedi hemen. Bişey demeden anahtarı ona uzattım. Kafası karışmıştı ama aldı anahtarı. "Madem gitmiyorum arabamın arkasında bir spor çantası, kılıfta bir elbise ve bir ayakkabı kutusu var. Onları getirirsen sevinirim." dedim gülümsemeye çalışarak. "Tamam ama karşılığında şu uzun hikayeni anlatacaksın." dedi. "Tamam anlaştık." dedim.

Hızlıca evden çıktı. Ben acaba arabayı bulabilir mi diye düşünürken geri gelmişti bile. Elbisemi elinden kurtarıp "Misafir odası?" diye sordum. Eliyle bir kapıyı işaret etti. Peş peşe odaya girdik ve ben elbiseyi hemen dolaba asarken Bill de elindekileri bir kenara bıraktı. Yatağa oturup "Teşekkür ederim." dedim. "Bayağ hazırlıklıymışsın sen." dedi gülümseyerek. "Evet öyle oldu bugün." dedim. Yanıma yaklaşıp "Hadi ben görevimi yaptım sıra sende." dedi.

Bende herşeyi anlattım. Klein'la ilk tanışmamızdan sevgili olmamıza , Diana'dan bugün onları görmeme.

Farkında olmadan ağlamaya başlamış olacağım ki Bill bi ara odadan çıkıp peçete getirdi bana.

"Konuşmadınız ama." dedi. "Konuşacak birşey yok ki daha önce de aldatıldım ve aldatanı affetmenin ne kadar yanlış olduğunu zor yoldan öğrendim." dedim. "İşte tüm bu hazırlıkta ondan şuan o eve geri dönmek istemiyorum." diye ekledim. Artık titreyerek ağlıyordum ve kendimi durduramıyordum. Bill bana sarıldı ve yatağa uzandık. Gözyaşlarım t-shirtünü ıslatıyordu ama umrunda değil gibiydi.

Bi süre öyle kaldıktan sonra saçlarımı okşayıp konuşmaya başladı. "O kadar aynıyız ki. Meslekten olaylara verdiğimiz tepkilere, kıyafet zevkimizden kahveyi nasıl içtiğimize ki bu ikisinin farkındasın. İkimizin psikolojik hastalığı bile aynı ki bugün sen olmasan o ilacı içemesem durumumun nasıl olacağını çok iyi biliyorsun. Senin sayende bugün hastanelik olmadım. Bana bu kadar dürüst olduğun için teşekkür ederim. Seni sadece birlikte çalıştığım biri olarak görmediğimi anlamışsındır." dedi. Hiç bir tepki vermedim. Ağlamam kesilmişti ama hala acı çekiyordum. Bir yandan da söylediği herşeye hak veriyordum. Aramızda ilk günden beri değişik bir elektrik vardı. "İster inan ister inanma şu anlattıklarını bile yaşadım. Aynı sizin gibi bir arkadaşlığım olan biriyle sevgili oldum ve yine aynı kişiyi beni aldatırken yakaladım. Sonra da buraya taşındım. Bir daha asla mutlu olamayacağımı sanıyordum ama sen her gün işe gitmeyi sevme sebebim oldun." dedi. Hiç bir tepki verecek halim yoktu ve Bill de benim bir tepki vermemi beklemiyordu zaten.

Bir anda yataktan kalktım ve gözlerimi ovuşturdum. "Rahatsız ettim tabi." dedi ve tam kalkıyordu ki omzundan tuttum. "Hayır. Kal." diyebildim sadece. Dönüp spor çantamdan tayt ve t-shirt aldım ve banyoya girdim. Üstümü değiştirip geri döndüğümde Bill bıraktığım gibi duruyordu. Yanına gidip yatağın örtülerini çekiştirip altına girdim. "Gelmiyor musun?" diye sorduğumda yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı ve o da örtünün altına girdi. Belinden sarılıp başımı omzuna koyup gözlerimi kapattım.

Yıllardır Klein'a aşıktım ama bu gece canımı çok acıtmıştı. Bill hakkında hiçbir düşüncem yoktu iyi veya kötü sadece şu en kötü zamanımda bana destek olduğu için minnettardım. İlk defa Klein dışında birine bu kadar dürüst olmuştum çünkü ilk defa gidip anlatacak kimsem yoktu. Klein'la ya da Bill'e ne olur bilmiyorum şuan sadece durumu kabullenmeye çalışıyordum.

Ne kadar uyumuştum saat kaçtı bilmiyorum ama bi telefon çalıyordu sürekli ve en son dayanamayıp gözümü açtım ve ilk gördüğüm şey duvardaki saat oldu. "K-Bill Bill uyuyakalmışız." diye seslendim hemen. Bill kollarını belime sıkıca sarmıştı ve kalkamıyordum o yüzden. Elimi çıplak göğsüne koyup hafifçe sarstım. "Bill uyan hadi geç kalacağız." dedim. Bir dakika çıplak göğüs mü gece yatarken üstünde t-shirt vardı...





"Tamam tamam uyandım." değip ellerini belimden çekti. "Senin üstünde neden t-shirt yok?" diye sordum o gözlerini ovuştururken. "Alışık değilim t-shirtle yatmaya gece de rahatsız olunca çıkardım. Noldu ki?" diye sordu. "Hiç. Hey ben bi duş alsam." dedim. "Tabi kendi evin gibi." dedi.

Hemen kendimi duşa atıp dünden ayarladığım elbiseleri giyip hızlıca hazırlandım. Salona gittiğimde Bill hazır beni bekliyordu. "Hadi gidelim. Benimle geliyorsun itiraz istemiyorum." dedi. "Ama-" dedim "Ama falan yok gece kalacak yerin olmadığını biliyorum. İstediğin kadar burda kalabilirsin. Şuan sadece akşam benimle döneceğini garantiye alıyorum." dedi.

İtirazlarımın hiçbirinin işe yaramaması sonucu işe birlikte gitmiştik. Hemen toplantı odasındaki hazırlıkları kontrol etmeye gittim bir sorun yok gibi görünüyordu. Aslında sunumu yapacak olan bendim ama herkesin Bill'in üstüne yüklenmesini bekliyorduk sorularda çünkü şirketin başına geçti geçeli ilk büyük işiydi o yüzden dün o kadar çalışmıştık.

Sunum zamanı geldiğinde toplantı odasındaki masada oturacak yer kalmamıştı. Bayan Sinclair her zamanki ifadesiz haliyle bana bakarken ilginç olan Bay Eric ve Bill'in bana bakarak konuşmasıydı. Ne konuştuklarını sormayı aklımda tutarken sunumuma başladım.

Sunum güzeldi, işi kapmıştık. Tahmin ettiğimiz üzere sorular Bill'e gitmişti ve o da çok güzel cevaplamıştı.

Sunum sonrası Bayan Sinclair beni tebrik edip elimi sıktı. İşte bu çok ilginçti çünkü çok soğuk biriydi. Bay Eric de tebrik etti ama onunki daha sıcakkanlıydı.

Herkes çıktıktan sonra Bill koşup bana sarılıp havada çevirmeye başladı. "Dur dur napıyorsun?" dedim gülerek. Biraz daha çevirdikten sonra yere bıraktı. "Harikasın sen. İlk defa annemin benden gurur duyduğunu gördüm. Akşam bunu kutluyoruz." dedi. O anda kapı açıldı ve biri Klein'ın geldiğini odamda beklediğini söyleyip gitti.

Kapıyı açmadan derin bir nefes aldım. İşte o an gelmişti. Kapıyı açtığımda "Şükürler olsun Gina seni çok merak ettim." değip sarılmaya kalktı ama ben bir adım çekilince durdu. Yanından geçip masama oturdum. "Evet?" dedim. "Telefonun hala kapalı. Bir türlü sana ulaşamayınca gelmekten başka çarem yoktu." dedi. "Şuan bunları konuşmak için doğru yer ve zaman değil." dedim. "Çok uzun sürmez birkaç şey söyleyip gideceğim." dedi. "Dinliyorum." dedim en politik yüz ifademi yaparak. "Bak sen benim herşeyimsin. Seni çok seviyorum ama ondan ayrıldığımdan beri Diana bi türlü rahat bırakmadı. En son dayanamayıp birgün görüştüm ve bana hamile olduğunu söyledi. İnanmadım test yaptırdım DNA testi bile yaptırdım babasının ben olduğumdan emin olmak için. Diana aldırma süresi geçtikten sonra bana söylediği için yapacak birşey de yoktu. Dün de 10 yaşında bir hastamı kaybettim. Bir barda içiyordum. Çok sarhoştum. Barda Diana'yla karşılaştık ve eve onunla geldim. Sonrasını biliyorsun. Ben çok pişmanım ve hala seninle olmak istiyorum ama oğlumun bir anne ve babayla büyümesini de istiyorum." dedi. "Aldatmanın bahanesi olmaz Klein ve bu konuda ne kadar hassas olduğumu çok iyi biliyorsun. Sen zaten kararını vermiş ve benden çoktan vazgeçmişsin. Bunca yıl yaşadığımız herşeyi çöpe atmışsın. Şimdi söyleyeceğin başka birşey yoksa çalışmam lazım." dedim ve Klein'ın odadan çıkışını izledim.

Klein gittikten sonra kendimi ofise kitleyip ağlamaya başladım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum kapıya Bill geldi ve onu içeri alınca tüm konuşmayı anlattım. "Hadi eve gidelim." dedi.

Bill'in evine geldiğimizde sakinleşip sakinleşip bir daha ağlıyordum. En sonunda sakinleştiğimde Bill bana su getirdi. "Dışarı çıkalım mı içki içip dans etmeye. Kafa dağıtmaya birebir." dedi ama ben istemeyince çok ısrar etmedi. Rastgele kanal geziyordum.

Klein beni silmişti ve geri dönemezdik artık resmen bitmişti. Gözlerimi dikmiş Bill'e bakıyordum. Peki onunla ilgili ne karar vermeliydim. Şuanki arkadaşlığımızdan çok memnundum ama riske atmaya değer miydi işte onu bilmiyordum.

"Çok ciddi bakıyorsun." dedi gülümseyerek. "Acıktım." dedim. Yine canım sıkkın yeme moduna geçmiştim.

Kendimize bişeyler hazırlayıp yedik. Bill telefonla konuşmaya gittiğinde bende bulaşıklarla uğraşıyordum. Geldiğini duymamışım ama bir el saçımı omzumdan çektikten sonra öptü. Döndüğümde çok yakındık. Geri adım atmak istedim ama tezgahla Bill arasında sıkışmıştım. Ellerini yanımdan tezgaha koyup iyice eğildi. "Bana bir şans ver." diye fısıldadı. Öylece kaldım hareket edemiyordum. Tezgaha tutunup parmaklarımın ucuna çıktım Bill hemen kollarını belime sardı ve beni öptü.


2 hafta sonra...







