5 Ocak 2021 Salı

ŞEHVET DERSİ

 


1


 Adamın ısrarcı öpüşleri, genç kadının tecrübesiz karşılığını bastırıyordu. Lord Falconer'in ıslak, sıcak dili yavaşça ağzından içeri girerken kadının dudaklarından hayret dolu bir çığlık döküldü fakat adam bunu umursamadı. Genç kadın birkaç saniye sonra kendi dilini, adamın diline değdirerek bir sonraki aşamayı başlatmış oldu. Artık arzuları çok daha ilkeldi. Falconer'in kuvvetli itişiyle sırtı yatakla buluştu, bedeninin vahşi ağırlığını üzerinde hissettiğinde kendini ona doğru kaldırarak arzusunun giderilmesini diledi. Her öpüş, fısıldama, inlemeyle birlikte üzerlerinden bir parça daha kıyafet eksiliyor, geride doğru hissettiren çıplaklık kalıyordu. Tenlerinin sıcaklığı birbirine karışırken adamın dudakları yükselen tepelerine ulaşmıştı. Ayrılan bacakları adam için yer açmış ve çıplak sertliği uyluklarında gezinmeye başlamıştı. Onu içine almak istiyordu-

 

''Ama bu lanet olası kitabın lanet olası yazarı bundan sonrası için yeterli duyguyu hikâyeye katamayacak kadar tecrübesizdi. Ve bu lanet olası boktan kitap büyük ihtimal o kendini beğenmiş sürtüğün onayını alamayacaktı. Kitapta bahsi geçen koca aletli Lord Falconer, yazarın beceriksizliği yüzünden asla masum Bayan Campbell'in bekâretini alamayacak zavallı Bayan Campbell bu lanet olası kitabın yazarı gibi bakire olarak ölecekti!''

 

Buraya kadardı bitmiştim!

 

Hayal çeşmesinin musluğunun kuruduğunu hissediyordum. Zaten ben de bunu nereye kadar sürdüreceğimi merak ediyordum. Bakireler, erotik hikâyeler yazmazlardı. Kahretsin! Bunun sadece hayal gücü ve yetenek ile ilgili olduğunu sanmıştım. Öyle olmalıydı! Cinayet romanı yazarlarının bir katil olmadığından emindim. Hatta birçoğu – en azından öyle umuyordum – ceset bile görmemiş olmalıydı. O zaman seks yapmayan biri de bunu yapabilmeliydi. Gözlüğümü çıkarıp masanın üzerine fırlattım ve başımı masanın soğuk yüzeyine dayayarak kendime biraz daha acıdım. Faydasızdı. İki yıl içinde çıkıp tüm popüler listelere girip, binlerce kopya satılan iki kitaptan sonra kariyerimin sonuna gelmiştim. Yani her şey başlamadan bitmişti. Başımı masadan kaldırıp kendi kendime güldüm. Kahrolası kariyer benim bile değildi. Ben sadece hayalet yazardım. Başkasının isminin ve kimliğinin ardına saklanan bir korkak!

 

Kendime daha fazla acı vermek için hayalet yazarlığını yaptığım Christina Michaels'in editöründen gelen maili bir kez daha okudum. Kaba bir tabirle kitabın değerlendirmeyi geçemediğini, erotik kısımların fazla acemice ve duygudan yoksun olduğunu yazmıştı. Aslında maili o kadar çok okumuştum ki her paragraf aklımın derinlerine kazınmıştı. Canımı yakmak istediğim şu dönemde de sık sık aklıma getirmeyi ihmal etmiyordum. Cevap olarak sürtük Christina'nın kendi kitabını kendisinin yazmasını elbette söyleyebilirdim fakat bunun yerine yazdıklarımı tekrar gözden geçirip en iyi şekilde onlara sunacağımı yazmıştım. Paraya ihtiyacım vardı. İlk iki kitaptan iyi sayılabilecek bir gelir elde etmiş ailemin evinden ufak bir apartman dairesine taşınmıştım fakat faturaları ödemek, kendime bakmak zorundaydım. Ayrıca yirmi bir yaşındaydım ama hala üniversite için yeterli parayı biriktirebilmiş değildim. Kendi kitaplarımı çıkarmak ise tamamen bir hayaldi. Bununla asla baş edemezdim.

 

Artık iyi yazılara, güçlü zihinlere ve hayal gücüne değer verilmiyordu. Değer verilen şey para, satışlar ve sosyal medyadaki takipçi sayısıydı. Christina Michaels zeki, yetenekli olmayabilirdi ama azımsanmayacak kadar çok parası ve attığı her adıma hayran takipçilerle dolu bir sosyal medya hesabı vardı. Bu yüzden benim gibi köleler onun eksiklerini tamamlamakla görevliydi. Christina en ufak bir yazma becerisine sahip olmamasına rağmen yazar olmak istemiş ve olmuştu. Yazarlığı takma tırnakları kadar sahteydi ama bunu kimse umursamıyordu. 

 

Kendime acıma partisinin en berbat kısmındayken telefonumun titreşimiyle irkildim. Boğazımdan çıkan homurtuyu bastırmaya çalışmadan telefonuma uzanıp kimin aradığına baktım. Elbette en yakın arkadaşım Ruby kendime acımama yakınlarımda olmasa bile izin vermezdi.

 

''Winny! Bebeğim. Durumlar nasıl?''

 

 Gırtlağımdan kurtulan acı sesle birlikte, ''Boktan daha bok,'' diye cevap verdim.

 ''Gerçekten biraz ara vermeye ihtiyacın var. Kendine dinlenmek için izin vermiyorsun Winny. İki senedir bilgisayarın başındasın ve seni bunaltan da tam olarak bu.''

''Christina Michaels yeni bir kitap bekliyor, Ruby ve ben erotik bölümleri yazarken hala zorlanıyorum. Böyle giderse yetiştirmem mümkün değil.''

''Christina sürtüğü kendini becertip eline bir kalem alsın. Ona ihtiyacın yok! Beni dinle bebeğim sen muhteşem bir yazarsın ve bunu onun için değil kendin için yapmalısın.''

 Derin bir nefes alıp, ''Yapamam,'' diye mırıldandım. ''Bunun için yeterli değilim. Eğer geçinmek istiyorsam Christina'nın bombok kitabını tamamlamalıyım. Bundan öncekiler gibi... Sadece ben... Kendimi eksik hissediyorum.''

 

Ruby bıkkın bir nefes verdi.

 

 ''Sana tecrübe kazandıracak bazı parlak fikirler vermiştim ama sen bunların hiçbirini denemek istemedin. Benim arkadaşlık görevimde buraya kadardı tatlım.''

Gözlerimi devirdim, elbette her fırsatta bana bazı ''parlak'' fikirler sunmuştu. Ama onun söylediği gibi gidip öylece alelade biriyle yatamazdım. Bunun nasıl gideceğini bilemiyordum.

 Ruby ve ben İngiltere'nin görkemli otellerinden birinde kat valesi olarak çalışıyorduk. Aslında Ruby lise biter bitmez Londra'ya gelip otelde işe başlamıştı ondan bir sene sonra da aile evinden kurtulmaya kararlı bir şekilde ben peşinden gelmiş otelde bir sezon yarı zamanlı çalışmayı kabul etmiştim elbette bu çalışma bir sezondan fazla sürmüştü. Londra fazla pahalı bir şehirdi ve ben bir yandan geçinip bir yandan da para biriktirmeye çalışıyordum. Zaten bu hayalet yazarlık işini de bu yüzden yapıyordum. Üniversite hayallerim ve kendi kitabım için...

''Neyse beni dinle. Bugün izin günün olduğunu biliyorum ama burada bir takım problemler var.''

Sessiz kalıp söyleyeceklerini dinlemeye başladım.

''Carol, dün odalardan birini temizlerken kaymış ve ayak bileğinin durumu iyi değilmiş. Sanırım iki hafta kadar gelemeyecek.''

''Ah, buna üzüldüm.''

Carol'u severdim. Neşeli temizlik görevlilerinden biriydi. Genelde süit odalarda çalışırdı, her zaman anlatacak dedikoduları olurdu.

''Biliyorsun Nancy doğum izninde, Karen'in ikizleri okulda enfeksiyon kapmış ve ikisi de hasta zavallı kadın izin almak zorunda kaldı ve şimdi de Carol. Bu kadar yoğun olduğumuz bir dönemde süit odaların temizlenmemesi Thomas'a hepimizi Londra Kulesinde idam ettirmesi için geçerli sebep verecektir.''