Ayaklarımı sehpanın üzerine uzatmış televizyon izliyordum. Bu arada kapı anahtarla açılmıştı. "Hey nerelerdeydin?" diye sordum. "Şu testi araştırıyordum ya işte haklı çıktın." dedi yanıma oturup "Diana test sonuçlarıyla oynamış bebek Klein'dan değil." diye ekledi. "Sen ciddi misin?" değip elindeki belgeleri alıp incelemeye başladım. Evet bebek kesinlikle Klein'dan değildi. Bill'in boynuna sarıldım. O da hemen belimden tuttu. Nasıl olduysa refleks olarak dudaklarından hızlıca öptüm.

Geçen 2haftadan sonra ilk defa öpüşüyorduk. Tüm 2 hafta benden bu konuda uzak durmuştu sanırım zorlamamak için bir sonraki hareketi benden bekliyordu ve az önce o hareketi yapmış bulundum.

"Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek ve yanından kalktım. Kitaplık gibi bişey vardı salonun bir kenarında onun üstüne asıl test sonucunu koyup bende oturdum. Sonra hemen ne yaptığımı fark edip üzerimdeki askılı t-shirt bozması elbiseyi aşağı çekiştirdim. Ben tüm bunları yaparken Bill beni izliyordu. Ayağı kalktığımda yanıma geldi ve belime sarıldı. Bir süre o şekilde birbirimize baktıktan sonra öpüşmeye başladık.

Öpüşme git gide derinleşirken elim ceketine gitti ve çıkardım. Bill iyice kendine yapıştırmıştı beni ve bir eli kalçamdaydı. Nefes almak için geri çekildiğimde hemen gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. Gömleği çıkarmama yardım ettikten sonra elimden tuttu ve beni odasına götürdü.

Odasına gittiğimizde hemen dudaklarına yapıştım. Duvara yaslandığımı hissediyordum ama ellerim kemerini çözüyordu. Kemer de gittikten sonra Bill boynuma geçti. Hafif hafif ısırıyor ve emiyordu. İşte bu şuan onu daha çok istememe neden olmuştu.

Boynumla işi bittikten sonra geri çekildi ve elbisemi üstümden çıkardı. Üstümde sadece
külotum kalmıştı. İnlemeye benzer bir ses çıkardığında pantolonunun üzerinden sertliğini okşamaya başladım sonrada düğmesini ve fermuarını açtım.

Biraz sonra kendimi yatakta buldum. Tekrar dudaklarına yapıştığımda bir eliyle göğsümü sıktı. İnlediğimde gülümsediğini hissettim ve aynısını diğerine de yaptıktan sonra dudakları kulak mememe geçmişti emip hafif ısırdığında tırnaklarımı sırtına geçirdim. Bir eliyle yüzümü okşayıp "Çok güzelsin." dedi. Ben ancak tepki olarak gülümseyebiliyorken o el yavaş yavaş aşağı indi. Önce göğsüme sonra karnıma en son da külotumun lastiğine gelip içine girdi. Hareketleri iyice yavaşlamıştı ve bu beni delirtiyordu. Sonra külotumu da çıkardı. Refleks olarak külotumu çıkardıktan sonra bacaklarımı kapatmıştım. "Aç." dedi hemen. Açtıktan sonra eğildi ve dilini içime sokmaya başladı. Hareketleriyle orantılı olarak inliyordum. Geri çekildiğinde bir parmağını içime sokup ileri geri yapmaya başladı. Sonra ikinciyi soktuğunda "Ahhh...." diye inledim. Üçüncü parmak geldiğinde ben iyice yükselmiştim. Tam boşalacaktım ki bunu hissetmiş olacak parmaklarını içimden çekip yataktan kalktı. Boxerını çıkarıp prezervatif taktı. Ben artık yanıma gelmesini beklerken dolabından bir şey çıkardı ve gözüme taktı. Göz bandını hafifçe yukarı kaldırıp "Ciddi misin?" diye sordum. "Güven böyle daha çok zevk alacaksın." değip bandı indirdi. Öyle olsun bakalım diye düşünürken üstüme çıktı ve yavaş yavaş içime girdi. Hareketleriyle birlikte "Ahh... Ahhh..." diye inlemeye başlamıştım. Hızını arttırdıkça benim de inlemelerim artmıştı. Uçuyordum artık ve bandı gözümden çıkarıp attım. Zirveye ulaştığımda aynı anda boşaldık.

İçimden çıkıp yanıma uzandığında nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum. "B-Bu..." dedim devamını getiremedim. "Biliyorum." değip belimden sarıldı. Kalplerimiz çok hızlı atıyordu.

Bi süre öyle uzandıktan sonra kalktım. "Hey nereye?" diye sordu."Acıkmadın mı?" diye sordum. "Evet ama..." dedi. Eğilip yerden kıyafetimi aldım ama giymedim onun yerine Bill'in dolabından bir gömlek alıp giydim sonra da yanına gidip öptüm. "Pizza söylüyorum sen ısmarlıyorsun." dedim gülümseyerek. "Tamam." dedi gülümseyerek.

Odadan çıkıp kirli sepetine elimdeki kıyafetleri atıp pizzaları söyledim. Koltuğa oturup ayaklarımı sehpaya uzattığım sırada Bill de yanıma gelip başını bacaklarımın üstüne koyup uzandı. Üzerinde sadece her an düşecekmiş gibi duran bir eşofman altı vardı. Saçlarını okşamaya başladığımda gözlerini kapatmıştı. Biraz böyle kaldıktan sonra "DNA testiyle ne yapmayı düşünüyorsun?" diye sordu. "Yarın düğünümüz var. Bence çok güzel düğün hediyesi olur." dedim. "Senden korkulur." dedi gülümseyerek. Sonra da kalkıp yanağımdan öptü.

Bu arada kapı çaldı. Bill pizzalarla geri döndüğünde bende içecek bişeyler çıkarmıştım. Pizzaları yemeye başladığımızda sürekli espri yapıp beni güldürüyordu. Onu da ilk defa bu kadar gülerken görmüştüm.

Pizzaları yedikten sonra koltuğa uzandım. Bill'de arkama uzanıp bana sarıldı. "Yarından sonra gidecek misin?" diye sordu. "İki haftadır en güzel günümü geçirdim ve şuan burda çok huzurluyum." değip daha sıkı sarılmasını sağladım "Eğer sorduğun tekrar Klein'a dönüp dönmeyeceğimse cevabım hayır. O beni hiç düşünmeden sildi ve onu bu konuda asla affetmeyeceğim." diye ekledim. "Peki biz?" diye sordu. "21. yüzyıldayız. Şuan bu yaşadığımıza bir ad koymayalım bunu daha sonra konuşalım tamam. İkimiz de istediğimiz bir şeyi yaptık ve ben hiç pişman değilim." dedim. "Bende pişman değilim asla da olmam." dedi.

Arkamı dönüp Bill'e sıkıca sarıldım. "Yanında hissettiğim bu huzurun bozulmasına izin verme." dedim. "Asla." dedi...







"Hadi ama Gina çıkmazsak yeminlerden önce yetişemeyeceğiz." diye seslendi. "Tamam tamam geldim." değip odadan çıktım. Yanına gittiğimde "Hmm acaba çıkmasak mı?" değip kendine yapıştırdı beni. "Şşş uslu dur bakalım." değip dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdum.

....

"Hey hey Gina." diye bir ses duyduğumda o tarafa döndüm. "Hey David nasılsın?" diye sordum gülümseyerek. "Gelmezsin diye düşünmüştüm." dedi. "Gördüğün gibi burdayız." dedim Bill'i göstererek. "Bunu Klein'a verir misin? Çok önemli hemen açmasını söylersen sevinirim." diye ekledim elimdeki paketi ona vererek. "Tabi hemen." değip yanımızdan ayrıldı. Bill'in elinden tutup "Hadi oturacak bir yer bulalım." dedim.

Lizz'in yanını boş görünce oraya doğru ilerleyip yanına oturdum. "Hey Lizz nasılsın?" dedim gülümseyerek. "Hey ben iyiyim de seni sormalı." dedi. "Ben süperim." dedim Bill ile tutuştuğum eli göstererek. Sonra da onları tanıştırdım.

15 dakika sonra...
"Şimdiye kadar Klein'ın yerini almış olması gerekmiyor muydu?" diye sordu Lizz. "Aynen acaba bi sorun mu oldu." dedim. Bu arada Bill kulağıma eğilip "Senden korkmalı mıyım?" dedi gülümseyerek. "Üzmezsen korkmana gerek yok." dedim fısıldayarak.

5 dakika daha bekledikten sonra Diana'nın çığlığı klisede yankılanınca "Hadi gidelim Diana'yla karşılaşmak istemiyorum." dedim.

Tam kliseden çıkacakken Diana ile karşılaştık. "Yine mi sen herşey senin yüzünden oluyor. Klein senin yüzünden kaçtı." diye bağırdı bana ağlayarak. "Evet bu sefer tüm planını bozdum." dedim gülümseyerek ve "Hadi gidelim hayatım." değip Bill'i çekiştirdim. Diana üstüme yürüyordu ki Bill araya girip sadece Diana'ya baktı. Biraz öyle kaldıktan sonra Diana geri çekildi ve biz giderken arkamızdan öylece baktı.

Bill' le birlikte kutlama bahanesiyle bir bara gittik ki benim dans etmeye çok ihtiyacım vardı sinir atmaya birebirdi. Üçüncü tekiladan sonra Bill'i sürükleyerek dans pistine çıkardım.

1 saat sonra...


Eve girdiğimizde Bill hemen beni duvara yaslayıp öpmeye başladı. Ellerimi boynuna dolayıp karşılık vermeye başladığımda arkadan bir öksürük sesi geldi.

Anında ikimiz de durduk. Kafamı uzatıp baktığımda karşımda Eric'i buldum. "Kusura bakmayın." dedi. Bill benden uzaklaşıp "Bunu neye borçluyuz?" diye sorarak abisine sarıldı.

Bense utançtan yerin dibine girmiş bir halde olduğum yerde kalakalmıştım. Merhabalaştıktan sonra üstümü değiştirme bahanesiyle odaya kaçtım. Hemen elimi yüzümü yıkadım. Sakinleşmem lazımdı çünkü utançtan yanıyordum.

Elbisemi çıkarıp tayt ve t-shirt giyip yanlarına geri dönüp Bill'in yanına oturdum. Eric " Şey kusura bakma Bill'i uzun zamandır görmüyorum bi uğrayayım demiştim ama rahatsızlık vermek istememiştim." dedi. "B-Ben özür dilerim asıl bizi gördüğün durum yüzünden." dedim. Ben bunu söyleyince Bill bana sinirli bir şekilde baktı. Bende aynı şekilde karşılık verdim. "Ah o konuda sizin adınıza sevindim." dedi Eric gülümseyerek.
Bu yorumun üstüne Bill kolunu omzuma atıp sırıtmaya başladı. "İçecek bişeyler isteyen." değip ayağı kalktım.

1 saat sonra...


Kendimi Bill'in kucağında onun odasına giderken buldum. Uyuyakalmış olmalıydım. Hiç bozuntuya vermeden gözlerimi geri kapattım. Yarın bir şekilde Klein'la konuşmam gerekiyordu ama nasıl konuşmaya dayanacağımı bilmiyordum....