Güçlü bir kahkaha attım. Anlaşılan Ruby ona tavsiye ettiğim aşk romanlarının etkisinde fazlasıyla kalıyordu. Geçmiş zamanda yaşamış yakışıklı, romantik erkek masalları insanı bu dönemde bile etkiliyordu.

 


''Ve sen bana ne anlatmaya çalışıyorsun?''

''Düşündüm ki belki de sen birkaç haftalığına tam zamanlı çalışabilirsin.'

Evet, tam zamanlı çalışmak biraz daha ekstra para demekti ve buna gerçekten ihtiyacım vardı ama diğer yandan yazmak fazlasıyla zamanımı alıyordu ve tam gün çalışmanın içine gece mesaisi de dâhil olacaktı. Yazma konusunda en verimli olduğum zaman...

Ruby düşüncemi bölerek kendinden emin ses tonuyla, ''Hadi ama kızım! Bunu yapabilirsin alt tarafı birkaç zenginin odasını temizleyeceksin,'' dedi.

Kabul etmekten başka şansım olmadığını biliyordum. Sadece biraz uykusuz kalacaktım. Uykumdan ödün vererek yeni romanımı tamamlayabilir, tam zamanlı çalışarak Üniversite parasına biraz katkıda bulunabilirdim. Böylece önümüzdeki sene istediğim Üniversiteye girmeme yetecek kadar para toplamayı başarırdım.

 

''Tamam. Tamam. Sanırım bunu yapabilirim.''


Ertesi gün sabah dörtte uyanmak yataktan ağlayarak çıkmama neden olacak kadar acı vericiydi. Fakat beşte otelde olmak istiyorsam dört tam olarak uyanmam gereken saatti. Uyanmama yardımcı olması için duş aldım ve dişlerimi fırçalarken morarmış gözaltlarım için yapabileceğim hiçbir şey olmadığını fark ettim. Gözlerimin siyaha yakın koyu rengi morlukları adeta kutsuyor birer ışık huzmesi gibi parlamalarına neden oluyordu. Genelde ''hafif'' dalgalı olan koyu kahverengi saçlarım şu an ''yastık izi'' dalgasına sahipti. Onları acımasızca fırçalayıp yola gelmelerini sağladım. Ne giydiğime bakmaksızın hızlıca üzerime bir şeyler geçirdim ve uyanmak için bir fincan çayın yanında kızarmış ekmek yedim. Neyse ki otel oturduğum yere çok uzak sayılmazdı. Kısa bir otobüs yolculuğu ile yirmi dakikada oraya varmayı başarmıştım. Ve saat tam beşti.

Otelin kapısından içeri girerken Jeff'i selamladım.

''Günaydın, Jeff.''

Jeff dünyanın en tatlı yaşlı adamlarından biriydi. Uzun yıllardır otelde kapı görevlisi olarak çalışıyordu.

Bir centilmen gibi şapkasını çıkararak, ''Günaydın, Winona. Senin burada olman için erken bir saat değil mi?'' dedi.

''Coral'ın yerine bir süre tam gün çalışacağım.''

Anlayışla başını salladı.

''Zavallı kadın onun adına üzüldüm ama seni daha fazla görecek olmak, yaşlı bir çapkını mutlu eder.''

''Seninle genç bir çapkınken tanışmak istemezdim,'' diye kıkırdadım.

Jeff, ''Hiç şansın olmazdı kızım,'' derken çikolata rengi teninde beyaz dişleri parıldıyordu.

''Ruby'nin kaç dakikası kaldı?''

Jeff saatine bakarak, ''On,'' dedi.

Ruby her zaman on beş dakika geç kalır ve geciken otobüs şoförü hakkında söylenirdi.

                              
''Ona içeride olduğumu söylersin, sonra görüşürüz Jeff.''

''Görüşürüz, Winona ve bugün için bol şans.''

Sabah oldukça erken bir saat olduğu için otelin girişi görevliler dışında boştu. Hızlı adımlarla personel katına inen merdivenlere ulaştım. Çamaşır odasından ütülenmiş ve göreve hazır kıyafetlerden birini alıp doğruca soyunma odasına girdim. Erica ve Barbara aceleyle giyinmeye çalışırken bir yandan da kendi aralarında konuşuyorlardı.

Barbara'nın kocası hakkında yakınmasını bölerek, ''Günaydın,'' diye şakıdım.

 İkisi de bana gülümseyerek karşılık verdi.

''Günaydın, Winny! Ruby'nin seni ikna etmesine sevindim.''

Erica onu onayladı. Sarı saçlarını topuz yapmaya çalışırken, ''Kesinlikle, ekstra iş yükünü kaldıramayacak kadar yoğun bir dönemdeydik,'' dedi.

''İşe yaradığıma sevindim,'' derken son derece ciddiydim. En azından bir konuda işe yarıyor olmak iyi hissetmeme neden oluyordu.

Otelin siyah elbisesini, giydikten sonra etek kısmındaki beyaz önlüğü bağlarken Ruby telaşla içeri girdi.

''Kahrolası otobüs! Yine geciktim.''

Barbara ve Erica ona günaydın deyip işlerinin başına dönerken ben gözlerimi devirdim.

''Belki de evden on beş dakika önce çıkmayı denemelisin.''

Esneyerek bedenini gerdi.

''Evet, bunu gecenin tam olarak dördünde yataktan zorla çıkardığım kıçıma söylerim.''

Ona gülerken saçlarımı topuz yaptım ve beyaz başlığımı takarak kendime baktım. Otel personelinin kıyafetleri de tıpkı otelde ki diğer şeyler gibi klasikti. Bu hoşuma gidiyordu sanki olduğum zamandan sıyrılıp geçmişe dönüyordum. Aynaya bakıp hülyalı hayallere daldığım sırada Ruby popoma güçlü bir şaplak attı.

''Kural bir hayatım, süit odalara gelen beyaz atlı prenslere sadece bakabiliriz. Bir Lord arıyorsan doğru yerdesin ama doğru zamanda değilsin.''

Melez genlerinin ona bahşettiği kıvırcık saçlarını karıştırdım.

''Bu kuralı kendi kendine defalarca tekrarla.''

Ruby suratını buruşturdu. Dolgun dudakları büzülmüş ifadesi komik bir hal almıştı.

''Bunu sürekli yapıyorum. Sü-rek-li...''

Her hafta başka bir müşteriye platonik olarak âşık olduktan sonra onu unutmak için daha uygun birini bulan Ruby'nin mi? Yoksa bu yaşına kadar çekinceleri yüzünden bakire kalan benim mi daha çaresiz olduğuma karar veremiyordum.  


Temizlik şefi Thomas hepimize günün programını dağıtırken bana uyaran bakışlarla bakmayı ihmal etmedi. Süit odalar gerçekten çok çok önemliydi. Sadece orası için yetişen, deneyim sahibi görevliler orada çalışabiliyordu. Biz o katı görmüyorduk bile... Ve bu Thomas'ın bana bakmasını açıklıyordu. Adam kesinlikle bir hata yapmama müsaade etmeyecekti.

Thomas bana bakmayı sürdürürken Ruby'nin kulağına eğildim.

''Söylesene süit oda temizliğini neden sen almadın? Benden daha tecrübelisin ve bunun için hevesli olacağını sanıyordum.''

Ruby gözlerime bakarak, ''Bunu istemediğimi mi sanıyorsun? Coral'ın durumunu duyar duymaz Thomas'a işi alabileceğimi ve benim katımdaki işleri senin yapabileceğini söyledim ama Thomas bunun olmasına izin vermektense oteli ateşe verebileceğini söyledi,'' diye fısıldadı.

Bu gülmeme neden oldu. Thomas çok haklıydı Ruby'i tüm o zengin adamların gelip gittiği kata sokmak arı kovanına çomak sokmakla aynı şeydi.

''Peki ya benim görevi devralmama nasıl ikna oldu?''

''Benim yapmama izin vermeyince ona seni teklif ettim. En azından içimizden biri hülyalı hayallere dalmalı. Senin ne kadar umutsuz bir vaka olduğunu hissetmiş olmalı ki hemen kabul etti.''