Sabah uyandığımda Bill'i bırakmış yastığa sarılmış haldeydim. Yataktan kalkıp telefonu bulduğumda bir sürü cevapsız arama ve mesaj olduğunu gördüm. Hepsi Klein'dandı. Genel olarak konuşmamız gerektiğini söylüyordu. Bill'e bir not bıraktıktan sonra evden çıktım.

Yarım saat sonra kapıyı çalıyordum ama değil kapının açılması içerden ses bile gelmiyordu. Anahtarla şansımı denediğimde kapı açıldı. Demekki anahtarı değiştirmemişti. Tekrar burda olmak çok garipti. Diana ve Klein'ı gördüğüm günden beri geri gelmemiştim. Kalan eşyalarımı Bill aldırtmıştı.

Burası benim evimdi ama aynı değildi eşyalar değişmişti. Acaba benim odama ne yapmışlardı. İçeri girmemle çıkmam bir oldu çünkü bebek odasıydı. Klein'nın odasına girdiğimdeyse ayağım bir şişeye çarptı. Şişenin devrilme sesine Klein uyandı ve "Hey." dedi uykulu uykulu. "Günaydın." değip yanına oturdum. "Nasılsın?" diye sordum. Doğrulup yatakta oturur pozisyon aldıktan sonra "Bilmiyorum sadece dağıldım." dedi. "Belli oluyor." dedim yerdeki şişeleri göstererek. "Ah... Evet başım da çatlıyor. " dedi başını ovarak. "Teşekkür ederim." diye de ekledi. "Sen olmasan şuan evliydim ve benden sandığım bir çocuğa babalık yapmak üzereydim." değip yatağın üzerine koyduğum elimi tuttu. Hemen geri çekmeye çalıştım ama izin vermedi. "B-ben sadece nasıl olduğunu merak etmiştim artık gitsem iyi olur." diyerek kalkmaya çalıştım ama Klein bırakmıyordu. "Kal biraz daha lütfen Gina bak herşey yoluna girdi sayende." dedi. "Canımı acıtıyorsun Klein bırak artık." dedim çünkü çok sıkıyordu. "Seni seviyorum ve seni tekrar istiyorum lütfen." derken beni kendine iyice çekmişti. " Hadi ama bak artık bir engelimiz de kalmadı." değip öpmeye çalıştı.

Nasıl olduysa bir şekilde elinden kurtulup ayağı kalktım. "Düzgün düşünemiyorsun Klein. Ben artık gidiyorum." değip kapıya yöneldiğinde ayağı kalkıp kolumdan tutmuştu bile. " Hayır." değip öpmeye başladı. Elinden kurtulamıyordum bir türlü bırakmıyordu. Beni zorla yatağa uzandırıp üstüme çıktı. Tüm ağırlığını üstüme veriyordu. "Klein Klein dur artık yeter." dedim ama beni duymuyor gibiydi. Pantolonumu çıkarmaya çalıştığında iyice karşı koymaya çalışıyordum ama bir türlü başarılı olamıyordum. Pantolonumla birlikte iç çamaşırımı da çıkarıp hızlıca içime girdiğinde tüm odayı dolduran bir çığlık attım. Kendinden geçmiş gibi hareket ediyordu ve ben durduramıyordum. Bir süre sonra karşı koyamaz oldum sadece işini bitirmesini bekledim.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama içimden çıkıp boşaldığında ben sessiz sessiz ağlamak dışında birşey yapamıyordum. Yerden kıyafetlerimi alıp bir şekilde giyinmeyi başardım. Klein da giyinmiş boş boş bakıyordu. Odadan çıkıp aşağı inmek üzereyken Klein arkamdan gelmiş "G-Gina..." değip kolumdan tutmaya kalkıştı ama ben refleks olarak geri çekildiğimde ayağım boşluğa denk geldi ve kendimi merdivenlerden aşağı düşerken buldum.

Bayılmış olacağım ki gözümü açtığımda Bill'in kucağındaydım. "B-Bill..." diyebildim sadece. Başım çok ağrıyordu ve Bill'in her adımında göğsümde de bir ağrı hissediyordum. Farkında olmadan ağzımdan bir inilti çıktı. "Dayan canım dayan hastahaneye gidiyoruz. Benimle kalmaya çalış." dedi ama benim gözümü açık tutmaya gücüm yoktu. "Benimle kal Gina sakın uyuma." dedi Bill ama malesef faydası yoktu bende gözlerimi kapattım...


Birilerinin konuşmasını duyarak uyandım. Gözümü açtığımda Bill'i bir kadınla konuşurken buldum. Neredeydim? Bu kadın kimdi? diye düşünürken Bill uyandığımı fark edip hemen yanıma geldi. Nerde olduğumuzu anlamaya çalışıyordum ve Bill'in yanına gitmek için ayağa kalkmaya çalıştım. "Ahhhhh...." göğsüme çok kötü bir ağrı saplandı. "Şşşş... Şimdilik kalkmak yok." diyerek omzumdan hafifçe yatağa doğru ittirdi Bill. Konuştuğu kadın yaklaşarak "Merhaba Gina Hanım. Şuan hastanedesiniz. Merdivenlerden düşmüşsünüz. Ben doktorunuz Ruby Smith." dedi nazikçe. Merdiven mi ben öyle bişey hatırlamıyorum ama. "B-ben hatırlamıyorum." diyebildim. Boğazım çok kuruydu. "Başınızı kötü çarpmışsınız. Bu normal büyük ihtimal geçici hafıza kaybı yaşıyorsunuz bir iki güne düzelir. Ayrıca bir kaburganız çatlamış ki buna dikkat etmeniz gerekiyor. Bu gece misafirimizsiniz eğer bir komplikasyon olmazsa yarın sabah çıkabilirsiniz." dedi doktor. Başımı çeviremiyordum bile zaten çok kötü zonkluyordu. Sanırım bandaj vardı ki bu acilen aynaya bakmam gerek demekti.

Doktor odadan çıktıktan sonra Bill yanıma gelip oturdu ve elimden tuttu. "Beni çok korkuttun prenses." dedi. Tükenmiş görünüyordu. Acaba saat kaçtı? "S-Su..." diyebildim devamını getiremedim. Bill hemen kalkıp bir bardak su doldurup yanıma geldi. Suyu içebilmem için doğrulmama yardım etti ama yine de göğsümün acısından yüzümü buruşturdum. Suyu içmeme de yardım etti. Tanrım çok iyiydi ve bu hali beni duygulandırmıştı.

1 saat sonra...


Klein odaya gelmiş ve tüm olayı anlatmıştı. Bill onu kovduktan sonra daha yeni yeni kendime gelebiliyordum. Tüm bunlar gerçekten olmuş muydu? Hala inanamıyordum.

Farkına varmadan ağlamaya başlamışım. Bill bana peçete uzatınca fark ettim. Yanıma yaklaşmaya çekiniyor gibiydi ama bende tam tersi onu hissedince güvende olacakmışım gibi geliyordu. Canım çok acıyordu ve bu hastane odasında durmak istemiyordum. Eve gitmek ve herşeyden uzaklaşmak istiyordum. Bill'in elini tutup yanıma yaklaşmasını sağladım. Yanıma oturunca canımın yanmasını umursamayarak tüm gücümle ona sarıldım. Buna çok ihtiyacım vardı.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum sadece Bill'e sarılarak uzanıyordum. O uyuyakalmıştı. Tüm gün benim başımda nöbet tuttuğu düşünülürse bu onun için iyi birşeydi. Bende istesem de pek hareket edemeyeceğimden rahatsız etmiyordum. Çok masum görünüyordu uyurken ve şuan onu hissetmeden asla güvende hissedemeyecekmişim gibi geliyordu. İkinci bir ağlama krizine girmemek için kendi zor tutuyordum. Bu arada odaya hemşire geldi ve bizi görünce Bill'i uyandırıp başka yerde uyumasını söyleyecekti ama ben engelleyince istemeyerek serumumu değiştirip gitti.

Yaklaşık 10-15 dakika sonra serumdaki ilaçlar etkilemiş olacak gözlerimi açık tutmakta çok zorlanıyordum ve sonunda pes ederek uykuya teslim oldum.


3 ay sonra....


"Yemeğe yetişir misin?" diye sordum. "Keşke ama sanmıyorum annem kesin ne konuşacaksa yemekte konuşur." diye cevap verdi Bill. "Tamam ama sakin olacağına söz ver bak kriz geçirmek yok." dedim. Ne zaman annesiyle buluşsa kriz geçiriyordu aralarındaki ilişkiyi henüz çözebilmiş değildim. Yandan gülümseyerek "Tamam bebek." dedi ve beni öpüp çıktı.

Havalar artık çok sıcaktı ve izindeydik bir yerlere kaçıp tatil yapmayı düşünüyorduk ama benim öncesinde bir planım vardı. Bill bana hastanedeyken o kelimeleri söylemişti ve ben cevap verememiştim çünkü emin olamıyordum ama şu son üç ayda onsuz yapamayacığımı anlamıştım. Ayrıca malum olaydan sonra artık hayatıma devam etmeliydim böyle olmuyordu.

Kararımı vermiştim bugün söyleyecektim ve küçük bir süpriz yapmayı düşünüyordum.
Bende hazırlanmaya karar verdim Bill en fazla iki saate geri dönerdi biliyordum. Hemen mutfağa gidip bişeyler atıştırdıktan sonra banyoya gittim. Uzun bir duş aldım o an banyoda yapabileceğim tüm bakımımı yapıp çıktım.

Odaya gittiğimde geçenlerde aldığım hiç giymediğim mor iç çamaşırı takımını giydim. Üstüne de sadece mickeyli uzunluğu dizime kadar olan sabahlığımı giydim ki bir şaşırtmaca lazımdı sonuçta. Saçlarımı da kuruttuktan sonra aşağı inip televizyon izleyerek oyalanmaya çalıştım ama heycandan zaman geçmiyor gibiydi.

Ben bir türlü kanal seçememiş en son bir belgesele boş boş bakarken kapı çaldı. Kalkıp kapıyı açtığımda karşımda Bill ve Eric vardı.

Bill yanımdan hiç tepki vermeden içeri girdi. Eric'e baktım ve "Noldu?" diye sordum içeri girmesini işaret ederek. "Annemle kavga ettiler. Bu arada buz getirsen iyi olacak." diye cevap verdi içeri girerken. Kafam karışmıştı kapıyı kapatıp buz almaya gittim.

Salona döndüğümde buzun Bill için olduğunu anladım. Sinirinden duvara yumruk atmış. Tüm itirazlarına rağmen koltuğun yanına yere oturdum ve buzu eline tutmaya başladım. Hafifi hafif titrediğini fark ettim ki bu durduramazsa kriz geçirecek demekti. "Bak haklısın annemin bugün sana yaptığı yanlıştı sana sormadan böyle bir plan yapması kendice çok yanlış ama o annem işte aynı şeyleri zamanında bana da yapmıştı hatırlamıyor musun?" dedi Eric. "Aynı şey değil ama şansa senin istediğin kişiydi annemin sana uygun bulduğu aday. Benim aşık olduğum insan şuan bize hiç soru sorup rahatsız etmeden elimle ilgileniyor." dedi Bill.

Demek konu buydu. Tam Olivia Hanım'dan beklenecek hareketti bu. Aslında hiç şaşırmamıştım o yüzden sessizliğimi korumaya karar verdim. "Evet görünen o ki emin ellerdesin ben annemi sakinleştirmeye gitsem iyi olacak." değip kalktı Eric. Bill'in buzu tutmasını sağlayarak Eric'in peşinden gidip kapıda ona yetiştim. "Sağ salim eve getirdiğin için saol." dedim. "Ona iyi bak çünkü birazdan anneme seni anlatacağım." diyerek çıktı evden.

Geri döndüğümde Bill'in titremeleri artmıştı. Hemen yanına gittim ve eğilip yüzünü tutarak bana bakmasını sağladım. "Bill sadece bana bak. Başka birşeye değil sadece bana odaklanacaksın. Verdiğin sözü düşün sadece ben tamam mı? Kriz geçirmeyeceksin. Buna izin vermiyorum. Benim sevdiğim adam bana verdiği sözü tutar değil mi?" dedim. Sağlam elini tuttum ve gözlerinin içine baktım. "Seni seviyorum." dedim.....


Söylediğim karşısında dondu kaldı tepki veremiyordu. Bende uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Titremesi anında durmuştu. Yanına oturup eline buz tutmaya devam ediyordum ki o her zamanki yandan gülümsemesiyle bana dönüp "Sen bana az önce ne dedin?" diye sordu. Gülümseyerek "Ne dediğimi çok iyi biliyorsun." dedim. Elimdeki buzu alıp sehpaya bıraktıktan sonra tekrar bana dönerek "Emin olmak için bir daha duymak istiyorum." dedi ama bu sefer ciddiydi. Yüzümü yüzüne iyice yaklaştırıp gözlerinin içine baktım ve "Seni seviyorum." dedim. İşte bu defa tepkisiz kalmadı. Hemen dudaklarıma yapışıp öpmeye başladı. Anında karşılık verdim ve bir süre böyle devam ettikten sonra çekildi. Malum olaydan sonra en fazla yakınlaşmamız bu oluyordu ki ben aşmam gerektiğini düşünüyordum artık. "Bende seni seviyorum." dedi gülümseyerek.

Birden ayağı kalktım. Çok hızlı kalkmış olacağım ki bir süre başım dahi döndü. "Noldu?" diye sordu Bill hemen. Tam karşısına geçtim ve "Sabah sana bir süprizim var dediğimi hatırlıyor musun?" diye sordum. "Evet de o deminki sözcükler değil miydi?" diye sordu. "Bir kısmıydı." dedim gülümseyerek. Tam ben ayaktayım diye kalkacakken omuzlarından tutarak izin vermedim kalkmasına. İyice kafası karışmıştı eğilmişken hızlıca öpüp tekrar doğruldum. Tam bir şey söyleyecekti susturdum. Sonra da tam karşısındayken mickeyli sabahlığımın kuşağını çözdüm ve yere düşmesine izin verdim. "G-Gina..." diyebildi sadece şuan Bill donmuştu. Bacaklarım onun bacaklarını saracak şekilde kucağına oturdum. "Evet. Seni istiyorum." değip dudaklarından öpmeye başladım. Hemen karşılık verdi. Elleri önce belime ordan da kalçama geldi. Sonra geri çekilip "Durmamı istediğin an dururum." dedi. "Asla." diye cevap verdim.

İşte bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Tekrar dudaklarımdan öpmeye başladığında daha istekliydi. Elleri kalçamda ve bacaklarımda dolaşıyordu. Bir an önce tenini hissetmek istediğimden önce ceketini çıkarıp ardından göleğinin düğmelerini çözmeye başladım. Yarıya gelmiştim ki dudaklarımı bırakıp boynumu öpmeye başladığı için durmak zorunda kaldım. Boynumu öpmüyor adeta emiyordu ve bu onu daha çok istememe neden olmuştu. Geri çekildiğinde birbirimize bakarak gülümsedik. Hemen kaldığım işe devam ettim. Düğmelerin hepsi açıldıktan sonra Bill de çıkarmama yardım etti. Artık tenini hissedebiliyordum.

Beni tutup hafifçe ayağı kalktığında küçük bir çığlık attım. Biraz sonra kendimi koltukta uzanırken buldum. Bill hemen dudaklarımdan öpmeye devam ederken bir eli sütyenimin askısını indirdi. Sonra dudaklarımı bırakıp serbest kalan göğsümü öpmeye başladı. Arada hafif dişlerini hissedince inliyordum. Onda işi bitince aynısını diğerine de yaptı. Bu arada aşağılarda artık bayağ sertliğini hissediyordum. Ellerimi kalçasına koyarak kendime bastırdım. Bu hareketim inlemesine yol açtı ki gülümseyerek "Beni delirtiyorsun." dedi. Gülümsedim ve bir daha yaptım. Bi ara elleri sütyenimin kopçasına gitti ve artık sütyen gitmişti. Tekrar üstüme çıkmadan doğruldum ve kemerini çözdüm. Sonra pantolonun düğmesini ve fermuarını açtım. Daha fazla devam edemeden beni tekrar koktuğa bastırdı. Yeniden üstümdeydi. Bacaklarımla onu iyice sarmıştım ki bu gülümsemesine sebep oldu.

Bi ara kulak mememi öptü ve kulağıma "Bir daha söyle." diye fısıldadı. Ben sesimi çıkarmayınca hafif dişledi ve ben anında "Seni seviyorum." dedim. Biraz sonra kilotumu da çıkardığında tamamen çıplak kalmıştım. Bill de pantolonunu ve boxerını çıkardı. Sonra prezarvatif takıp üstümdeki yerini aldığında "Emin misin?" diye sordu. "Evet." dedim. Yavaş yavaş içime girdiğinde inlememi öpücüğüyle susturdu. Yavaş yavaş hızlanırken ikimiz de inlemeye başlamıştık. Tırnaklarımı sırtına geçirmiştim ama canı acıyorsa sesini çıkarmıyordu. Adını sayıklamaya başlamıştım artık zevkten uçuyordum. Yükseldiğimi hissetmiş olacak ki "Evet bebeğim hadi benim için gel." dedi kulağıma nefes nefese. Kendimi bıraktığımda inlemesine hakim olamadı ve içimden çıkıp boşaldı.

Tekrar yanıma gelip uzandığında ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Bana sarılıp saçıma küçük bir öpücük kondurdu. Bir süre daha nefeslerimizi düzene sokmak için bekledikten sonra "Teşekkür ederim." dedi. Bense parmağımla göğsünde şekiller çiziyordum öylesine...


Uyandığımda yatakta yalnızdım. Hemen kalkıp saate baktım. On mu cidden mi? Bu saate kadar uyuyabildiğime inananamadan yataktan kalkıp yerde buduğum bir sabahlığı üstüme geçirdim. Aşağı inerken müziğe eşlik ederek kahvaltı hazırlayan Bill'i buldum. İlk defa onu böyle görüyordum. Merdivenin kenarına yaslanıp izlemeye başladım. Kendini müziğe kaptırmış pankek yapıyordu. Biraz sonra beni olduğum yerde sırıtırken gördü. "Hey sen ne yapıyorsun orda?" diye sordu. "Seni izliyorum." dedim gülerek. Hemen yanına gidip dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.

Telefonum çaldığında çoktan kahvaltıdan kalkmıştım. Bayan Sinclair arıyordu. Çok güzel diye düşünerek açtım telefonu. "Efendim?"
"İyi günler Bayan Pierce biraz konuşacak zamanınız var mıydı?"
"Evet efendim."
"Öncelikle şuan izinde olduğunuzu biliyorum ama oğlumla olan münasebetinizi öğrendikten sonra yarın şirkete gelip eşyalarınızı toparlamanızı rica ediyorum."
"Anlıyorum."
"İkinci olarak da evimden ayrılmanızı söyleyeceğim"
"Üzgünüm Bayan Sinclair bu isteğinizi yerine getiremeyeceğim."
"Ah tabiki de yerine getireceksin."
"Oğlunuzun bir yetişkin olarak kiminle yaşayıp yaşamayacağına karar verebileceğini düşünüyorum o yüzden söyleyeceğiniz başka birşey yoksa kapatıyorum iyi günler." değip telefonu kapattım.
Bayan Sinclair'in suratına telefonu kapatmak gerçekten eğlenceliydi. Bill aşağıdan seslenmeye başlamıştı bile ama madem işsiz kaldım bir iki ayarlama yapmam gerekecekti ve ev konusu da vardı.

Tam bilgisayarı kapattığım anda Bill içeri girdi."Hey sen neler karıştırıyorsun bakalım."
"Hiç." dedim gülümseyerek ve hızlı bir öpücük kondurdum dudaklarına. "Hadi aşağı inelim." diyerek aşağıdaki L koltuğa sürükledim.

"Sen birşeyler çeviriyorsun." diyerek yanağımdan öptü.
"Evet çeviriyorum desem sormaktan vazgeçecek misin?"
"Hayır."
"Peki senden bişeyleri gizli tutmayı bende sevmiyorum ki hemen kendimi ele verdim ama bana bir iki gün ver desem."
"İki gün."
"Pekala anlaştık."

Zaman nasıl geçmişti bilmiyorum ama sessiz bir akşam yemeğinden sonra banyo yapmaya karar verdim. Kendimi daha fazla açık etmemek için konuşamıyordum ve bu beni geriyordu rahatlamam lazımdı.
Yukarı çıkıp küveti doldururken soyunmaya başladım. Tüm kıyafetlerimi bir yere atmıştım ki normalde böyle yapmazdım. Küvete girdiğimde sıcak su çok iyi gelmişti. Gözlerimi kapatıp bir süre öylece durarak kovulmayı sindirdim. Life biraz duş jeli sıkıp vücudumu yıkamaya başladığım sırada Bill banyoya girdi."Hey neden bugün seni aynı evin içinde kaybediyorum sürekli."
"Bilmem ben kaçmadım ki."
"Bana öyle gibi geliyor."
"Kaçsam senin banyonda yıkanıyor olmazdım."
"Evet şuan manzaram çok hoş. Yardım ister misin?" dedi gülümseyerek. Gergin havayı kırmayı başarmıştım.
"Zevke." dedim elimdeki lifi uzatarak.