Söylediği şey karşısında onu kolumla dürterek sendelemesine neden oldum ve karşılık olarak kıkırdadı.

Ruby kendi bölümüne giderken ben de temizlik arabalarından birini alıp malzemelerimi kontrol etmeye başladım. O sırada hemen yanımda hafifçe öksüren Thomas dikkatimi dağıttı.

''Bir sorun mu var?''

''Bayan Roden... Çalışacağınız bölümün öneminin farkındasınız değil mi?''

Gözlerimi devirmemeye çalışıp, ''Elbette, merak etmeyin bir sorun çıkmayacak,'' diyerek onu ikna etmeye çalıştım.

Thomas beni onaylarken bundan çokta emin değilmiş gibi bakıyordu. Kollarını göğsünde birleştirmiş, beni inceledikçe yüzündeki kırışıklıklar daha ürkütücü bir hal alıyordu. Sanırım Ruby Londra Kulesinden bahsederken şaka yapmamıştı. Thomas en ufak hatada birilerinin boynunu vurdurmaya hevesliymiş gibi görünüyordu.

''Bay Foster belki de bu kadar endişeliyseniz, Ruby ile yer değiştirebiliriz, onun katını alabilirim ve o da süitlerde çalışabilir.''

Thomas bu fikirden hoşlanmadığını tek kaşını havaya kaldırarak belli ederken, ''Ruby asla süit odalara yaklaşmayacak Bayan Roden, sizden çok daha tehlikeli olacağına eminim,'' dedi.

Kendimi gülmemek için zor tuttum.


Thomas'ın uyarılarını bir süre daha dinledikten sonra yaşlı adamın yanından ayrılıp otelin herkesin lanetliymiş gibi baktığı beşinci katına çıktım. Orta doğu desenleriyle bezeli halının üzerinde temizlik arabasını sürüklerken koridor boyunca bana; dev gibi vazoların içindeki yeşil bitkiler, garip şekillerdeki heykeller, metrelerce yüksek tavandan sarkan kristal avizeler ve altın varaklı dinlenme kısımları eşlik ediyordu. Her bir detayı gözlemliyor, misafirler henüz uykuda olduğu için ortaya çıkan sakinlikten keyif alıyordum. Odaların kapılarından geçerken kapılardaki yazılara göz atıyordum. Hepsinde Rahatsız Etmeyin yazıyordu bu da en azından sabah saatlerinin sakin geçeceğini gösteriyordu.

Temizlik arabasını çok ayakaltında olmayacak bir köşeye çekerek oyalanmaya başladım. Misafirler odaları terk edene kadar zaman geçirmek işin en sıkıcı kısımlarından biriydi. Sakin koridorda belli belirsiz bir klasik müzik yükseliyordu. Daha fazla dikilemeyeceğime karar verdiğimde toz alma fırçasını elime alarak koridordaki heykellerin, vazoların ve duvar apliklerinin tozunu almaya başladım. Odaların kapılarına gazete bırakan Calvin'i selamlayarak koridorda gezinmeye devam ettim. 5005 Numaralı odanın yanındaki heykellerin tozunu aldığım sırada içeriden gelen sesler duraksamama neden oldu. Yapmamam gerektiğini biliyordum ama yine de kendimi içeriyi dinlemekten alıkoyamıyordum.


İçeride birileri sevişiyordu, oldukça... Ateşli bir şekilde. Bu şekilde sevişmenin yasal olup olmadığından bile emin değildim çünkü kadın o kadar çok bağırıyordu ki onları dinlememe bile gerek yoktu sadece koridorun diğer ucunda dikilmem yeterdi. Fakat ben işi biraz daha ileri götürüp kapıya yaklaştım.

''Ahhh... Lütfen! Lütfen Alexander! Daha fazla dayanamıyorum.''

Alexander her kimse işini çok iyi yapıyor olmalıydı kadın neredeyse ağlamaklı konuşuyordu.

''Gelmeme. Gelmeme izin ver. Buna ihtiyacım var.''

''Gelmek mi istiyorsun?''

''Gelmek mi istiyorsun? Brenda! Hadi bana cevap ver. Bunu hak edecek kadar iyi bir kız oldun mu?''