Önce omuzlarımdan ve sırtımdan başladı ardından göğüslerime geçti ki burda biraz fazla oyalanıyordu. "Ağzından laf almamın hiçbir yolu yok değil mi?"
"Malesef." Elleri iyice yavaşlamış ve karnıma inmişti.
"Çok inatçı olduğunu söyleyen olmuş muydu?" Kollarıma geçtiğinde kalp atışlarım biraz yavaşlamıştı.
"Immm.... Tanıdığım herkes."
Kollarımla işini bitirdikten sonra bacaklarımdaydı şimdi.
"Peki inatçı hanım efendi şuan tamamen benim ellerimde ve savunmasız olduğunuzun farkında mısınız?"
"Ah evet gayet farkındayım." dedim. Son olaraka bacak arama geçtiğinde lifi çok yavaş daireler şeklinde sürtüyordu.
Gözlerimi kapatıp ağzımdan bir inleme kaçtığında güldü. "İnadınızı kırabilecek miyim acaba."
"Hiç adil oynamıyorsun."
"Adil olacağımı kim söyledi ki?" Bayağ eğleniyordu ama direnmem lazımdı. Lifi kenara bıraktığında biraz rahatladım ama bir bu defa eliyle aynen devam ediyordu.
"Bu haksızlık ama." dedim inleyerek.
"Umrumda değil." diyerek bir parmağını içime soktuğunda küçük bir çığlık attım. Bir süre sonra ikinci parmak da gelince vücudum iyice gerilmişti. Gözlerimi kapatmış sadece inliyordum. "Hadi bebeğim rahat bırak kendini." demesiyle dediğini yapmam bir oldu küçük bir çığlık atarak boşaldım.
Islanmasını umursamayarak yakalarından tutup kendime çekip öptüm. "Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek ki hiç gerilimim kalmamıştı aptal aptal sırıtıyordum.

Bill ayağı kalkmama yardım edip beni bir bornoza iyice sardı. Odada iyice kurulanmama yardım ettikten sonra bana kıyafet bakınıyordu ki durdurdum. "Giyinmeyecek misin? Bana uyar." dedi o yandan gülümsemesiyle.
"Hayır şimdi de ben seninle ilgileneceğim." diyerek dudaklarına yapıştım. Hemen karşılık verdi ve önce t-shirtünü çıkardım sonra kemerini çözmeye başladım. Biraz geri çekilip kemeri ve pantolonu hallettikten sonra yatağa ittirdim. Üstüne çıktığımda "Sen harika bir kadınsın." dedi .
"Biliyorum." diyerek tekrar dudaklarını öpmeye başladım. Elleri bornozumun altından kalçama kayıyordu ki bir elini tutarak "Daha değil." dedim ve şimdi dudaklarım boynundaydı. Küçük küçük öpücükler kondurarak göğsüne ordan da karnına ilerledim. Ellerim boxerının içine girip sertliğini okşamaya başladığımda inledi. Kalkıp boxerı yardımıyla çıkardığımda tekrar sertliğini okşamaya başladım. "Şimdi kim kimin elinde ve savunmasızmış bakalım."
"Ahhh... sen çok fenasın." Demesiyle ağzıma almam bir oldu. Elimle ve ağzımla birlikte gitgeller yaparken inlemeleri iyice artmıştı.
İtiraf ediyorum bunu ilk defa yapıyordum ama benim yüzümden bu hale gelmesi zevk vericiydi.
Bir süre sonra "G-Gina biraz daha devam edersem boşalacağım."dedi zorla. Hemen geri çekildim ve inleyerek boşalmasını izledim. "Sen çok fenasın." dedi gülümseyerek.
Boşalmıştı ama bu onu pek etkilememişe benziyordu. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurup kalktım. "Hey nereye?" dedi arkamdan ki ben bu arada aradığım şeyi çoktan bulmuştum ve ona gösterdim ki bu gülümsemesine sebep oldu. "Seni seviyorum." değip kendine çekti....



Uyandığımda Bill belimden sıkıca sarılmış mışıl mışıl uyuyordu. Onu rahatsız etmeden kalkmak için büyük efor sarfedip hemen yerden t-shirtünü alıp giydim. Telefonumu da alıp çıplak ayak aşağı indim çünkü Bill'i uyandırmamam gerekiyordu.

10 dakika sonra telefondaki tüm işimi bitirmiş tekrar yukarı çıkıyordum çünkü hazırlanıp çıkmam gerekiyordu ve Bill uyanmadan kaçsam evden çok güzel olacaktı. Hızlıca bir duş alıp siyah bir şort ve yeşil kareli gömleğimi giydim. Gömleğin kollarını katlarken kurutma makinasının sesiyle kendimi riske atamayacağımı düşündüğümden saçlarımı toplayıp hafif bir makyaj yaptım. Siyah çantamı ve spor ayakkabılarımı giyerek hiç ses çıkarmadan evden çıktım.

Her zamanki cafeye gittiğimde Klein'ın çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Derin bir nefes alıp içeri girerken kalbim deli gibi atıyordu. Malum olaydan sonra hastaneye gelişini saymazsak hiç görüşmemiştik.
"Günaydın. Kusura bakma biraz geç kaldım." diyerek masada karşısına oturdum.
"Sorun değil aramana çok sevindim."
"Ah evet direk konuya girmek istiyorum sakıncası yoksa." dememle garsonun gelmesi bir oldu bizde siparişlerimizi verdik ki kesinlikle kafeine ihtiyacım vardı.
"Evet seni dinliyorum."
"Evi satacağını söylemiştin sattın mı?"
"Evet dün anlaşmayı yaptım bugün sadece kağıt işlemleri kaldı."
"Güzel peki eski eşyalarımdan istediklerimi alabilir miyim?"
"Tabiki de Gina hiç birini atmadım atmam o evin aslında tüm eşyası senin biliyorsun. Hepsini depoma koydurttum ki atmadıysan sende de anahtar var istediğin zaman gidip istediğini alabilirsin."
"Teşekkür ederim."
Bu arada kahvelerimiz geldi ve ben sıcak olmasını hiç umursamadan büyük bir yudum aldım.
"Tamam o zaman bugün gün içinde ben gider seçerim alacaklarımı."
"Tamam."
"Şeyy.... Bişey daha var da..."
"Bana istediğini söylebileceğini biliyorsun. Ben hala senin Klein'ınım değişmedim. Evet çok çok çok büyük bir hata yaptım. Bin defa özür diledim ki beni affetmemekte sonuna kadar haklısın ki polise şikayet etmediğin için çok şanslıyım. Şikayet etsen de şanslıyım ama bugün beni aradın ve şuan karşımda oturuyorsun ya dünyalar benim. Seni kaybettiğimi biliyorum ama aramaya da çekiniyorum."
"B-ben başka konu hakkında konuşmak istemiyorum."
"Tamam."
"Para işini soracaktım biliyorsun normalde istemezdim bile ama bu ara paraya ihtiyacım var diyelim."
"Tabiki bugün evin parası hesabıma yatacak yarısını hemen senin hesabına gönderirim hatta istersen hepsini gönderim."
"Yok yok yarısı yeter zaten birlikte almıştık evi."
"Acilse hemen kendimden de gönderebilirim."
"Yok gerçekten gerek yok sadece senin gibi bende kendime yeni bir düzen kurmaya çalışıyorum ondan."
"Tabiki de haklısın Bill'in yanından ayrılıyorsun galiba bir sorun yoktur umarım."
"Hayır hiç bir sorun yok sadece kendime ait bir yerim olsun istiyorum beni bilirsin."
"Anlıyorum. Bu arada Bob'u bu ara ihmal etmişsin galiba bana seni sorup duruyor." Evet ya cidden ihmal etmiştim Bob'u, Klein'la benim babamız sayılırdı zaten hasta nasıl yapabildim ben böyle bir şeyi? Hazır tatildeyken yanına da gitsem iyi olurdu.
"Ah evet pek konuşamadık. Bilmiyor değil mi söylemedin."
"Söyleyemedim."
"Böylesi daha iyi. Şu ev işini halledim yanına da gitmeyi düşünüyorum. Durumu nası?"
"Pek iyi değil gidip görsen iyi olur. "
"Hiç düzelme yok mu?"
"Değerler birgün iyiyken ertesi gün kötüye gidiyor. Sıkı takip edip sık sık yanına da gidiyorum kontrole ama beni evden kovmaya başladı resmen."
"Tamam söylediğin için teşekkür ederim." dememle telefonun çalması bir oldu.

Konuşup kapattıktan sonra Klein'la kalktık ve ben bugünkü ikinci durağıma doğru gitmeye başladım.


1 hafta sonra...


"Aşkım mumlar nerdeydi?" diye seslendi Bill.
"Alt çekmecedeler."
"Hala bir şeylerin yerine alışamadım."
Ah bu böyle olmayacaktı. Gidip mumları eline verip yanağına bir öpücük kondurdum.
"Normal çünkü bende sürekli bir şeylerin yerlerini değiştiriyorum. Burası bizim evimiz ve eninde sonunda kendi düzenimizi otutturacağız." diyerek mutfağa geri döndüm.
Daha iki dakika geçmemişti ki belimi arkadan saran kollar yüzünden yeni tabağa koyduğum yemeği dökecektim.
"Uslu dur Eric ve Anna her an gelebilir."
"Biliyorum."
"Sence Anna beni sever mi?"
"Saçmalama sen şimdiye kadar gördüğüm en muhteşem kadınsın. Tabiki de seni sevecek anneme takılma evden çıkarırım tehditini boşa çıkardığın için öyle davranıyor." dedi ve boynumu öpmeye başladı.
"Bill..."
"Efendim canım?" diyerek devam ediyordu.
"Y-yapma yoksa yemeği boşverip üstüne atlayacağım."
"Tamam tamam durdum." diyerek iki elini havaya kaldırıp bir adım geri çekildi.


Masayı kurmayı bitirdiğimde kapı çaldı ve açar açmaz üzerime sarışın bir bomba atlayıp sarıldı. "Hey sen Gina olmalısın. Eric senden çok bahsetti." diyerek geri çekildi.
"Ah öyle mi? Tanıştığıma çok memnun oldum." dedim nasıl hitap edeceğimi bilemeyerek.

Tanışma ve merhablaşma bittikten ve herkesin birbirine sadece adıyla hitap etmesine karar verildikten sonra yemeğe geçmiştik. Anna'yla çok güzel anlaşmıştık ve yemekte güzel bir sohbet vardı. Ben katılmaktan çok dinlemeyi tercih ediyorken bir soru geldiğinde şaşırdım.
"Ya sen Gina ailen neler yapıyor?" diye tekrarladı Eric.
"Umm... Üvey babam Bobb emekli oldu bu ara rahatsız o yüzden çoğunlukla evde ve Klein da doktor Bobb ve hastane arasında gidip geliyor bu ara." diyebildim.
"Evlatlık olduğundan hiç bahsetmemiştin."dedi Bill.
"Konusu olmamıştır çünkü Bobb'un benim için gerçek bir babadan hiç farkı yok."
"Klein kim?" diye sordu Anna.
"Ah o benim en yakın arkadaşım diyebilirim Bobb başta Klein'ı evlat edinmişti sonra ikimizi ayırmaya gönlü razı gelmemiş beni de evlat edindi öyle." diyebildim bu konuları konuşmayalı uzun zaman olmuştu zor geliyordu. Bill biraz bozulmuş gibi duruyordu. Masanın altından elini tuttum ama geri çekti.

Akşam çok güzel geçmişti Eric ve Anna memnun kalmış gibiydiler ama Bill onlara belli etmese de hala kızgın gibiydi. Herkes gidip biz yalnız kaldığımızda koşarak Bill'in boynuna sarıldım. "Hala kızgın mısın bana?"
"Neden bana daha önce anlatmadığını anlamıyorum."
"Çünkü ben onları öz ailem gibi görüyorum gerçekten özellikle anlatmamazlık yapmadım."
"Ben sana hayatımla ilgili en küçük detaya varana kadar her şeyi anlatıyorum ama sen bu kadar büyük bir şeyi bana anlatmamışsın."
"Haklısın özür dilerim sadece birine açılmak kolay değil benim için bunları anlatmaya alışık değilim."
"Bana tam olarak açılmak hala mı zor?"
"Hayır öyle demek istemedim. Sadece benim anlatabilmem için senin sorman lazım ben ben benim öyle aklıma gelmez üzgünüm."
"Peki sorsam bile senin için anlatması zor mu olacak?"
"Sen ne öğrenmek istersen her şeyi zevkle anlatırım çünkü seni seviyorum."
İşte bu yüzünü biraz güldürmeyi başarmıştı. Dudaklarına uzanıp öptüm ve geri çekildiğimde sinirli hali ortadan kaybolmuştu. "Barıştık mı?" diye sordum.
"En güzel barışma nasıl olur biliyor musun?"
"Nasıl olur?"
"Böyle."diyerek beni bir anda kucağına aldı ve yatak odamıza doğru gitmeye başladı...

Saat kaçtı bilmiyorum ama henüz hava aydınlanmamıştı. Telefonumun bir türlü susmayan sesine dayanamayıp kalktım, arayan Klein'dı.
"Efendim." dedim uykulu bir sesle.
"Gece gece rahatsız etmek istemezdim ama bilmek istersin diye düşündüm."
"Ne oldu?" diye sorarak yattığım yerden doğruldum.
"Ş-şeyy... Bobb rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırmışlar."
"Durumu nasıl?" dedim. Sesim yüksek çıkmış olacak ki Bill önce kıpırdanıp sonra da yatakta doğruldu. İstemeden onu uyandırmıştım.
"Bilmiyorum pek bir şey öğrenemedim ama ciddi gibi. Her neyse ben şimdi yoldayım zaten yanına gidiyorum bilmek istersin diye düşünmüştüm."
"Tamam bende çıkıyorum şimdi hastanede buluşuruz." diyerek kapattım.
"Kimdi? ve bu saatte ne hastanesi?" diye sordu Bill.
"Klein aradı Bobb rahatsızlanmış hastaneye kaldırmışlar." derken çoktan yataktan kalkıp ışığı açmış ve giyinmeye başlamıştım bile.
"Ve sende Klein'ın yanına gidiyorsun."
"Hayır ben Bobb'un yani baba diyebileceğim tek adamın yanına gidiyorum." dedim saçımı toplarken. Neden böyle tepki verdiğini anlamamıştım.
"Bak şehire çok da uzak olmayan bir kasabada yaşıyor ve benim gerçekten gitmem lazım ve kaç gün kalacağım belli olmaz. O yüzden benimle gelmek istememeni anlarım ama sırf Klein da orda olacak diye kızıyorsan yapabileceğim hiç bir şey yok." diye ekledim.
"Saçmalama tabiki de geliyorum." diyerek yataktan çıktı. O hazırlanırken bende ikimize küçük bir çanta yaptım ve artık hazırdık.

Arabada tek düşündüğüm lütfen gittiğimde çok geç olmasındı. Bill yanımda olduğu için sanki güvende hissediyordum.
"Hey sakin ol lütfen her şey iyi olacak." diyerek elimi tuttu. Arabayı kullanmama izin vermemişti.

Hastaneye vardığımızda çabucak Bobb'un odasını öğrenip oraya gittim. Klein kapının önündeki koltuklardan birine oturmuştu. Dirseklerini dizine yaslamış bir şekilde kafasını eğmiş yere bakıyordu.
"Hey." dediğimde bana bakan bir çift kırmızı göz gördüm. Ağlamıştı. Olduğum yerde birden durunca bir adım arkamdan gelen Bill bana çarptı ve düşmemem için tuttu.
"Hayır." dedim ve birşey demelerine fırsat vermeden odanın içine attım kendimi. İçeride bir hemşire örtüyü kafasının üstüne çekiyordu.
"Çık dışarı." değip Bobb'un yanına gidip elini tuttum. Bu arada arkamdan odaya giren Bill ve Klein hemşirenin çıkmasını sağlamışlardı. Eli hala sıcaktı.
"Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim. Beni çağırdın ve ben gelmedim. Hepsi benim suçum daha önce gelmeliydim. Ben ilgilenmeliydim seninle." diyebildim sadece ve olduğum yere çöktüm. Ağlamadım veya konuşmadım. Tepkisiz kalmıştım sadece.

Sonrasında ne oldu pek hatırlamıyorum. Bobb'un elini bırakmam için bayağ uğraştılar. Öylece kala kalmıştım boş bakıyordum. Sonra nasıl geldiğimi bilmeden eski evimin girişinde buldum kendimi işte artık o zaman tepki vermeye başladım.
"Hayır hayır hayır Bobb olmadan bu eve girmem giremem." dedim.
"Gina biliyorum zor ama sabah olmak üzere hadi gel içerde uzan biraz iyi gelir sana." dedi Bill.
"Hayır yapamam."
"Hadi gel sana en sevdiğin çaydan yapalım eminim içerde vardır." değince Klein işte o zaman bir şeyler attı ve ağlamaya başladım.
Kendi sevmese de ben seviyorum diye hep bulundururdu ve ben gelmemiştim. Hayır demeye ve çırpınmaya başladım. Deli gibi ağlıyordum ve titremeye başladım. Kriz geçirmeye başlayınca kendimi tamamen kontrol edemez oldum. Bill beni kucağına aldı ve Klein'ın yönlendirmesiyle beni eski odama götürüp yatağa uzandırdı. Normalden çok daha şiddetli titriyordum ki yatakta durabilmem için Bill beni tutuyordu.
"Ahhh... Eminim ilacını yanına almamamıştır." dedi Bill.
"Gerek yok ilaç bu durumda etki etmez." dedi Klein.
"Ne yapacağız?" diye sordu Bill sesindeki çaresizlikle.
"Sabit tutmaya çalış ona bir sakinleştirici yapacağım. Bu hem krizini yavaşlatır hemde biraz uyumasını sağlar" dedi Klein elinde bir şırıngayla bana yaklaşırken. Ben daha da çırpınırken Bill'den kurtulamadım ve en son kolumda bir batma hissettim. Sonrasındaysa tüm savaşlarıma rağmen engelleyemediğim bir uykuya daldım...

Uyandığımda nerede olduğumu anlamam biraz uzun sürdü. Sanki dün gece olana olaylar yavaş yavaş ve tek tek aklıma geliyordu. Gerçekten o kadar olay olmuş muydu? Eğer olduysa ben nasıl bu kadar sakindim ve çok güzel uyumuştum? Galiba hala hatırlayamadığım şeyler vardı. Yavaş yavaş yatakta doğruldum ve eski odama baktım. Mor beyaz mobilyalarım, kitaplığım, hazine kutum... herşey aynı en son bıraktığım gibi duruyor ve sanki beni bekliyorlardı ama benim buraya gelişim bu şekilde olmamalıydı. Çok yavaş şekilde yataktan kalkıp duş aldıktan sonra giyinip merdivenlerin başında oturdum. Aşağıdan Bill ve Klein'ın sesleri geliyordu. Bir süre burada kalmaya karar verdim.

'' Bu çayı biliyorum. Bizim evde de görmüştüm.'' dedi Bill.

''Mutlaka vardır Gina'nın olduğu yerde bundan. Canı sıkkınken içer daha çok, ona iyi geliyor, sakinleştiriyor.'' dedi Klein.

''İçerken hiç görmedim ama. Neden şimdi hazırlıyorsun ki? Uyandığında yapsan soğumamış olurdu.'' dedi Bill.

''Ahhh.... O çoktan kalkmıştır. Şuan bizi dinlediğine de eminim. Öyle değil mi Gina?'' diye seslendi bana Klein.

Gülümseyerek ayağı kalktım ve ''Aynen öyle.'' diye cevap vererek merdivenleri indim.

Aşağı mutfağa indiğimde taburelerden birine oturmuş, şaşkın şaşkın bakan Bill ve bana içinde çayım olan bir kupayı uzatan Klein'la karşılaştım.

''Teşekkür ederim.'' diye mırıldanarak kupayı elinden aldım ve Bill'in yanındaki taburelerden birine oturdum. Oturduktan sonra Bill yanağımdan öperken kulağıma fısıldadı.

''Daha iyi misin? İstersen Klein'ın olmadığı bir yere gidebiliriz.''

''Hayır bu evden ayrılmak istemiyorum.'' diyerek ben de onun kulağına fısıldadım ve geri çekildim. Bir süre sessizce oturup Klein'ın kahvaltı hazırlamasını izledim. Çok fazla şey hazırlıyordu. Herkes için omlet, pankek, sosis...

''Hey umarım o şeylerden yememi beklemiyorsun.'' dedim

''Açıkçası bekliyorum.'' diye cevap verdi.

Bir süre hem Bill hem Klein'la tartıştıktan sonra yenilerek zorla kahvaltıdan yemek zorunda kaldım. Sonra da hep birlikte mutfağı toparlayıp bulaşıkları hallettik. Tam kalkıp oturma odasına geçeceğimiz sırada Bill'in telefonu çaldı ve bahçeye çıktı. Bizde Klien'la oturma odasındaki eski yerlerimize geçip oturduk. Gözüm Bobb'un koltuğuna takılmıştı. O koltuk dışında bir yere asla oturmaz, bizden biri oturduğunda da hemen kovalardı bizi.

''Senin hiçbir şeyle uğraşmana gerek yok. Tüm cenaze işleri ve başka ne varsa hepsini ben hallediyorum.'' dedi Klein çok sakin ve donuk bir şekilde. Bu beni düşüncelerimden uzaklaştırmıştı.

''Emin misin?''

''Evet merak etme. Avukatla görüştüm bile yarın öğlen ikide vasiyetini dinleyeceğiz.''

''Hala gerçek olduğuna inanmak istemiyorum. O bizim babamızdı.'' derken gözlerim dolmuştu bile.

''O hala bizim babamız. Cenaze de cumartesi günü olacak.''

''Tamam.'' diye mırıldanabildim sadece. Gözüm hala koltuktaydı.

''Bunu ister misin bilmiyorum ama öğleden sonra ta-tabut seçmeye gitmem gerek. İstersen birlikte seçebiliriz.'' dedi çok zorlanarak. Konuşurken yüzüme bakmıyordu. Onun da gözü koltuktaydı ama fazla sakindi. Sanki kendini kilitlemiş gibiydi.

''Bilmiyorum ama takımını ben seçmek istiyorum.'' dedim bakışlarımı Klein'a dikerek.

''Evet, elbette.'' diye cevap verdi hala koltuğa bakarak.

Bir süre de sessizce öylece oturduk. Bill'in hala gelmediğini fark etmem uzun sürdü. Meraklanarak bahçeye çıktım ve onu sinirli sinirli telefonda konuşurken bahçede volta attığını gördüm. Verendadaki salıncağa oturarak konuşmasını bitirmesini bekledim. Anladığım kadarıyla kötü bir şey olmuştu ve Bill'i çağırıyorlardı. O da gelemem diyordu ama çaresiz görünüyordu. En son karşı tarafın ısrarına dayanamayarak tamam geleceğim dedi ve asık bir suratla telefonu kapatıp bana baktı. Ayağı kalkıp yanına gittim ve kollarımı boynuna doladım. O da hemen belime sıkıca sarıldı. Bir süre öylece durduk ve geri çekildiğimizde artık sorabileceğimi fark ettim.