Bunları duyduktan sonra Alexander hakkında düşüncem biraz değişmişti. Sanırım Alexander çokta mükemmel ve kibar bir âşık değildi. Romantik âşıkların hayalleri ile yaşayan biri olarak adamın bu tavrı hoşuma gitmemişti fakat yine de kapının önünden ayrılmadım hatta farkında olmadan biraz daha yaklaştım kolum neredeyse kapının ahşabına sürtünüyordu.

''Evet, evet. Alexander. Çok iyi bir kız oldum. Lütfen bana merhamet et. B-u. Bu beni öldürecek.''

''Düşünüyordum da bence çok iyi bir kız değildin. İyi bir kız olup olmadığına ben karar veririm ve sen kötüydün.''

Bir anda güçlü bir tokat sesi duyarak irkildim neredeyse düşmek üzereyken son anda dengemi sağladım. İçeride neler oluyordu? Artık bunun bir aşk oyunu olmadığından eminken kadının inledi.

''Ah evet, evet Alex.''

Kadının bu davranışı onaylaması beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Bu odada olanları rapor etmeli miydim?

''Sana ismimi kısaltmandan hoşlanmadığımı söylemedim mi ben?''

Bir tokat sesi daha geldiğinde artık gerginliğim artmıştı. Arkamı dönüp durumu yetkili birilerine bildirmeyi düşünürken adam tok sesiyle tekrar konuştu.

''Kıçının biraz daha kızarmasını mı istiyorsun, Brenda? Kıçını kızartıp sonra da onu becermeliyim belki de? İstediğin bu mu?''

Kıçı mı? Kadına bir çocuk gibi şaplak mı atıyordu? Ya da şu şiddet içeren fantezilerdeki gibi... Bu benim gibi bir romantik için tiksindiriciydi. Kaşlarımı çatmıştım ama bacaklarımı birbirine bastırıp aradan yükselen sızıyı durdurmaya çalışmaktan da geri duramıyordum. Adamın sesinde beni etkisi altına alan saf bir cazibe, bir erkeksilik vardı. Arka arkaya gelen şaplak sesleri güçlendikçe kadının inlemeleri ve yalvarışları artıyordu. Nihayet istediğini almış olmalı ki yalvarışları kesildi yerini çığlıklara bıraktı. Etin ete çarpma sesini netçe duyuyor ve bundan delicesine etkileniyordum. Elim farkında olmadan göğüslerime gitmişti kalbimin bir kuş gibi çarptığını duyabiliyordum. Daha adamın nasıl göründüğünü bile bilmiyordum ama kafamda hızlıca ona bir surat oluşturmuştum. Bu işte iyiydim karakterlerimin görünüşleri kelimelerle şekillenirken gözümün önünde her zaman suratları belirirdi.

Bu adam ise uzun boylu, ince fizikliydi. Bir borsa patronu olduğunu hayal ediyordum, çok çalışıyordu ve spor yapmaya zamanı yoktu. O yüzden kaslardan yoksundu. Sarı saçlarının geriye yatık olduğunu hayal ettim parlaktı ve zarif yüzüne yakışıyordu. Görünüşüyle karakteri tamamen zıttı onu tanıyan insanlar bu yönünden habersizdi onu her zaman bir ''centilmen'' olarak nitelendiriyorlardı. Ben bunları hayal ederken kadının inlemeleri kesildi ve rahatlamış soluklara dönüştü. Kapının önünden çekilerek sırtımı soğuk duvara yasladım. Ayaklarımın üzerine çökmemek için zor duruyordum. Böyle bir şey beni nasıl etkilerdi? Sonra kafamı iki yana sallayarak kendi kendime mırıldandım.

''Hayır, beni değil. Hayal gücümü etkiliyor.''


Bulmuştum. Nerede eksik olduğumu biliyordum. Yaşanmışlık... Benim hayatımda bir yaşanmışlık yoktu. Ben sadece seksin hayalimden ibaret olan yönünü yazıyordum. Benim gözümde olması gereken naif ve romantik şeklini. Bakire bir kadının gözünden... Oysa gerçek çok daha farklıydı. Kendimle muhakeme halindeyken odanın açılan kapısı nefesimi tutmama neden oldu. Kapıya o kadar yakındım ki ne için orada durduğumu bir aptal bile anlayabilirdi. Kaçamaz ve saklanamazdım. İçimden kimsenin beni fark etmemesi için mucizevi bir şekilde görünmez olmayı dilediğim sırada adam dışarı çıktı.