''Noldu?''

''İş kazası. Bizim otel inşaatında bir iskele devrilmiş. Sekiz işçi yaralanmış ve üçünün durumu kötüymüş.''

''Arayan Eric miydi?''

''Evet.''

''Gitmen lazım.''

''Biliyorum ama seni bu durumda yalnız bırakmak istemiyorum.''

''İdare ederim ben. Klein'a güvenmediğini biliyorum ama sorun değil gerçekten. Bobb onun da babasıydı.''

''Biliyorum ama içim hiç rahat değil.''

''Umarım işçilerin durumu düzelir.''

''Galiba gerçekten gitmem lazım.''

''Evet.''

Bill gitmeye ikna olduktan sonra içeri girdik. Eşyalarını toparlamasına yardım ettim ve olabilecek en kısa sürede toparlanıp, beni öpüp çıktı.

İşte o da gitmişti ve yalnız kalmıştık. En güzel anılarımın olduğu, kafamı nereye çevirsem bir anımı tekrar yaşadığım evde en eski arkadaşım olan bir zamanlar herşeyim dediğim adamla baş başa...


Akşam nasıl oldu zaman nasıl geçiyor bilmiyorum. Bill'den sadece bir mesaj almıştım vardığına ve iyi olduğuna dair. Onun dışında aramalarımın hiçbirini açmıyordu ve onun için meraklanmıştım. Klein ise bamabaşka bir durumdaydı. Sürekli yanımdaydı ama sanki değildi de. Konuşurken hiç yüzüme bakmıyordu, donuk ve ifadesizdi sürekli sanki duygusuz gibi duruyordu ama ben öyle olmadığını biliyordum.

Oturma odasında her zamanki koltuklarımızda konuşmadan oturuyorduk. Tabiki de bana bakmıyordu. Bu durma biraz takılmaya başlamıştım artık. Birkaç defa seslendim ama tepki vermedi. Kalkıp yüzünü tutup bana bakmasını sağlayarak bir daha seslendim. Gözleri dolmuş ağlayacak da ağlamamak için kendini çok sıkıyormuş gibiydi ama benim farkımda değildi henüz. Omzundan sarsarak tekrar tekrar adını seslendim ama yok hala boş bakıyordu. Korkmaya başlamıştım artık. Bir daha omzundan tekrar sarsarak seslendim. İşte o zaman gördü beni. Hızlıca kalktı ve koşarak yukarı çıktı. Hemen peşinden gittim ama yetişemedim. Banyoya girdiğinde bende içeri girmeye çalıştım ama kapıyı kilitlemişti.

''Klein Klein aç lütfen kapıyı.'' diyerek kapıya vurmaya çalıştım.

''Git buradan Gina.''

''Korkutuyorsun beni aç lütfen.''

''Hayır! Git buradan Gina.''

''Hayır gitmiyorum.''

''Ailemi kaybettim ben. Yaşama anlamlarımı kaybettim. Hiçbir şey kalmadı benim için.''

''Hayır kaybetmedin. Ben varım.''

''Yoksun. B-ben bizi bitirdim, öldürdüm. Bobb da öldü kimse kalmadı bundan sonra bana da gerek yok.''

''Hayır hayır hayır Klein ben burdayım yanındayım. Lütfen korkutma beni daha fazla, aç kapıyı.''

''Git buradan Gina bunu görmeni istemiyorum.''

''Hayır Klein lütfen saçma bişey yapma.'' diyerek kapıya daha çok vurmaya başladım.

''Lütfen lütfen aç kapıyı beni korkutuyorsun. Ben hiçbir yere gitmiyorum bunu biliyorsun.'' dedikten bir süre sonra kapı açıldı. Nasıl koşarak Klein'ın boynuna sarıldım hiç bilmiyordum. O beni sarmayınca bir süre sonra geri çekildim ve parmaklarının arasında tuttuğu jileti fark ettim. Parmaklarını yavaşça açmasını sağlayıp jileti elinden aldım ve ellerini kontrol ettim. Bir yerini kesmemiş gibi duruyordu. Ben jileti banyo dolabını bir rafına koymak için uzaklaşınca banyodan çıktığını gördüm ve hemen peşinden gittim. Bir kapı kilitleme olayını daha kaldıramazdım.

Klein Bobb'un odasındaydı. Yatağına oturmuş ve yastıklardan birine sarılmış öylece duruyordu. Yine kapatmıştı kendini. Yavaşça yanına gittim ve yastığı bırakmasını sağladıktan sonra ona sarıldım. Bu defa o da bana sarılmıştı.

''O gitti.'' dedi kulağıma fısıldayarak.

''Biliyorum''

''Kimsem kalmadı yine yalnızım.''

''Değilsin ben varım.''

''Yoksun. Benim yüzümden yoksun artık.'' değince geri çekildim ve bir elimle yüzünü tutarak bana bakmasını sağladım.

''Bak tam buradayım karşındayım. Ne zaman ihtiyacın olursa da beni aramaktan asla çekinme tamam mı? İhtiyacın olduğu an yanında olacağım.''

''Gerçekten mi?'' diye sorunca nedense gülesim gelmişti. Herhalde sinirlerim iyice bozuldu diye düşündüm.

''Evet şapşal. Bir daha böyle korkutma beni yeter.''

''Tamam.'' derken tekrardan sarıldı bana. Bende ona sarıldım. Böyle bir zamanda biz birbirimize destek olmak zorundaydık.

''Burada uyumak istiyorum.'' dedi geri çekilirken.

''Tabi. Nasıl istersen.'' dedim ve örtülerin altına girmesine yardım ettim. Biraz önce kucağından aldığım yastığa sarılmış ve gözlerini kapatmıştı bile. Hemen uykuya mı daldı bilmiyorum ama sessizce odadan çıktım.

Aşağı inip telefonumu aldım ve kontrol ettim. Bill'den hala haber yoktu. Resmen beni karanlıkta bırakıyordu. Aradım ama yine açmadı. Onun için de oldukça meraklanmıştım. Yukarı çıktım eski odamdan bir kitap seçtim ve yatağın üstündeki örtüyü alarak Bobb'un odasına geri döndüm. Anlaşılan Klein uyuyabilmişti. Bende odadaki kanepeye gidip örtüyü dizerime örttüm ve kitabı okumaya başladım. Bu gece Klein'ı yalnız bırakmaya hiç niyetim yoktu...


Bir hafta sonra...


Gerçekten çok acayip bir haftaydı. Bobb'un cenazesi Klein'la barışmama neden olmuştu. Artık bir kırgınlığımız yoktu. Bill ise bambaşka bir durumdu. Cenazeye bile gelmemişti ve ona ulaşamamıştım. Eric ve Anna'yı da defalarca aramıştım ve onlar da açmamışlardı. Dün eve dönmeden şirkete gittiğimde lobiden yukarı bile çıkamamıştım. Son şokumu ise eve döndüğümde yaşamıştım. Eve ilk adım attığımda bir değişiklik görememiştim ta ki yatak odasına gidene kadar. Bill'in tüm eşyası gitmişti. Tüm dolaplara, çekmecelere, banyoya... her yere baktım ama hiçbir eşyası kalmamıştı. İnanamıyordum. Gerçekten mi? diye düşünüyordum kendi kendime. Gece yalnız kaldığımda ise gerçekten terk edildiğimi anlamıştım.

Bu sabah da her zamanki gibi sekizde kendi kendime yatakta kalkıp kendimi duşa attım. Kısa bir duş aldıktan sonra kısa bir şort ve uzun salaş bir gömlek giydim. Saçlarımı toplarken iyice uzadılar kestirmem lazım diye düşüyordum. Alışığım ben kısa saça biraz uzasa bile rahatsız oluyordum. Çok hafif bir makyaj yaptım, spor ayakkabılarımı giydim ve sırt çantamı taktım. Ne olursa olsun devam etmem artık dışarı çıkmam lazımdı ve biraz daha market alışverişi yapmazsam hazır yemekten bin kilo olacaktım.

Üniversitedeyken çok gittiğim bir kafe vardı oraya gidip bir kahve söyledim ve tıpkı o zamanlarda yaptığım gibi yanımda getirdiğim bubble diagramlarla ilgili eskizler çıkarmaya başladım. Artık evden çalışıyordum. Apartman daireleri yapmaya geri dönmüştüm. Bir şirkette işe başlamak için kendimi hazır hissetmiyordum henüz. O kadar çok dalmışım ki karşıma oturmakta Lizz'i fark edememişim.

''Kusura bakma birkaç defa seslendin ama..'' derken karşımdaki sandalyeye oturdu.

''Hey Lizz nasılsın?''

''Seni görünce konuşmak istedim.''

''İyi yapmışsın. Ne zamandır görüşemiyoruz.''

''Evet çok zaman oldu. Sen nasılsın?''

''İdare ediyorum.''

''Bobb için üzgünüm.''

''Teşekkür ederim.''

''Bak ne diyeceğim David'le yeni bir eve taşındık ve bugün küçük bir parti vereceğiz. Sende gelsene.''

''Bilmiyorum.'' dedim önümdeki kağıtlara bakarak çünkü hiç pati modunda değildim.

''Gel lütfen. Ben zaten seni çağırmak istiyordum ama çekiniyordum.''

''Neden ki?''

''Uzun zamandır konuşmuyoruz diye. Çok iyi oldu karşılaştığımız. Gel lütfen hem sana da iyi gelir.'' diye ısrar etmeye devam etti çıkardığı bir kağıda birşeyler yazarken.

''Evin adresi burda. Akşam görüşürüz.'' dedi ve birşey söylememe fırsat vermeden kalktı gitti. Ahh Lizz nereden çıktın karşıma? diye düşündüm arkasından bakarken. Kimseyle karşılaşmamak için her zaman gitmediğim bir yere gelmiş olmama rağmen karşılaşmaktan kurtulamamıştım.

Lizz gittikten bir süre sonra bende kalktım ve markete gittim. Evde hiçbir şey kalmadığından sepeti doldurmuştum markette ve eve çıkarmak da bayağ zor olmuştu. Dondurmaları erimekten kurtarıp hemen buzluğa attıktan sonra kendimi televizyonun önündeki L koltuğun küçük tarafına attım. Biraz orada uzandıktan sonra midem isyan etti çünkü bugün hiçbir şey yememiştim. Kendimi zorlayarak kalktım ve zorla yaptığım alışverişi yerleştirip kendime biraz makarna yaptım ve galiba nefes almadan yedim. Sonra da eve baktım boş boş. Daha önce hiç tek başıma evim olmamıştı, yalnız kalmamıştım ve bu duyguya daha alışamamıştım. Evde tek başıma olmak istemiyordum.

Kalktım ve dolabımla bakışmaya başladım. Sonunda siyah dizleri yırtık yüksek bel bir pantolon, gökkuşağı renklerinde askılı kısa bir bluz, deri ceket ve siyah bantlı ayakkabılara karar verdim. Saçlarımı sımsıkı bir topuz yapıp önden birkaç telin düşmesini sağladım. Çok hafif bir makyaj yaptım ve çantamı elime alıp kendimi evden dışarı attım.

35 dakika sonra arabamı park ediyordum.

Ev iki katlı ve çok büyüktü. Tüm ışıkları açıktı ve büyük bir uğultu geliyordu. Bu kadar büyük bir parti olacağını tahmin edememiştim. Yavaş yavaş açık olan kapıdan içeri girdim. Herkes fazla şıktı sanki ya da uzun zamandır insan içine çıkmadığımdan bana öyle geliyordu. Birazcık bakınarak içkilerin olduğu yeri buldum. Neden sadece şampanya vardı? Bir kadeh şampanya aldım ve içine çilek attım. Sonra da gözlerimle Lizz'i aramaya başladım. Onu görüp gitmek istiyordum sırf evde durmamak için gelmiştim ama gelir gelmez eve geri dönmek istiyordum. Biraz gezindikten sonra Lizz'i salonda buldum. David beline sarılmış ikisi de gülümseyerek birileriyle konuşuyorlardı. Yavaşça yanlarına gitmeye başladığımda Lizz beni fark etmiş hemen yanıma gelerek boynuma sarıldı.

''Gelmişsin.'' dedi mutlulukla.

''Yavaş ol yeni evinde ilk içki döken kişi olmak istemiyorum.'' dedim geri çekilerek.

''Merak etme o işi biraz önce David yaptı bile.''

''Hadi ya kötü olmuş.''

''Sorun değil bana yeni halı almak zorunda sadece.'' dediğinde daha da çok gülümsemişti.

''O zaman iyi olmuş.'' dediğimde David yanımıza geldi.

''Hey Gina hoşgeldin.'' dedi bana gülümseyerek ve cevap vermemi beklemeden Lizz'in kulağına bişeyler söyledi ve gitti.

''İki dakikalığına gitmem lazım. Sana iyi eğlenceler.'' dedi Lizz ve aynı gülümsemesiyle uzaklaştı.

Bende bunu fırsat bilip gitmeye karar verdim nedense bu evde daha fazla durmak istemiyordum ve kapıya yöneldim. Tam çıkacaktım ki kapıdan içeri elinde kocaman bir buket çiçek ve şarap şişesiyle içeri girmeye çalışan Klein'a çarpmaktan son anda kurtuldum.

''Gina!''dedi şaşırmış ses tonuyla.

''Merhaba.'' diye mırıldandım.

''Geleceğini bilmiyordum.''

''Evet ve şimdi de gidiyorum.''

''Bu kadar erken mi? Konuşurduk biraz. İzin ver şunları bırakıp hemen geleyim.'' dedi ve cevap vermeme fırsat vermeden içeri koşturdu. Bende dışarı çıktım ve arabama doğru yavaşça yürümeye başladım.

''Hey beklemiyor musun?'' dedi Klein yanıma gelirken.

''Senin için yavaş yürüdüm yoksa şimdiye çoktan gitmiştim.''

''Neden bu kadar çok gitmek istiyorsun?''

''Bilmiyorum kalabalık çok fazla geldi.''

''Sen seversin aslında.''

''Bugünlük değil. Neyse sen geri dön arkadaşların seni bekliyorlardır.''

''Hayır karşılaştığımız iyi oldu. Bende seninle konuşmak istiyordum.''

''Ama ben şimdi gidiyorum.''

''Tamam. Birlikte gidelim o zaman. Arabayla mı geldin?''

''Evet.''

''İyi o zaman ben taksiyle gelmiştim.''

''Tamam.'' diye mırıldandıktan sonra birlikte arabaya bindik ve eskiden gittiğimiz bir kafeye sürdüm. Şuan Klein'la da olmak isemiyordum sadece evime gitmek istiyordum ama beni bırakmayacağını biliyorum. Onunla eve gitmek de canım istemediğinden eve gidişim biraz ertelenmiş oldu. Bakalım neler konuşmak istiyordu...


Kafede bir masaya oturup hemen içecek birşeyler söyledik.

''Evet merak ettim söyleyeceğin şeyleri.'' dedim Klein'ın gözlerinin içine bakarak.

''Ailemle ilgili bir ipucu buldum.'' dediğinde şok oldum. Klein'la birlikte liseye geçince biyolojik ailelerimizi merak etmiştik ve araştırmaya başlamıştık. Sonunda benim ailemin ölmüş olduklarını öğrenmiştik ama Klein'ınkinin izini kaybetmiştik.

''Hala aradığını bilmiyordum.'' diye mırıldandım.

''Son zamanlarda yalnız kalınca tekrar düşünmeye başladım. Aslında yarın seni aramak istiyordum bununla ilgili ama seni görünce dayanamadım.'' diye mırıldandı buruk bir şekilde. O sırada içeceklerimiz gelmişti tam yüzünü inceleyemedim.

''Neden hemen haber vermedin? Geçen haftadan sonra hala mı çekiniyorsun yoksa seninle ilgili şeyleri artık umursamadığımı mı düşünüyorsun?'' diye sordum gözlerimi kırpmadan bakarak.

''Hayır bilmiyorum çekindim herhalde.''

''Bundan sonra hemen haber veriyorsun.'' dedim ve gülümseyerek ekledim ''Söyle artık ne buldun ipucu olarak.''

''Bir hemşirenin adına ulaştım. Benim yetimhane belgelerini imzalayan.'' dedi heyecanla.

''Gerçekten mi? Kimmiş? Ne zaman yanına gidiyoruz?''

''Gerçekten gelir misin benimle?'' diye sordu inanamayarak ve kahvesinden büyük bir yudum aldı.

''Tabiki de geleceğim. '' dediğimde resmen gözlerinin içi güldü.

''Tamam ben hafta sonu gidelim diyorum. Cumartesi ya da pazar sen seç.''

''Cumartesi gidelim o zaman daha fazla beklememize gerek yok.''

''Tamam. Umarım birşeyler hatırlıyordur.'' dedi biraz hevesi kaçmış bir şekilde.

''Umarım.'' diye mırıldandım ben de kahveme bakarak. Ilımıştı artık o yüzden içmek istemiyordum. Biz hararetli konuşmaya daldığımızdan aslında bayağ zaman geçmişti farkında olmadan. Klein'la böyle olmayalı ne kadar uzun zaman olmuştu. Sanki karşımdaki hem yabancı hemde eski benim herşeyim olan Klein'dı.

''Çok ciddi bakıyorsun kahveye.'' dediğinde ancak kafamı kaldırıp ona baktım. ''Sanki sana çok kötü birşey yapmış gibi.'' diye de ekledi.

''Belki yapmıştır ama ne olursa olsun çok sevdiğimden vazgeçemiyorumdur.'' diyerek büyük bir yudum aldım kahveden.

Ben böyle söyleyince kahveyi düşünmediğimi anlamış olacak sustu ve cevap vermedi. Ben de bir süre sessiz kaldıktan sonra ''Kalkalım mı?'' diye sordum.

''Olur.'' diyerek kalktı ve hızlıca kasaya gitti ben daha yan sandalyede duran çantamı alamadan. Gülümseyerek kalktım ve çıkışın orada gelmesini bekledim.

''Söylesen izin verirdim ısmarlamana.'' dedim yanıma geldiğinde ''Teşekkür ederim.'' diye de ekledim ve arabaya geçtik.

Arabaya bindikten sonra çok konuşmadık. Genel olarak Klein yolu tarif etti bende ona göre sürdüm. Benim evime çok da uzak olmayan bir sokağa geldiğimizde oturduğu apartmanı gösterdi bende ona göre arabayı sağ çekip durdurdum ve dönüp Klein'a baktığımda bir elinin bana doğru uzandığını gördüm. Çok yavaştı sanki beni korkutmaya çekiniyor gibiydi. Abartılı bir yavaşlıkla topuzumdan düşün bir tutam saçı kulağımın arkasına çekti.

''Harikasın sen biliyorsun değil mi?'' dedi keyfi yerinde bir şekilde.

''Öyleyimdir.'' dedim bende gülümseyerek.

''Bak sen.'' dedi o da gülümseyerek ve yaşvaşça yaklaşarak yanağımdan çok hafif bir şekilde öptü. ''Cumartesi haberleşiriz o zaman.'' dedi ve birşey söylememe fırsat kalmadan hızlıca çıktı arabadan. Bende el salladım ve kendi evime doğru gitmeye başladım.

Çok değişik bir akşam geçirmiştim. Aslında çok sevdiğim tarzda bir parti ortamında hiç duramamış anında kaçmıştım ve Klein'la güzel diyebileceğim bir zaman geçirmiştim. Evin önüne geldiğimdeyse artık tek başıma kaldığım tekrar aklıma gelmiş ve hiç yukarı çıkmak istemiyordum. Mecburen çıktım ve eve girdiğimdeyse kapıdan içeri girer girmez girişte yere oturdum ve öylece karanlık eve baktım. Bu eve ne düşüncelerle taşınmıştım. Bill ile ikimizin evi olacaktı. Onun için işsiz kalmaya aldırmamıştım, kaç aydır yanımdaydı resmen yaslanacağım orada hep duran kayam olmuştu ama şimdi yoktu. Hayatımın en zor dönemlerinden birinde hiçbir açıklama yapmadan gitmişti. Belki birşey olmuş olsa ya da en azından bir açıklama yapmış olsa bu kadar etkilemezdi. Şuan tam bir araftayım bir haber alsam en azından iyi olduğunu bilsem bile yeterdi bana.

Belki de tekrar taşınmalıyım diyerek ayağa kalktım. Bill'in anıları olmayan bir yerde onsuz yaşamak daha kolay olurdu. Daha önce hiç tek başıma da kalmadığımdan bunu da hala sindirememiştim. Bir yandan da taşınmak istemiyorum dedim kendi kendime odama giderken. Anahtarı bile değiştirmemiştim belki Bill gelir diye. Ne ara böyle biri olmuştum ben?

Odama gidip hemen üstümdekilerden kurtuldum ve rahat mini bir şortla askılı body giydim, makyajımı da sildikten sonra kendimi yatağa attım. Birden canım uyumak tüm sorunlardan uzaklaşmak istemişti. Her zamanki gibi kendi tarafıma uzandım, Bill'in tarafına döndüm ve onun yastığına sarıldım. Yine gözlerim dolmuştu. Ne sulu göz bir şey olmuştum ben. Yarın Bobb'un yanına mezarlığa mı gitsem acaba ona anlatırdım en azından diye düşünerek gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.

Hemen uyumuş olacağım ki bir hareketlilik olunca uyku mahmuru bir şekilde mırıldandım ve gözlerimi zorla biraz açtım. Hava hala karanlıktı ben de Bill'e daha sıkı sarılıp kokusunu içime çektim. O da bana sarıldı ve anında uykuya geri daldım...












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Âşk-ı Ebedi

Ciğerlerim sadece bir nefes için bana yalvarırken ben koşmaya devam ettim. Babam gireceği toplantı için gerekli olan dosyasını unutmuştu. As...