Şaplak Lordu tam karşımdaydı. Kesinlikle hayal ettiğim adam ile uzaktan yakından alakası yoktu. O, oldukça heybetliydi. Boyunun uzun olması dışında zamanının çoğunu spor aletleriyle geçirdiğinden emindim. Geniş omuzları, aynı şekilde geniş bir göğüs kafesi vardı. Kol kaslarını ceketinin altından bile seçebiliyordum. Henüz kafamı kaldırıp yüzüne bakma şansım olmamıştı aslında bunu yapmaktan da utanıyordum. Onunla göz göze geldiğim anda -henüz anlamadıysa bile- içeriyi dinlediğimden emin olacaktı.

Adam hala olduğu yerde durduğu için mecburen yüzüne bakmak zorunda kaldım. Yüzünü görebilmek için kafamı oldukça yukarı kaldırdım çünkü adam gerçek anlamda uzundu. Yüzü tahminimden çok daha güzeldi. Ve tahminimden çok daha gençti. Yirmilerinin sonu, otuzlarının başında olmalıydı. Karakteristik köşeli yüz hatları, yuvarlak bir çenesi ve masmavi gözleriyle muhteşemdi. Koyu renk saçları hafifçe gömleğinin yakalarına değiyordu ve yüzünü birkaç günlük hoş bir sakal kaplıyordu eğer bu sakal olmasa oldukça sevimli olduğunu söylerdim. Burnunda hafif bir yamukluk vardı belki daha önce kırılmıştı, bu ona garip, erkeksi bir hava katıyordu. Ben şuursuzca onu incelerken ufak dudakları ukala bir gülüş için birbirinden ayrıldı. İşte gülümsemesi kesinlikle sevimliydi ve gülümserken sol tarafını daha fazla kullanıyor bu da gülüşün hafifçe sola kaymasına neden oluyordu.

Şaplak Lordu her şeyden haberdarım ve bundan en ufak bir rahatsızlık duymuyorum gülüşüyle bana bakarken hafifçe öksürdüm bunu sesimin zavallı bir tonda çıkmasını engellemek için yapmıştım.

''Günaydın, bayım.''

Gülüşüne eşlik etmesi için tek kaşını hafifçe havaya kaldırarak, ''Günaydın, hanımefendi,'' dedi.

Fısıldayarak konuşuyordu ama sesini hiç zorlanmadan duymuştum.

Aptalca bir şey yaparak, ''Odanızın,'' diye cümleye başladım ve gerisini tamamlamak için yutkundum. ''Odanızın, temizlenmeye ihtiyacı var mı?''

Başını sallarken dudağını dişledi hala gülüyordu ve bu benim daha fazla utanmama neden oluyordu öylece çekip gitse olmaz mıydı? Ahlaklı beyefendiler öyle yapmalıydı. Tabi ahlaklı kızlarında kesinlikle kapıları dinlememesi gerekirdi ama şimdi bu konuyu açmayacaktım.

Bana doğru bir adım atarak iyice yaklaştı, bir kadın parfümüne karışmış erkek parfümü kokusu alıyordum. ''Aslında evet, ortalığı epey dağıtıp kirlettik.'' Eğlenirmiş gibi ufak bir kahkaha attı fakat bu sadece benim duyabileceğim kadar alçak sesliydi. ''Ben biraz dağınık çalışırım.''

Bir anda öksürmeye başladım. Öyle ki kendi nefesim ve tükürüğümde boğulup ölmek, utanç içinde hayatta kalmaktan çok daha cazip görünmeye başlamıştı. Bu ise onun daha fazla eğlenmesine neden olmuş gibi görünüyordu. Başını hafifçe eğip bana selam verirken, ''İyi günler hanımefendi,'' diye fısıldadı. Hızla yürüyüp koridorda kaybolurken orada öylece kalakaldım.

-------------------- DEVAM EDECEK -------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Âşk-ı Ebedi

Ciğerlerim sadece bir nefes için bana yalvarırken ben koşmaya devam ettim. Babam gireceği toplantı için gerekli olan dosyasını unutmuştu. As...